Mevcut anayasal sistem 10 Ağustos 2014’de ’çok farklı bir cumhurbaşkanı olacağını’söyleyen Tayip Erdoğan tarafından fiilen askıya alınmıştı. 27 Mart 2015 Tarihi itibarıyla çıkarılan torba yasalarla da bu fiili durum bir bağlamda resmi hale getirilmiş olmaktadır. 
Nitekim 27 Mart 2015 tarihinde kabul edilen torba yasayla Cumhurbaşkanı’na da Başbakan gibi örtülü ödenek kullanma yetkisi verilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “devlet itibarının”  gerekleri çerçevesinde ve istihbarat amacıyla örtülü ödenek kullanabilecek.  Cumhurbaşkanı bu ödeneği, ’kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ile olağanüstü hizmetlerle ilgili devlet icapları için’kullanacak. Cumhurbaşkanının yürürlükteki anayasada ’kapalı istihbarat ve kapalı savunma’ gibi bir görevi yoktur. Bu görevler Başbakana aittir. Onun için de Başbakanlığın örtülü ödeneği vardır. Mevcut durumda Türkiye’nin iki Cumhurbaşkanı değil ama iki Başbakanı vardır. 
Diğer yandan çıkarılan iç güvenlik yasasıyla hukuk devletine, temel hak ve özgürlüklere aykırı bir çok düzenleme de yasallaşmış bulunmaktadır. Buna göre Polise “silah kullanma” ve “48 saat” gözaltı yetkisi veriliyor. 4 Bin emniyet mensubu emekli edildi. Bakanların talebiyle 24 saat içinde hâkim onayına sunmak kaydıyla internete erişim engellenebilecek.
Çıkarılan torba yasalar ve iç güvenlik yasası marifetiyle Cumhurbaşkanı’na tanınan imtiyazlar ve hukuk devletine aykırılıklar mevcut anayasayı fiilen geçersiz ve hükümsüz kılmıştır. 
Yürürlükteki mevzuata göre çıkarılan yasaların anayasa uygun olması gerekiyor. Yapılan düzenlemeler “Yeni Türkiye” nin yapılacak yeni anayasası ise 27 Mart 2015 günü ve önceleri çıkarılmış olan hukuk devletine aykırı ve cumhurbaşkanına imtiyaz öngören torba yasalara uygun olacak. Böylece Yeni Türkiye’de hukuk devletinin yerini kanun devleti almıştır.
Türkiye’de ki anayasal rejim; Cumhurbaşkanlığı ile Başkanlık, anayasa ile keyfilik, demokrasi ile totalitarizm, kanun devleti ile hukuk devleti arasında bir sarkaç gidip gelmektedir. Türkiye’de parlamenter sistem işletilmemektedir. 
10 Ağustos tarihinden bu yana Türkiye’de ki anayasal rejim; çıkarılan yasalarla her işlevsiz kılınmış hem de tersyüz edilmiştir. Ortada zaman zaman atıf yapılan ama hükümlerine uyulmayan bir anayasa vardır. 
Türkiye’nin Adalet Bakanı sıfatını taşıyan Efkan Ala, “Anayasayı tanımadığını”  TBMM’de resmen açıklamıştır. Bütün bunlar “Başkanlık Sistemi” nin ayak sesleridir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıkça “Parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüş olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı” türünden bir yargıda bulunmuştur. Parlamenter sisteme göre cumhurbaşkanı olan Erdoğan bunu söylemiştir.
Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Erdoğan, Anayasa’nın tarafsızlık, siyaset üstü ve devletin birliğini temsil gibi hükümlerini, fiili olarak gerçekleştirdiği uygulamalarla yok hükmüne indirmiştir. 
Tayip Erdoğan cumhurbaşkanı olarak, miting düzenlemiş, siyaset yapmış, AKP’ye dörtyüz milletvekili istemiş ve siyasi parti liderleriyle polemiklere girişmiştir. Doğal olarak tarafsızlık yeminini de çiğnemiştir.
TC Anayasasına göre Cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Sorumsuz Cumhurbaşkanına sorumlu makamlar için öngörülen yetkilerle donatmanın mantığı yoktur. Fiili olarak Cumhurbaşkanı yönünden mevcut uygulama ’sorumluluk yok\’85yetki çok’biçimine dönüşmüştür. Anonim değişle Cumhurbaşkanlığı yönünden “Ekmede yok, biçmede yok\’85Yemede ortak Osmanlı” değişini andıran bir durum vardır.
AKP, önümüzdeki seçim sonuçlarına göre anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde ederse başkanlık sistemi ve yetki ile sorumlulukları o zaman gözden geçirmesi gerekirdi. Mevcut anayasa başkanlığı değil Cumhurbaşkanlığını öngördüğüne göre cumhurbaşkanına başkan yetkileri tanıyan yasaları AKP’nin gece yarısı alelacele TBMM’den çıkartması ne anlama geliyor? Sizce bu telaşın ve acelenin nedeni nedir?