Çözüm süreci” AKP yönünden tam anlamıyla bir gafletin ve stratejik körlüğün ürünüydü. Çekilmeyi öngören ama çekilmenin olmadığı, silah bırakmanın hesaplandığı ama gerçekleşmediği, teröristlerin dağdan ineceğinin hesaplandığı ama dağa dönüşlerin arttığı bir süreç olmuştur. Dahası terör örgütünün devlete ‘baraj, yol, karakol yapma’ tehditleri savurabildiği; yargı, vergi ve güvenlik yapılarını oluşturduğu bir aşamaya gelmiştir. İşin daha da vahimi terör örgütü ‘çözüm süreci’ sayesinde halkta ciddi bir taban tutmuş olmasıdır. Örgüt bu yeteneğini 6/7 Ekim olayları sırasında kitleleri sokağa çekerek ve devlete karşı ayaklandırarak kanıtlamıştır.
Terör örgütü süreç sayesinde işi daha da büyüttü... Bir yanda Suriye’nin kuzeyinde kanton inşa ederek diğer yandan DEAŞ’ın bıraktığı boşluklara sızarak durumunu tahkim etmiştir. Ayrıca PKK, uluslararası meşruiyet konusunda ciddi mesafeler almıştır. Ayrıca PKK, bütün dünyaya Türkiye’yi DEAŞ ile iş birliği yapan bir ülke kendisini de vahşi DEAŞ’a karşı mücadele eden bir kurtuluş örgütü olarak sundu.
‘Barış, çözüm süreci ve analar ağlamasın’ söylemlerinin arkasına saklanmış korkunç tuzakla Türkiye sonunda yüzleşmek zorunda kalacaktır. Stratejisini kahpelik, kalleşlik, alçaklık ve namertlik üzerine kurmuş olan PKK, uygun gördüğü aşamada harekete geçmiştir. Pusu kurarak, yakarak, patlatarak, pazarda enseye, uykuda masumiyete kurşun sıkarak hain yüzünü bir kez daha göstermiştir.
Terör örgütü işin başından bu yana bir “halk savaşına” hazırlandığını hiç saklamamıştır. AKP medyası barış, demokrasi ve çözüm lakırdıları ederken terörist Cemil Bayık aynen şunları söylemişti: “Şehirlerinizde, köyde, kentlerinizde tüneller kazın, mevziler, siperler kazın, silahlanın. Yalnızca dağdaki PKK’lılara katılmayı anlamayın kendi güvenliğinizi sağlamaktan, aynı zamanda silahlanın. Bir şehir savaşına hazırlanan.”
Suruç provokasyonu sonrasında ise medyanın pırıl pırıl parlattığı Demirtaş da Bayık’ın sözlerini tamamlayan şu açıklamayı yapar: “Artık halkımız, siyasi kurumlarımız, sivil toplum örgütleri, belediyeler, meslek örgütleri gibi bütün toplumsal yapılar kendi güvenlik tedbirlerini de geliştirmelidir.” 
Bayık, Karayılan ve Demirtaş’ın belirttiği bütün bu hazırlıklar büyük ölçüde AKP’nin çözüm süreci rehaveti içindeyken yapılır ve terör örgütü ciddi ölçüde terör yapma, halkı provoke etmek kapasitesine ulaşmış olur. 6/7 Ekim olayları sırasında da örgüt, gücünü ve kitleleri provoke etme yeteneği test etmiştir. Demirtaş 6/7 Ekim 2014’te halka, sokağa dökülmesi için çağrıda bulunmuş ve sonucu elli ölü olarak almıştı!
Sanal ve sahte sürece son noktayı KCK koymuştur. KCK, yaptığı açıklamada “ateşkes ve Türkiye ile olan barış süreci sona ermiştir. HDP ve Abdullah Öcalan da PKK’nın silah bırakması konusunda karar veremez.”
KCK’nın, HDP’nin ve Kandil’in sürecin başında “İrademiz Öcalan... Muhatap Öcalan”  söylemlerinin sahte ve sanallığı böylece ortaya çıkmış olur.
Bu arada dayanacak yer arayan Yüksekdağ, sonuçta sırtını dayadığı yeri korkusuzca açıklar; “Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz.” Arkasından aynı partiden bir vekilin sesi de Hakkâri’den gelir. Abdullah Zeydan, TSK’nın PKK’ya yönelik hava harekâtı üzerine “PKK’nın öyle bir gücü var ki sizi tükürüğüyle boğar” diyor.
Gelinen yerden ziyade adamdaki cürete bakınız!
AKP’yi uykusundan 7 Haziran seçim sonuçları uyardı. Bölgede kamu düzeninin ve seçim güvenliğinin tam olarak ortadan kalkması ile AKP oylarının düşmesi Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin gözlerini açtı. PKK baskın, katliam, yol kesme, araç yakma eylemlerini yoğunlaştırınca da PKK hedefleri hava kuvvetleri tarafından vuruldu. Süreç bitti. “Çözüm süreci” gaflet ve dalaletin bir millete nelere mal olacağın göstermesi bakımından ibretliktir!