Ancak bu üçüncü kitlenin varlığını dikkate aldığımız zaman, dünyada birçok şeyi daha kolay anlamaya başlarız ve neler olduğu ile neden öyle olduğunu anlama imkanına kavuşuruz.
Bugünkü İslam dünyası, içinde gerçek dinin az fakat sözel, şekli dinin çok olduğu dinlerin tipik örneğidir. Hiçbir yerde dine adanmışlık yok-fakat aynı zamanda ve sadece prensip olarak-din kayıtsız olarak öne çıkarılır ancak dinin somut taleplerinin pratikte bu kadar az yerine getirildiği görülmemiştir. İşte bu paradoks, şekil ve içeriğin bu karşıtlık durumu, İslam ülkelerinin çoğundaki vaziyeti açıklayabilir. Belki bu, iradesiz ve hareketsiz bir durum olmayan, artık uyuşukluktan uzak ancak hakiki yönü ve neticesi olmayan kendine has bir yerde sayma ve zaaf durumundadır.
Bu dünyadaki Kur’an’ın vaziyeti çok plastik bir biçimde durumu yansıtmaktadır. Orada, her evde Kur’an’ı özel, yüksek bir yerde bulacaksınız. O, en iyi hediye olarak kabul edilir, onun için en iyi kağıt kullanılır, insanlar ise bugün bile onun için en iyi kaligrafiyi kullanmak ve onun kapakları ve sayfalarını fantastik süslemelerle çizmekte yarışmaktadır. Çocuğun ilk okuduğu ve öğrendiği şey Kur’an’dır fakat bütün bunların yanında bu çocukların çok büyük bir bölümü Kur’an’ın gerçek içeriğini ve önemini öğrenmeden büyüyecek ve yaşlanacaktır. Kur’an tartışmasız bir semboldür. Ancak kanun olmaktan çıkmıştır. Halbuki tersi olmalıydı. Dikkat edin ki Kur’an okunmak yerine, güzel sesle seslendirilip yorumlanmaktadır. Böylece ne Araplar ne de Arap olmayanlar artık onun manasına ulaşmıyorlar ve Kur’an’ın benzersiz melodisinde, artık hiç kimse emredici ve kesin, bazen tatlı tatlı uyaran ve davet eden bazen ise tehdit eden yüksek sesle haykıran fakat her zaman ve yeniden tüm insan hayatının değişmesini talep eden hükümlerini tanıyamamaktadır.”
Aliya İzzetbegoviç, İslam deklarasyonu kitabından
Editör: TE Bilisim