AKP'nin üç dönem tek başına iktidar olduktan sonra, "yeni Türkiye" diye ortaya çıkması, aslında bir yenilmişlik tezahürüdür. Geçen 12 yılda yapılanlar, yeni Türkiye'de yapılacak olanların teminatıdır.

                                              

 Manzara

Yeni Türkiye'nin nelerin üzerine oturduğuna biraz yakında bakmak gerekiyor. Bu konuda MHP Grup Başkanvekili sayın Yusuf Halaçoğlu'nun hükümet programı üzerindeki konuşması bize çok yardımcı oluyor. AKP'nin yeni Türkiye'sinde orta sınıf geçim mücadelesiyle kıvranmakta, insan fıtratına aykırı olarak yükselen TOKİ bloklarına sıkıştırılmış yaşam alanlarında hayat mücadelesi vermektedir. İşgücü taşeronluk sistemiyle istismar edilmiş, musluğundan havuza bir pay akıtmayan iş adamlarının yaşama hakları ellerinden alınmıştır. Gençler bir türlü gelecek kaygısından kurtulamazken,  çocuklar sokak ortasında bonzai kriziyle kıvranarak ölmektedir. 16 yaşında bir genç kızın 22 yaşında bir başka genç kızı ödünç aldığı elbiseyi iyi kullanmadığı için öldürdüğü, cinnet geçirip karısını ve çocuklarını katleden babaların olduğu, kredi kartı borcunu ödeme gücü olmadığı ve itibarından olma endişesiyle intihar eden insanların arttığı bir dönemden geçiyoruz.

                                            

 Ahlak, erdem, dürüstlük kalmadı

Sözde muhafazakârlığın TOKİ blokları gibi yükseldiği hâlde; içselleşmiş dindarlığın, ahlâkın, erdemin, doğruluğun, dürüstlüğün rafa kaldırıldığı bir anlayış her yere hakim olmaya başlamıştır.Gayrimüslim vakıflarına ait mülkler kendilerine verilirken, İslam vakıf mülkleri üzerinden birilerine rant sağlandığı, komşunun mezhebinin, etnik kimliğinin sorgulandığı bir yeni Türkiye sosyolojisi gündemdedir.  Çıkarılan bir kanunun eksik ve yanlış görülerek bir yılda 3 kez değişikliğe uğradığı, kanunların yönetmeliklerle delinerek adaletsizliğin örneklerinin verildiği, Anayasa'ya aykırı kanunlar çıkarma pişkinliğinden gurur duyan bir siyasi anlayışın sergilendiği bir zihniyetle karşı karşıyayız. Basın özgürlüğünden bahsedip onlarca basın mensubunun mahkûm edildiği, basın yayın organlarının baskı altına alındığı, bizzat Başbakan tarafından uyarıldığı ve yayın yasaklarının alenen uygulanarak yazarların işine son verildiğini içimiz sızlayarak izliyoruz.

                            

Sürgün ve ihanet

 Yolsuzlukların örtüldüğü, onlarca ihale yolsuzluklarının örtbas edildiği, ismi "Türkiye" olan bir ülkede "Türk" ve "Türk Milleti" sözüne alerji duyulduğu, bayrağın tahrik unsuru olarak görüldüğü, dağlardaki, okullardaki, meydanlardaki, Atatürk büstlerindeki "Ne Mutlu Türk'üm Diyene!" sözlerinin kaldırıldığı bir süreci yaşıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunun sembolü olan ve bu ülkenin kurucusuna, tarihine ve geçmişine saygısızlık edilerek Çankaya Köşkü'ne Başbakanın oturtulmak istendiği bir gelişmeyi ibretle izliyoruz. Acılar içinde kıvranan Soma'ya taziye için gidip, vatandaşına tokat atarak, tekmelenmesine göz yumarak insani kalkınmadan, halka tepeden bakmamaktan ve sorun çözmekten söz edildiği bir pişkinliği bütün dünyanın gözleri önünde yaşıyoruz. Yargıya müdahale edilerek, zülfüyâra dokunduğu zaman birtakım isnatlarla savcıların görevden alınıp süründürüldüğü, saat altılarda yollara düşen ve 21'inci yüzyılda hâlâ ikili eğitim öğretim gören çocukların olduğu bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. İsmi şimdi de TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) olarak değiştirilen sınavla ve yapılan yanlışlıklar sonucu yüzlerce kilometre mesafede okullara yerleştirilen çocukların olduğu; kazanılmış haklara rağmen, sırf Hükûmete yakın olmadıkları düşüncesiyle, bulundukları okullarda dört yılı dolduran okul müdürlerinin, müdür yardımcılarının, Millî Eğitim Bakanlığındaki binlerce idarecinin hukuk dışı bir uygulamayla görevden alındığı bir ucubeyle muhatabız.

                     

 Eğitim felaketi

Eğitimde "Fatih Projesi" adı altında, her öğrenciye, altyapısı oluşturulmamasına rağmen, sırf siyasi çıkarlar uğruna tablet bilgisayar dağıtılarak milletin milyarlarca dolarının heba edildiği bir gelişmeyi ibretle izliyoruz. On iki senedir iktidardakilerin bile sayısını hatırlamadığı kadar ülkemizin geleceğinin teminatı çocuklarımızın eğitim sistemlerinin, girdikleri sınavlarının yazboz tahtasına döndürüldüğü bir garabete şahit olduk. Adli yılın açılış törenlerine sen-ben davası güdülüp, küskünlük gösterilip devlet adamlarının katılmadığı, ülkenin isminin kısaltması olan "T.C." ibaresinin, o devleti yönetenleri rahatsız ederek, devletin resmî kurumlarının isimlerinin başından kaldırıldığı bir dönemden geçiyoruz.                         

PKK paçavraları ve rehineler

Son üç yılda 18 yaşını doldurmadan evlendirilen çocuk sayısının 130 bini aştığı, komşularla sıfır sorundan sorunsuz komşunun kalmadığı, 1,5 milyon Suriyeli mültecinin ülkemizde her an patlamaya hazır bomba gibi kontrolsüz dolaştığı bir tabloyu sindirmeye çalışıyoruz. Ülkede hemen herkesin dinlendiği, ülkenin en mahrem bilgilerinin yabancı devletlerce dinlendiği ama sözünün dinlenmediği bir acı tabloyu hep birlikte yaşıyoruz. Afrika'da, ismi bilinmeyen ülkelerde büyükelçilikler açarken, en yakın komşularında en kritik bir dönemde büyükelçiliklerin olmadığı; üç ayı aşkın süredir teröristlerce konsolosluğu işgal edilmiş, mensupları esir alınmış, toprağı işgal edilerek karargâh hâline getirilmiş bir durumdayız. Toprağı PKK paçavralarının asıldığı, katillerin heykellerinin dikildiği, Türk bayraklarının indirildiği bir ülkede yaşıyoruz.  

 

Eski Türkiye'ye razıyız

Kısacası, "Eski Türkiye"  1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulmuş, temelleri sağlam olarak atılmış bir ülkedir. "Yeni Türkiye" sorunludur, sancılıdır ve bölünmeye adaydır.  Yeni Türkiye, yenik Türkiye'dir. Herkesin bunu böyle bilmesi ve kararını ona göre vermesi gerekiyor.