1968 yılının ilk ayının ilk günleri… Tipi, boran Ankara'nın üzerinde esiyor. Anadolu’nun bağrından Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine okumaya gelen 22 yaşında bir genç… Mübarek Ramazan ayında Site Yurdu kantininde iftarını açmanın verdiği huzur ile duasını ederken kendisini alaya alan gruba yaptıkları yanlışı izah etmeye çalışır. Karşı taraftan, Allah(c.c) ve dini kastederek "olmayan şeylerin tartışmasını mı yapacağız" cevabını alır. Arkasından Allah’a ve din’e edilen küfrü duyan genç yumruğunu sıkar ve “Allahsızlar” diye haykırır. Bir tabancadan çıkan sesle, "Yandım Allah!" sesi kantinde yankılanır. Genç, kanlar içinde yere yığılır. İlk can, ilk fidan toprağa düşen ilk yiğidimiz olmuştur Ruhi Kılıçkıran.
İlk candı ama son olmadı. Binlerce ülkü abidesi, vatan, millet ve iman uğruna canından oldu. İkinci fidan, çok yanık sesiyle Kuran-ı Kerim’i mükemmel biçimde ezbere okuyan ve öğreten, teşkilata atılan bombalar sonucu cesedinin her bir parçası ayrı yerden toplanan lise öğrencisi Mustafa Bilgi olmuştur. Otopsi raporunda 24 saattir midesine bir şey girmediği anlaşılan ve cebinden 35 kuruş çıkan, Okul koridorlarında komünistler tarafından kurşunlanan Yusuf İmamoğlu’nun yarım saat kanlar içerisinde yatarken ambulansın içeri alınmayarak can vermesi ve komünistlerin ellerinde silahlarıyla komünist marşlar eşliğinde olay yerinden ayrılması hiç unutulmayacaktı. Komünist militanlar tarafından sıkıştırılarak, 72 saat mahsur bırakılan ülkücü arkadaşlarına yardım edebilmek için ülküdaşlarıyla birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na gelip, mahsur kalan arkadaşlarına ekmek vermek isterken kurşunlanan Süleyman Özmen. Üç gün süren ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basmaya varan ağır işkenceler yapıldıktan sonra, okulun üçüncü katından aşağıya atılan Dursun Önkuzu. Zeytinburnu MHP İlçe Seçim Kongresi’nde parti yetkililerinden birinin “Biz buraya başkan değil, şehit adayı seçiyoruz” şeklindeki konuşmasına rağmen aday olup başkan seçildikten sonra oğlu ile kurşunlanarak şehadete yürüyen Bekir Şendilmen. Dert sofrasından bal yiyip, baş verip, başını eğmeden darağacına yürüyen, asılmadan önce ailesine yazdığı mektupta ”…Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır…” diyen Mustafa Pehlivanoğlu.
Yugoslav göçmeni Selçuk Duracık, Türkistanlı Velican Oduncu, Antepli Ahmet Kerse, Manisalı Halil Esendağ, Çorumlu Fikri Arıkan, Elazığlı Cevdet Karakaş, Afşinli Nurullah Ceren ve daha binlercesi… Vatan ve millet bekası için taze zamanlarında hayatlarını feda ettiler. Yurt köşelerinde, okul koridorlarında, ocaklarda, cadde ortalarında, cami avlularında vatan dediler, Allah’ın birliğine imanla Türk milletine kendilerini adadılar.