İşgalci Çin, Doğu Türkistan’ın müdafii Prof. Karluk’un 90 yaşındaki annesini katletti İşgalci Çin, Doğu Türkistan’ın müdafii Prof. Karluk’un 90 yaşındaki annesini katletti
İstanbul’un işgal altında olduğu, İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri güçlerinin şehri 5 yıl boyunca kontrol bölgelerine ayırarak yönettiği 1918-1923 yılları yakın tarihimizin kuşkusuz en az bilinen dönemlerinden biri.

Georgetown Üniversitesi profesörlerinden ünlü Amerikalı yazar Charles King’in son kitabı 'Midnight at the Pera Palace: The Birth of Modern Istanbul' (Pera Palace’ta Geceyarısı: Modern İstanbul’un doğuşu) Osmanlı’dan günümüze Türkiye’nin en eski Oteli Pera Palace ve İstanbul’un hiç bilmediğimiz tarihine ışık tuttuğu kadar, İstanbul’un kültür, sanat ve müzik dünyasına da ışık tutma çabasında.

Bir çok Batılının işgal yıllarında İstanbul’u, Osmanlı'nın çöküş dönemi olarak değerlendirmesine rağmen Profesör Charles King tam aksini düşünüyor: "Ben o dönemin inanılmaz enerjik, hem Batılıların hem de yerlilerin kendilerine yepyeni bir dünya inşa etmekle meşgul olduklarını düşünüyorum. Tıpkı, Berlin ve Şangay gibi, İstanbul da, müzik ve sanatta büyük tecrübelerin gerçekleştiği, bir taraftan keyifsiz zamanların yaşandığı ama bir taraftan da kültürel açıdan son derece zengin bir ortama sahip bir şehir olarak karşımızda o dönem. İşte İstanbul’un bu girdaplı dönemini anlatıyorum kitabımda."

Ünlü Amerikalı yazar Charles King, kitabı ve İstanbul’un gizli tarihi hakkında Cihan Haber Ajansı'nın sorularını cevapladı.

İşgal yıllarında İstanbul ve Pera Palace Oteli ile ilgili kitap yazma fikri nasıl oluştu?

Bu dönem İstanbul ve hatta Türkiye tarihinin en az bilinen dönemidir aslında. Cumhuriyetin ilk yıllarını ve İmparatorluktan uzaklaştığı geçiş dönemini araştırmak istedim. 1923 tarihinin aslında 'sıfır tarihi' olmadığını, insanların yaşam şekillerinin cumhuriyetin ilanıyla birden bire değişmediğini, insanların bu kültürel atmosferde hayatlarını anlamlandırmaya çalıştığı, uzun süren bir geçiş döneminin olduğunu düşünüyorum. Pera Palace Oteli, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze ayakta kalan, tarihi gözden geçirmek için fevkalade bir prizma.

Otelin ilk sahiplerinden bahseder misiniz? Nasıl bir oteldi Pera Palace o yıllarda?

Otel aslında 'Wagons-Lits' isimli uluslararası bir Belçika şirketi tarafından trans-Avrupa hattı üzerindeki demiryolu zincirinin parçası olarak kurulmuştu. Otel, müttefiklerin işgal yılları sırasında, 1.Dünya savaşının ardından hemen sonra, Yunan asıllı bir iş adamının, ardından da son özel sahibi olan Müslüman bir işadamının eline geçti. Otel, 1895 yılında kurulduğunda İstanbul’un en büyük oteliydi ve bu 1920’lere hatta 1930’lara kadar, Tokatlıyan ve Park Otel’lerin kurulmasıyla yaşanan rekabete rağmen böyle sürdü. Otelin düşüşe geçmesi, 1940’lardan sonra, II. Dünya savaşı sırasında, lobisinde yaşanan bombalama olayından sonradır.

Bombalama olayı mı? Bu olaydan bahsedebilir misiniz biraz?

Bombalama olayı aslında 1941 Mart’ında bir kaza sonucu yaşandı. Bulgar ve Alman ajanları, Bulgaristan’dan kovulan bir İngiliz diplomatının bavuluna bomba yerleştirmişlerdi. Balkanlardan kalkan bir trenle akşam üzeri şehre varan bir çok diplomat, Pera Palace’a geçtiler. Otele giriş işlemleri sırasında bomba patlayınca zemin kat büyük hasar gördü ve hatta bombanın aslında tren yolculuğu sırasında patlatılmasının bile düşünülmüş olabileceğine hükmedildi.

Sonuç trajik oldu: Bir çok Türk ve İngiliz hayatını kaybetti; bir çoğu da yaralandı. Uzun vadede ise bombalama olayının etkisi sınırlı düzeyde oldu. Önemli bir diplomatik sonucu olmadı ancak maalesef oOtelin bir çok müşterisi başka yerlerde kalmayı tercih etti.

O yıllarda İstanbul’un kültürel ortamından bahsedebilir misiniz? Pera, bu kültürel ortam için ne anlam ifade ediyordu?

İstanbul o yıllarda mültecilerle dolu bir şehirdi: Bir taraftan Balkanlardan atılan Müslümanlar, bir taraftan Anadoludan kaçan Rum ve Ermeniler, Bolşeviklerden kaçan Beyaz Ruslar ve sonra da Nazilerden kaçan Alman profesörler. Pera Palace, işte bu toplulukların, -en azından varlıklı olanlarının- en başat buluşma mekanıydı. Hatta Rus mültecilerin kurtarılmasından, Holokost sırasında Yahudilerin İstanbul üzerinden kurtarılma çabalarına değin gizli kalmış bir çok olayın kesiştiği bir yerdir Pera Palace.

İstanbul’un demografisi nasıldı o sıralar?

Savaşlar arasında İstanbul’un hatırı sayılır azınlık nüfusu ufalandı. Ekonomik ve siyasi hayatın Türkleştirilmesi politikalarının sonucu olarak da özellikle Rumlar ve Ermeniler iş hayatının dışına itildiler. Şimdilerde Türk toplumunda Cumhuriyetin ilk yıllarının tekrar gözden geçirildiğini ve azınlıkların kaderiyle ilgili samimi değerlendirmelerin yapıldığını görmek mümkün. Bir kaç yıl önce bu imkânsızdı.

Kitabınızda çok ilgi çekici fotoğraflar var. Nereden buldunuz bu fotoğrafları?

Bu fotoğraflar, Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmış olan önde gelen fotoğrafçılardan, fotoğraf koleksiyoncusu Selahattin Giz’in harika albümünden alınma. Şu an Yapı Kredi Bankası’nın sahip olduğu bu albüm şimdilerde bir çok İstanbullu’nun anımsamadığı ‘gizli İslami jazz çağı’ dediğim dönemin muhteşem kaydına da sahip. Bu fotoğraflar Rus dansçıları, jazz gruplarını, mültecileri, eski siyahi harem ağalarını ve İmparatorluğun Avrupa’da sona ermesiyle hayatları değişen daha bir çok insanın öykülerini anlatıyor.

İstanbul, o yıllarda Batılılar için ne anlama geliyordu biraz anlatabilir misiniz?

Bu dönemde, güç ilişkileri ters yüz olmuştu. Batılılar, özgürlüğün ve aydınlanmanın temsilcileri olarak, İstanbul’a her zaman muzaffer bir edayla girip fethetmeyi hayal etmişlerdir. Çoğu bunu farklı şekilde gerçekleştirdi, kendi devrimlerinden ve siyasi krizlerinden kaçan mülteciler olarak. Bugün Batı’nın çok iyi hatırladığı bir dönemdir bu. Batının alıcı ülkeler olduğu, doğunun da siyasi çalkantılardan ötürü göç veren ülkeler olduğunu düşünmeye alışmışızdır. 1920’lerde, 30’larda bu tam tersiydi.

İstanbul’un adıyla ilgil de çeşitli değişiklikler oldu. Anlatabilir misiniz biraz?

İstanbul her zaman farklı isimlerle anıldı. Rumlar, "Constantinople," Ermeniler, "Bolis," Müslümanlar "Kostantiniyye" ya da "İstanbul" derlerdi.

Ama çoğu insan sadece 'şehir' derdi; tıpkı New York’luların bugün kendi metroplitleri için 'The City' dediği gibi. 1930’larda Cumhuriyet Hükümeti resmi yazışmalarda ve mektuplarda adres belirtirken İstanbul adını zorunlu kılana kadar bu durum böyle devam etti. Yine de insanlar bundan sonra da alıştıkları gibi anmaya devam ettiler İstanbul’u.

II. Dünya savaşının Berlin’i ile I. Dünya savaşının İstanbul’u arasında benzerlikler var mı sizce?

İstanbul da, tıpkı Berlin’in II. Dünya savaşında olduğu gibi galip devletlerce işgal edilmişti. Şehir İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri güçlerince kontrol bölgelerine ayrılmıştı. Bu sistem kademeli olarak kırıldı ve resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sona erdi.

Casuslar ve istihbarat örgütleri açısından ne ifade ediyordu şehir?

II. Dünya savaşı sırasında İstanbul’da aktif olarak faaliyet gösteren on yedi istihbarat örgütü vardı. Türkiye’nin tarafsızlığı, ev sahiplerine rahatsızlık vermediği müddetçe, bu istihbarat örgütlerinin serbestçe çalışmasına imkân tanıyordu. İstanbul, çoğu mültecinin bilgi sağlama konusunda istekli olmasından ötürü, Müttefik Devletler için de İtilaf Devletleri için de önemli bir bilgi kaynağıydı.

O günlerin İstabul’u ile bugünkü İstanbul arasında Batılıların bakışı açısından ne tür benzerlikler ve farklılıklar var sizce?

Bizler, savaş yıllarında İstanbul’un abartılı bir düşüş içinde olduğunu düşünmeye alışkınız ama ben öyle düşünmüyorum. Ben o dönemin inanılmaz enerjik, hem Batılıların hem de yerlilerin kendilerine yepyeni bir dünya inşa etmekle meşgul olduklarını düşünüyorum. Tıpkı, Berlin ve Şangay gibi, İstanbul da, müzik ve sanatta büyük tecrübelerin gerçekleştiği, bir taraftan keyifsiz zamanların yaşandığı ama bir taraftan da kültürel açıdan son derece zengin bir ortama sahip bir şehir olarak karşımızda o dönem. İşte İstanbul’un bu girdaplı dönemini anlatıyorum kitabımda.

CHARLES KING KİMDİR?

Charles King, Georgetown Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler profesörüdür. Uluslararası İlişkiler, sosyal şiddet ve etnik siyaset alanlarında dersler veren King, CNN, NPR BBC, History Channel ve MTV gibi belli başlı medya kurumlarında görev yaptı.

Editör: TE Bilisim