Dönemi ve şartları doğru okuyamayıp, vaktinde yapılması gerekenleri yapmayanlar kaybetmeye mahkumdur.
Hayatın her alanında var olan bu gerçeklik ülkeler içinde geçerlidir.
Türkiye'nin Suriye politikasında yaşananlar da aslında tek kelimeyle bu cümlenin özeti niteliğindedir.
Suriye üzerinde mevcut durumda söz sahibi olan iki ülke var.
Birisi ABD, diğeri Rusya.
İkisi de mevcut durumda Suriye'de aktif bir şekilde bulunuyorlar ve yine her ikisi de uygun koşullarda bir araya gelip bazen karşısındakinin hamlelerini tartıyor, bazen de kozlarını birbirlerine karşı aktif bir şekilde oynuyorlar.
Ancak son yaşanan gelişmeler gösterdi ki Suriye'nin geleceğine dair hesap edilen konularda ABD ve Rusya büyük ölçüde anlaşmış durumdalar.
Geride bıraktığımız Salı günü bu durum flu olmaktan çıkıp, hiç olmadığı kadar berrak bir hal aldı.
ABD Başkanı Obama'nın, kongreden IŞİD'e karşı mücadelede itiraz seslerinin yükseldiği bir dönemin hemen akabinde Savunma Bakanlığı'na giderek, yeni yılın hemen arifesinde ABD'nin IŞİD'le mücadeledeki eylem planı hakkında bilgi alması bunun ilk göstergesi oldu.
Ardın ABD'nin iki üst düzey ismi Suriye ile ilgili doğrudan bağlantılı olan ve neticesi açık hamle yapmayı doğuracak iki ziyaret geçekleştirdiler.
Dış İşleri Bakanı John Kerry Rusya'yı ziyaret ederek mevkidaşı Sergey Lavrov ile buluştu, Savunma Bakanı Ash Carter ise Türkiye'ye gelerek İncirlik askeri üssünü ziyaret etti.
Bu iki ziyaret kapsamında ABD'nin verdiği mesaja dikkat edilmesi gerekir.
 
ABD VE RUSYA, SURİYE'DE HEMFİKİR OLDU
Önce Kerry'nin Rusya ziyaretine bakalım…
Normalde Kerry ve Putin arasında geçen ve 1 saat gibi bir süreyle sınırlı tutulan görüşmenin 3 saat sürmesi en öncelikli durum oldu.
Görüşme sonrası Putin "ABD ile en zor krizlere çözüm yolu arıyoruz. Bugün iki ülkenin dışişleri bakanları Rusya Dışişleri Bakanlığı'nda görüştüler. Bakan Lavrov bana ABD'nin tekliflerini ve biraz daha üzerinde durulması gereken bazı konuları detaylı bir şekilde anlattı. Sizin ile (Kerry ile) bir araya gelme ve görüşme fırsatı yakaladığımız için çok memnunum." dedi.
"ABD ile en zor krizlere çözüm yolu arıyoruz" derken, Putin bir bakıma ABD ile Suriye üzerinde rekabeti değil işbirliği yollarını aradıklarını gözler önüne serdi.
Kerry ise Putin'e Rusya'nın Suriye'deki hava saldırılarında sadece IŞİD'i değil ılımlı muhalifleri de hedef almasından Washington'ın duyduğu endişeyi ilettiğini söyleyerek, ''Putin'in bu endişeyi dikkate almasından memnunum'' dedi.
Ve bir ilave daha yaptı ki o da doğrudan Türkiye'ye mesaj niteliğindeydi: "Suriye'yi Rusya ile çok büyük ölçüde aynı şekilde görüyoruz. Suriye'de bir rejim değişikliği peşinde değiliz."
Her iki ülke PYD konusunda neredeyse hem fikir haldedir. 
Yani hem Rusya hem de ABD, Suriye'nin kuzeyinde kantonlar kurup, IŞİD'le mücadeleyi bahane göstererek meşrulaşma arayışında olan ve ABD'nin yanına bazı Arap, Ermeni ve Yezidi grupları eklediği PYD'nin desteklenmesi konusunda aynı hassasiyetleri paylaşıyor.
PYD'nin PKK ile doğrudan bağlantılı olduğu gerçeği iki ülke tarafından da göz ardı ediliyor ve Irak'ın kuzeyinden başlayıp, Suriye kuzeyi ile devam ederek Akdeniz'e kadar ulaşacak PKK koridoru konusunda da "Suriye içinde çözüm" şartlarını zorlayacağa benziyor.
 
TÜRKİYE'NİN MÜTTEFİKİ ABD ESAD'I ÖNCELİK OLMAKTAN ÇIKARDI
Bu bir bakıma PKK-PYD'nin Türkiye'nin milli egemenliğine yönelik tehdit oluşturan yönünü görmezden gelmek, diğer bir deyişle buna yol açarak Ortadoğu'da sözde Kürt devletinin kurulmasına yeşil ışık yakmak anlamını da taşıyor.
Esad'ın geleceği konusu Rusya'nın baskıları ile geride bıraktığımız son birkaç ayda farklı bir istikamete evrilmişe benziyor. 
Daha önce rejimin Suriye'nin geleceğinde yerinin olmadığını söyleyen ABD bu kez, bunun bir öncelik olmadığı değerlendirmesi şöyle dursun, ABD'nin böylesi bir niyetinin olmadığını da açıkça ilan etti.
Suriye'de bulunan Nusra gibi El Kaide'ci yapılanmalarınsa iki ülke nazarında tehdit olarak görülmesi, belirsizlik probleminin değişkenlerin değiştirilmesiyle ortak çözüme yaklaşıldığı kararının alındığı açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Tam da bu noktada ABD yönetiminin ikinci ziyaret noktası olan Türkiye'de ne gibi karar aldığına bakmak gerek…
ABD, Savunma Bakanı Carter'ın İncirlik'i ziyaret ettikten hemen sonra daha önce Türkiye'nin talebi doğrultusunda gönderildiği söylenen, hem kara hedeflerini vurmada (IŞİD hedefleri) hem de özellikle F-16'ların yetersiz kaldığı Rusya'nın ileri nesil uçaklarına karşı etkili olan F-15 tipi uçaklarını geldiğini yere, İngiltere'ye gönderme kararı aldı.
Bu kararla ABD bir bakıma Rusya'ya "Suriye'deki hava operasyonlarına karışmıyorum" mesajı oldu denilebilir.
Rusya'nın 2016 bütçesinde Suriye'deki operasyonlar için ayırdığı meblağın 1,2 milyar dolara yükseltmiş olduğunu ve bunun Rusların hava saldırılarının yanında kara birliklerini de sahaya süreci yorumlarını beraberinde doğurduğunu da ilave edelim…
Dolayısıyla Rusya'nın S-400 gibi ileri nesil hava savunma sistemleri ile donattığı ve doğrudan Türk uçaklarını hedef seçerek bu sistemleri konuşlandırdığı Suriye'de artık Türkiye bir başına kalmış durumdadır.
 
TEHDİT ALTINDA OLAN TÜRKMENLER VE TÜRKİYE'NİN KARAR ANI
Bu saatten sonra Bayırbucak Türkmenleri de zor durumda kalacaktır. Nitekim Ruslar da Bayırbucak Türkmenlerine yönelik başlattığı hava saldırılarını eskiye oranla daha fazla artırmışa benziyor.
Bu zamana kadar hiçbir şekilde Türkmenlerle ilgili hassasiyet duymayıp, Türkmenleri göz ardı eden AKP iktidarı, Türkmenlere kaybettirmekle kalmadı, Türkmenlerin kaybedeceği ne varsa aslında netice itibarıyla Türkiye'nin kayıpları olacağını göremedi yada görmezden geldi.
AKP dikkatini Irak'a çevirerek Barzani üzerinden PKK'yı baskı altında tutma gibi bir politika izlese de bunun uzun vadede mutlaka Türkiye'ye ağır bedel ödeteceğini de göremiyor!
Irak'ın günden güne çözülmeye yüz tutan yapısında Barzani'yi güçlendirerek, mezhepsel bir yaklaşım izleyip aralarında Türkmenlerin yerleşim yerleri olan bazı Sünni bölgeleri Barzani'nin kontrolüne bırakma isteği AKP'de hat safhaya çıkmış durumda.
Erdoğan'ın El Cezire Arapça servisine verdiği son röportajında İran ve Irak'ı mezhepçilikle suçlayarak "Buradaki Sünnilerin durumu ne olacak? Burada Sünni Araplar var, Sünni Türkmenler var, Sünni Kürtler var. Bunların güvenlikleri ne olacak?" demesi bunun bir göstergesidir.
Fotoğrafın geneline baktığınızda elinizde bulunan bulmaca çözüldüğünde ortaya AKP hataları yada kasıtlı çabalarıyla, masa başında planlanandan dahi daha geniş alan bırakılacak olan bir Kürt devleti çıkıyor.
Normal şartlar altında bu oyunu kurgulayanlar iki ülkenin Kürt devleti kurulmasına onay vermeyeceğini düşünerek denklemi kurmuşlardı.
Peki bu hesaplarda İran ne düşünüyor?
Rusya ile bu kadar yakın olmasına karşın İran acaba Irak ve Suriye ile bir Şii kuşağın oluşturulması karşılığında Kürt devletinin kurulmasına göz yumar mı?
Mevcut şartlar İran'ın Kürt devletine göz yummayacağını işaret ediyor.
Şayet öyleyse Türkiye'nin mezhepçi yaklaşımını bir kenara atıp, Güney Azerbaycan, Irak ve Suriye Türklüğünün hassasiyetleriyle, İran ile makul zemini bularak Kürt devletinin kurulması seçeneğine karşı çıkması gerekmez mi?
Sorular oldukça çok ve git gide de çoğalacağa benziyor…
O yüzden akılcı bir yaklaşımla Türkiye şu soruya cevap verip bir an evvel kendisine kararlı bir rota tayin etmelidir: Kürt devletinin kurulmasına onay verecek miyim yoksa vermeyecek miyim? 
Şayet bu soruya "evet" cevabı verilecek olursa, Sevr Anlaşması koşullarının 100 yıl sonra Türkiye'de uygulanacağının bilinmesi, buna da Türk Milleti'nin asla onay vermeyeceğinin bilinmesi gerek.