Anayasa hukukuna göre, kuvvetler ayrılığı olmazsa olmazdır; bu nedenle, kural koyucuyla icracı aynı yetkili olamaz.[1] Bir anayasada, kural koyucuyla icracı aynı kişiyse; adı anayasa olsa bile, işleyiş ve içerik itibariyle o anayasa değil, kağıt parçasıdır; hukuken yok hükmündedir.[2]

Ülkemizde teklif edilen anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanına, anayasa hukukuna aykırı şekilde hem yasama hem de icra yetkisi verilmek isteniyor. Yasama yetkileriyle beraber sınırsız da icraat yetkileri olan cumhurbaşkanını, denetleyen, düzelten hiçbir mekanizma da yok. Partili cumhurbaşkanı, Yargıtay başkanını ve yardımcısını, Danıştay üyelerinin dörtte birini, HSYK üyelerinin yarısını, 15 üyeli olması istenen Anayasa Mahkemesi üyelerinin on ikisini atayabilecek. Bu kurumların diğer üyelerini de, partili cumhurbaşkanının meclisi ve yine üyelerinin yarısını atadığı HSYK atayacak. Oysa özellikle yargıyla ilgili kurumlar, siyasi partilerden uzak, bağımsız ve tarafsız olmalı. Başkanlarını ve üyelerini tamamen kendileri seçmeli. Ancak böyle olmuyor; yapılmak istenen değişiklikle, yargının bağımsız ve tarafsızlığı, partili cumhurbaşkanının atamalarıyla tümden yok edileceği gibi; ehliyet, liyakat ve yetkinliğe de dikkat ve özen gösterilmeyeceğinden; yağcı, yalaka, kula kulluk getirilmek isteniyor. Görüldüğü gibi, anayasa hukukuna aykırı şekilde, yasama ve yürütme yetkileri verilmek istenen cumhurbaşkanı, atamalarla yargıyı da kendine bağlı oluşturacağından; anayasa hukukunun olmazsa olmaz, yasama, yürütme, yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal edilerek hepsinin bir tek kişide toplanmasına uğraşılıyor…

Anayasa hukukunun olmazsa olmaz, yasama, yürütme, yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durumun ortaya çıkmaması ve yapılmak istenen değişikliğin, içerik ve işleyiş itibariyle gerçek anlamda anayasa olabilmesi için, partili cumhurbaşkanına, yargı kurumlarına üye atama yetkisi asla verilmemesi gerektiği gibi; hiç bir konuda, kararname yetkisi de verilemez. Her türlü konu, yasamayla yetkili, sadece meclisin çıkaracağı kanunlarla düzenlenmelidir…

Anayasa hukukuna aykırı şekilde[3] yapılmak istenen anayasa değişikliğinin, ayrıntılarında daha başka yanlışlar da var. Örneğin, idareden sorumlu olması istenen ve kullanılan oyların %51’iyle seçilen cumhurbaşkanı, bir kişi, milletin %100’ünü temsil eden yasama organı meclisi fesih edebiliyor. Milletin egemenliğini temsil eden yasama organı meclis, cumhurbaşkanını ancak 360 vekille görevden alabiliyor. Peki, partili ve mecliste çoğunluğu bulunan cumhurbaşkanını; görevden alabilecek 360 vekil bulunabilir mi? Elbette ki bulunmaz. Hem, cumhurbaşkanı, meclisin kendisini görevden alacağını ve 12 üyesini kendisinin atadığı yüce divanda yargılanacağını sezdiği anda; kararın sonucunu beklemeden, öncesinde meclisi fesih eder ve erken seçime gider. Bir de yapılmak istenen anayasa değişikliğinde, iki tam dönemde aynı kişi cumhurbaşkanı aday olabilir maddesi var. Buna göre, cumhurbaşkanı, ikinci dönem seçildiyse ve ikinci 5 yılını tamamlamadan erken seçimi duyurursa, kendisi 3. dönemde de aday olabilecek. Bu demektir ki, aynı kişi toplamda 10 yıl değil, 14 yıl cumhurbaşkanlığı yapabilecek…


Anayasa hukukunun olmazsa olmaz, yasama, yürütme, yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılıkları beraberinde; yürütmeye ilişkin konularda cumhurbaşkanı istediği kadar kişiyi cumhurbaşkanı yardımcısı atayabileceği gibi, istediği kadar da yeni bakanlıklar ve değişik kurumlar kurabilecek ve bunların da başına istediği kişileri atayabilecek. Aşağıda sıra sayılarıyla verdiğimiz maddelerde; şöyle değişiklikler yapılmak isteniyor:

73. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına”
117. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı”, dördüncü fıkrasında yer alan “Başbakana” ibaresi “Cumhurbaşkanına”
118. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına”, “Bakanlar Kurulunca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca”, altıncı fıkrasında yer alan “kanunla” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile”
124. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Başbakanlık” ibaresi “Cumhurbaşkanı” ve “tüzüklerin” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin”
127. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulunun” ibaresi “Cumhurbaşkanının”
137. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “tüzük” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi”
148. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kanun hükmünde kararnamelerin” ibareleri “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin”
150. maddesinde yer alan “kanun hükmündeki kararnamelerin” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin”
151. maddesinde yer alan “kanun hükmünde kararname” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” 152. maddesinin birinci Fıkrası ile 153. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kanun hükmünde kararnamenin” ibareleri “Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin”
166. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “hükümete’’ ibaresi “Cumhurbaşkanına”
167. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmek isteniyor…


Okununca görüleceği gibi, bakanlar kurulu, başbakan, hükümet ifadeleri yerine; hepsi cumhurbaşkanına bağlanmak isteniyor. Yani hem 20 bakanın, hem de başbakanın yetkileri bir tek cumhurbaşkanında toplansın isteniyor. Evet; bakan olacak ama sadece konu mankeni gibi cumhurbaşkanına bakacak. Bu şekilde pek çok kullanılmak istenen yürütme yetkileriyle birlikte, yayınlanacak kararnamelerle de yasama yetkisi de olacak partili cumhurbaşkanı anlayışı 1215 yılındaki Magna Carta’nın yani 800 yıl öncesinin bile gerisine düşmektir…


Yapılmak istenen anayasa değişikliğine göre vekillerin sayısı arttırılıp bakanların da sayıları her an arttırılabilecekken aynı zamanda yetkilerini cumhurbaşkanının kullanabilmesinin hiçbir mantıklı açıklaması yok. Diyelim ki, vekil ve bakanların bilgi birikimlerine ihtiyaç olduğundan sayıları arttırılıyor; vekil ve bakanların bilgi birikimlerine ihtiyaç varsa, yetkilerini neden cumhurbaşkanı kullanıyor? Demek ki burada söz konusu olan, danışma, anlaşma, ortak akıl ve uzlaşı yönetimi değil; mecliste, çoğunluğa dair konularda, istenmeyen kararların çıkmasını zorlaştırmak için vekil sayısı arttırılırken; istenilen kurumu kurup başına da istenilen kişiyi atayıp aile saltanatında cumhurbaşkanı akrabaları ihya edilmesi amaçlandığından her an bakanlık sayısı arttırılabilecek. Vekil seçilme yaşının da 18’e indirilmesi yine aynı niyetin bir başka deşifresidir. Bu teklifle gençlere, bakın sizin önünüzü açıyoruz mesajını vererek olmayan akıllarınca, aile saltanatını kuracak anayasa değişikliğine gençlerden evet oyu almaya yeltenecekler. Hurafelerle beyinleri kalıcı hasara uğrayanlara soruyoruz: Hangi parti tanınmamış bir genci aday gösterir? Bu değişiklikle sanki bakın seçilebilecekmişiniz havucunu gençlere yedirip değişiklik için onlardan evet oyu aldıktan sonra istedikleri olursa bunu nüfuzlu ailelerin çocukları için kullanacaklar. Olay bundan ibaret…


Burhan Kuzu ”Başkanlık gelince mecliste AKP ve CHP olacak. MHP kapanacak” dedi. Hayır! Durum asla bu kadar basit değil. İşin gerçeği şu ki; cumhurbaşkanlığı sistemi gelirse değil iki parti, tek parti AKP bile olmayacak. Meclis de etkisizleşip işlevsizleşecek. Yasama organı meclisin, gensoru, güvenoyu gibi yürütmeyi denetleyen yetkileri kaldırılmak istendiği gibi, anayasa hukukunun olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı şekilde, meclisin yasama yetkisi de cumhurbaşkanına kararnamelerle verilmek isteniyor. Bakanların, başbakanın yürütmeye ait yetkilerinin verildiği cumhurbaşkanı; aynı zamanda 600 kişilik olması istenilen meclisin yasama görevini, cumhurbaşkanı tek başına kararnamelerle yapacak. 600 vekilli meclis, kanun yaptığında ise cumhurbaşkanının o kanunu veto etme yetkisi olacak. Meclis, aynı kanunu çıkarmakta ısrar ederse, o kanunu en az 301 vekille çıkarmaya çalışacak ancak bu kez de cumhurbaşkanı bu kanunun iptali için anayasa mahkemesine dava açabilecek. Ancak buna hiç gerek kalmayacak. Çünkü partili cumhurbaşkanı, meclisi yani yasama organını da elinin altında tutacağından; meclisten 301 vekilin bulunup cumhurbaşkanına rağmen Türk Milletinin yararına meclisin yasa çıkarması tamamen bitirilecek. Çünkü, kendi partisinin vekilleri, cumhurbaşkanının istemediği bir kanunu çıkarmaya yeltenirlerse sonraki seçimlerde, partili cumhurbaşkanı tarafından aday gösterilmezler. Görüldüğü gibi, anayasa hukukunun olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı şekilde, hem yürütme hem de yasama yetkisini cumhurbaşkanı tek başına kullanabilecekken; 600 vekilli meclisi tümden etkisiz, işlevsiz bırakacak değişiklik teklif ediliyor. Aslında meclis ortadan kaldırılmış oluyor da, bu şimdilik söylenemiyor; şeklen adı olsun ve var sanılsın isteniyor. Yani; bağımsız meclis tümden kapatılıyor ve sadece cumhurbaşkanının istediği yasaları çıkarabilecek kukla meclis oluşturuluyor. Ondan sonra cumhurbaşkanı istediğinde istediği kararnameleri yayınlayacak, olası riskli gördüğü kanunları da meclise çıkarttırıp devamında sorun olursa, bunu meclis yaptı, işte kötü polis onlar diyecek…

Sonuç olarak özetlersek, teklif edilen şey, anayasa hukukunun olmazsa olmaz, yasama, yürütme, yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğundan; bu bir anayasa değil, bir kişiye bağlı, yapacağı atamalarla da aile saltanatı kurmaya yeltenmesidir…

Deniz KAÇAĞAN

Kaynak:
[1] http://www.halimiz.com/?p=2076
[2] http://www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-v2.htm
[3] http://www.abcgazetesi.com/anayasa-degisikliginin-amaci-erdogani-yuce-divandan-kurtarmak-32812h.htm