Bugünün Amerika’sı bugünkü liderlerinden daha çok Thomas Jeffersonların, Benjamin Franklinlerin ve George Washingtonların ürünüdür. Washington, ülkesini bağımsızlığa kavuşturduktan sonra bağımsızlığını sürdürebilmenin yolunu da göstermiştir. Devlet yönetiminde sorumluluk üstlenenlere yönelik olarak yaptığı ikazlardan, kurucu iradelerini inkâr eden AKP zihniyetinin alacağı dersler vardır.
O şöyle der: “Belirli bir millete sevda ile bağlanmaktan kaçınınız. Başka bir ülkeye nefret yahut sevgi duyguları beslemeyi adet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar. Böyle milletler çoğu zaman barıştan, bazen de özgürlüklerinden yoksun kalırlar”.
Washington’un sözlerini Türkiye yönünden de okumak gerekir. Çünkü bugünün Türkiye’sini Türkiye’den daha çok başka ülkelere sevda ile bağlı olanlar yönetmektedir. Washington’un dediği gibi başka milletlere duyulan karşılıksız sevda ve sevginin nasıl bir bağımlılık ve kölelik yarattığı Türkiye örneği kanıtlamış gibidir. 
Başkalarının stratejik çıkarlarını kendi çıkarlarıymış gibi gören yönetimlere Washington şöyle sesleniyor; “Bir millet -aralarında gerçek çıkar birliği olmadığı halde- böyle bir ortaklık hayaline kapılarak başka bir millete bağlandı mı, bu ikincisinin kavgalarına boşuna karışır, üstelik ona özel imtiyazlar tanır. Bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka ülkelerin düşmanlığını ve misillemelerini de üstüne çeker”.
 
Bu sözler çıkışı, çözümü ve kurtuluşu yabanda arayanlara yapılmış stratejik bir ikazdır. Bugün kendi ülkesinin çıkarlarını bir tarafa iterek ‘İhvan-ı Müslim için doğru olan bizim için de doğrudur’ zihniyetiyle hareket ederek ülke çıkarlarına ihanet eden kimselerin nasıl ortaya çıktığını Washington’un analizinden öğrenmek mümkündür. Diğerleri bir yana AKP’nin Suriye ve Mısır ile olan ilişkileri bunun kanıtıdır.
O bu durumu şöyle açıklar: “Kendisine bağlanılanların taraftarları geçinen hırslı, ahlaksız yahut gafil vatandaşların memleket çıkarlarına ihaneti kolaylaşır. Çünkü bunlar ayıplanmazlar; hatta bazen halkın desteğini bile kazanabilirler. Alçakça yahut aptalca ihtiras ve ahlaksızlıklarını sureti haktan görünerek yaldızlamaları, davranışlarını halk iradesine saygı bahanesiyle maskelemeleri de mümkündür”. Sanki Washington, zamanın Amerika’sında yaşananları değil de günümüz Türkiye’sinde medyada sureti haktan görünen yandaş ya da iliştirilmiş gazetecileri, TV programcılarını ve endeksli aydınları tarif ediyor.
Bu anlayışın hangi sonuçlar doğurduğunu da şöyle ifade eder: “Memleketi sayısız yoldan dış etkilere açık duruma düşüren çeşitli bağlantılar, gerçek aydın ve bağımsız yurtseverleri büyük kaygılar içinde bırakır”. 
Türkiye’nin bugün dış etkilere açık bırakılması ülkede gerçek vatanseverlerin haklı olarak kaygı duymasına neden olmaktadır. 
Bir ülkenin yöneticilerinin yabancıya duydukları muhabbet ve bağlılık kendi ülkelerinin çıkarlarını göz ardı etmelerine neden olabileceği gibi onları çeşitli entrikaların da aracı haline getirir. Washington bu durumu da şöyle ifade eder: “Böyle bağlantılar bir ülkede ayrılıkları körüklemek, ustalıkla insan satın almak, kamuoyunu aldatmak, yetkilileri etkilemek ya da ürkütmek isteyen kimselere fırsat sağlar! Büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet ötekinin uydusu olmaktan kurtulamaz”. Bölücülerin, bölgecilerin ve azınlıkçıların yıkım projeleri için fırsatı nasıl değerlendiklerini de bu sözler açıklamaktadır.
Türkiye’de son zamanlarda yapılan fail-i meçhul ve derinden dinlemelerin iç yüzünü de Washington’un aşağıdaki tespitinden anlamak mümkündür. “Yabancı entrikaların aleti durumundaki kişiler güvenini ve alkışını kazandıkları halkı aldatarak onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken, bütün bunlara karşı çıkan geçek yurtseverler şüpheli duruma düşürülüp lanetlenebilirler...” Bu sözler Türkiye’de olup biten birçok şeyi açıklar niteliktedir.
Kimse durup dururken Atatürk ya da Washington olmuyor. Onlar evrensel doğruları söyleyebilenlerdir. Onlardan ders almak gerekir.