Demirtaş, iç güvenlik yasa tasarısına “Hem Meclis’te karşı çıkacağız, kıyameti koparacağız sokakta mitinglerimizle, yürüyüşlerle engellemeye çalışacağız” dedi. Buna HDP’nin çözüm ortakları olan Davutoğlu’ndan “Dökülecek kandan Demirtaş sorumludur”  resti geldi. Ardından fiili Başbakan Erdoğan, “Halkı sokağa dökmek isteyenler yargıdan kurtulamayacaktır” dedi.
HDP’nin halkı daha doğrusu milislerini sokağa dökmesi bu ilk değil ki... 6/7 Ekim’de “sokakları Kobani’ye çevirin” talimatı herkesin gözleri önünde Demirtaş ve adamları tarafından verildi. Elliye yakın insan bu sokak eylemlerinde katledildi. Erdoğan/Davutoğlu ikilisi bu olaylar dolaysıyla çözüm ortağına ancak sitem edebildi. Şimdi de Demirtaş ve ekibi Davutoğlu/Erdoğan ikilisine “mülayim, sert olsan ne yazar”  anlamına gelen tavırlar içine girdi.
Hatırlatalım BDP’lilerin silahlı PKK’lı teröristlerle yolda sarmaş dolaş olan görüntüleri medyaya düştüğünde, Başbakan Erdoğan aynen şunları söylemişti: “Teröristlerle kucaklaşanlar için gereğini yapmazsak Allah da bu Halk da bizi affetmez”. Erdoğan gereğini yapmadığı gibi, AKP’nin Bakanları adeta Kandil’deki PKK’lılarla kucaklaşmadan söz ettiler.
Süreçte Erdoğan/Davutoğlu ikilisi başta olmak üzere AKP’li yetkililerin zaaflarını, yetersizliklerini ve tutarsızlıklarını İmralı ve Örgütü tespit etti.  Kapıların önünde başka arkasında başka, söylemde başka eylemde başka, seçim sürecinde başka gerçekte başka davranan AKP’yi örgüt istediği gibi kullanmaya başladı.
AKP’nin halkın önünde esip savururken HDP/PKK/İmralı’yla pazarlıklarında edilgen ve alttan alan tavır içindedir. Nitekim KCK’lı Mustafa Karasu: 6-8 Ekim olaylarında AKP’nin bir bakanı HDP’lilere başvurarak “Bu akşam olaylar olmasın, sakin geçsin, Hükümetimiz belirli adımlar atacak, belirli gelişmeler olur” diye yalvarırcasına talepte bulunduğunu açıklamıştır.
Türkiye ilk defa bu denli ciddiyetsiz, tutarsız ve ilkesiz bir kadronun yönetimine şahit oluyor. İktidarın tepe yönetiminin söylediklerinde süreklilik olmadığını bölücü cenah biliyor. Tribünlere oynayan, idare-i maslahat eden, günü yöneten bir iktidarın işbaşında olduğunun fark etmiştir.
AKP’nin çözüm/yönetim zafiyeti ve ciddiyetsiz tutumu  terör örgütünün inisiyatifi tümüyle eline geçirmesine neden olmuştur. AKP giderek terör örgütü karşısında eylem ve tehdit yiyen edilgen bir yapıya dönüşmüştür.
Şu sözler AKP yönünden makbul muhatap görülenlerden birisi olan KCK’lı Karasu’ya aittir: “Kürt Özgürlük Hareketi de AKP’nin tutuklamalarına karşı kendisi de halka karşı suç işleyen askerleri, polisleri, kaymakamı, devlet memurlarını tutuklayacak ve kendi hukuku çerçevesinde yargılayacaktır\’85Kürdistan’da meşru olmayan güç Türk devletinin askeridir, polisidir, yargı gücüdür, mahkemeleridir. Bunları tanımıyoruz”.
HDP’li Sırrı Süreyya, AKP ile ‘yasal ve anayasal değişiklikler, genel af ve özerklik’dahil her şeyi görüştüklerinden söz ediyor. Hükümet ancak yapmayın bunu açıklamanın sırası mı? Anlamına gelebilecek sözler ediyor.  
Öcalan’ın hükümete ‘5 Nisan’a kadar süre verdiği’ ve ‘sabrının son sınırında olduğu’ Hatip Dicle tarafından açıklanıyor.
Örgüt, çözüm lakırdıları arasında tek yanlı dayatan, tehdit eden ve süreci doğrudan yöneten aşamaya gelmiştir. AKP’nin taleplerini yerine getirmek zorunda olduğunu, zafiyetlerini ve yumuşak karnını iyi keşfetmiş durumdadır. Önce eylem yaparak AKP’yi şaşkına çeviriyor, ardından eylemi durdurarak AKP’yi masaya çağırıyor, sonra da istediklerini bir bir dayatıyor ve topluca da alıyor.
Devlet ve devlet adamlığı ciddiyetsizliği kaldıracak bir kurum değildir. Konuşan değil yapan, yakınan değil duruma vaziyet eden, şikâyet eden değil irade koyanlar muhatapları tarafından ciddiye alınırlar. Devleti müflis bir tacir gibi yönetenlerin, ciddiyet ve kararlılık nedir bilmeyenlerin terör örgütü yanında bile karşılığı yoktur.
Erdoğan/Davutoğlu’nun gaz almaya yönelik söylemleri muhatap aldıkları bölücüler tarafından ciddiye alınmamaktadır. Bunu karşın AKP’yi PKK tepe tepe kullanmaktadır. Gerçek budur, gerisi ayrıntıdır.