Ankara'da, merkezimizde, kalbimizde bir saldırı daha.. 
Kalbin de merkezi bu kez hedefteydi.. 
Meclis orada.. Genelkurmay orada.. Yargıtay.. İçişleri Bakanlığı.. Milli Eğitim Bakanlığı.. Başbakanlık.. Hepsi orada.. 
 
Hepsinin merkez noktasında yapıldı bu hain saldırı.. 
 
Muazzam(!)  tespitler sayesinde zaten saldırı akşamında aydınlanmıştı olay aslında.. 
İçişleri Bakanı görevini yerine getirdi (!).. Olayı sert biçimde twitter mesajı ile kınadı.. 
Bu saldırının ülkemize karşı yapıldığını ifade ederek müthiş bir noktaya işaret ederek ufkumuzu açtı.. 
 
Sonra hükümetin sözcüsü bir açıklama yaptı.. Öyle konuştu ki tesadüfen saldırıya uğradıklarını ifade ederek askeri araçlardaki vatandaşlarımızın, bizlerin de tesadüfen, şansa yaşadığımız gerçeğini bir kez daha fark ettirdi.. 
 
Ve saldırının ertesi günü sabah saatleri.. Başbakan Davutoğlu'nun yaptığı açıklama; 
 
"Şu anda olayın failleri, konusu tümüyle aydınlatılmış durumdadır. Bu saldırıyı Türkiye içindeki bölücü terör örgütü üyeleri ve YPG mensubu bir kişinin birlikte gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. Bu kişi PKK ve YPG mensubu bir kişidir. Saldırının YPG irtibatı ortaya çıktı. Kişi, 1992 Amude doğumlu Salih Neccar adlı kişidir. Saldırıyla ilgili 9 kişi gözaltına alındı. YPG irtibatları kesindir."
 
İnsanın içi yanıyor.. Sinirleri bozuluyor.. Hakikaten yüreği sızlıyor..  
Başbakan konuştukça.. Oslo'daki görüşmelerin sesleri çınladı kulağımda.. 
Dolmabahçe'deki o mutabakat, o  10 madde, o Yalçın Akdoğan'ın açıklama yaptığı anları hatırladım.. 
"Kobani'deki kardeşlerime selam olsun!" cümlesi yankılandı.. 
Salih Müslim geldi gözümün önüne.. Ankara'ya gelişi, yaptığı görüşmeler.. 
29 Ekim'de peşmergenin, PYD'ye yardım için bizim toprağımızdan geçtiği anlar film karesi gibi gözümün önündeydi.. "Bunu Obama'ya ben teklif ettim" cümlesini hatırladım.. 
PYD ile münasebetler.. PKK ile yapılan açılım geldi aklıma.. 
Neler neler.. 
 
Teröristbaşını işaret ederek yeni açılım sürecine göz kırpan açıklamaları anımsadım derhal.. 
Çok sert(!) tepki gösteren aynı Başbakan'ın daha iki hafta önce okuduğu 10 maddelik o Mardin Mutabakatı'nın maddeleri geldi bir bir aklıma.. Terörle Mücadele Eylem Planı diye yazılıp Yeni Açılım diye okunan o maddeler.. 
 
Yine açılacak mısınız? 
Yine ne isterlerse verecek misiniz? 
Yine bölücü terör örgütünü muhatap alacak mısınız? 
Doğru, keskin, sağlıklı bir Terörle Mücadele Konseptini belirleyecek misiniz? 
Bahar ayları için isyan hazırlığı yapan bir terör örgütü varken, o terör örgütü başkentimizi de hedef alabiliyorken, siz bahara siyasi irade olarak ne kadar hazırsınız? 
 
**
 
BİRİNİZ DE İHMALİN BEDELİNİ ÖDEYİN! 
 
Ülkemin başkenti.. Başkentin de kalbi.. 
Teröristin biri gelip bomba yüklü araçla askerimi, vatandaşımı hedef alabiliyor.. 
Başkentin en güvenli olduğu sanılan noktasında.. 
 
Biz güllük gülistanlık günler yaşamıyoruz ki.. 
Sağımız, solumuz terörle sarılmış.. 
Bir yandan içeride mücadele ediyor güvenlik güçlerimiz, bir yandan sınırımızın yanı başındaki sıcak gelişmeler direkt etkiliyor bizi.. 
 
Böyle bir sarmalın ortasındaki bir ülke olup da her türlü terör saldırısına karşı her şekilde hazır olmamak nasıl iş? 
 
O en güvenli sanılan bölgeye o bombalı araç nasıl gidebiliyor? 
PYD , PKK ve onları himaye eden ülkeler , yapılar, adı neyse.. Bunların ne yapabilecekleri, nelere yeltenebilecekleri nasıl düşünülemez? 
Her anımızı dinleyenler, gözetleyenler nasıl oluyor da bombalı araçla bir teröristin Başkentin merkezinde olduğunu fark edemiyor? 
Ertesi gün saldırının failini belirleyebiliyorsunuz eyvallah da bu neden daha önce fark edilemez? Önleyici istihbarata ne oldu? 
İhmali olanlar, ülkemizin güvenliğinden sorumlu olanlar, nasıl olur da bedel ödemez? 
İstifa, devletin işlediğini gösterir.. Sorumlu olan, ihmali olan görevini bırakırsa, yerine görevini ihmal etmeyecek, görevini ihmal etmekten çekinecek biri  gelir, getirilir.. İstifa etmek olayın faillerinin ekmeğine yağ sürmek değil, devletin çalıştığının göstergesidir.. 
 
Millet çok bedel ödedi.. 
Biriniz de ihmalinizin bedelini ödeyin.. 
Milletin ödediği bedelin yanında nedir ki? 
 
*****
 
İTİBARIMIZ 'DERİNLİKLERDE' YÜZÜYOR.. 
 
Yaşadığımız bu acıları iç politikadan bağımsız düşünemeyeceğimiz gibi, dış politikadan bağımsız da düşünemeyiz tabii.. 
Evet birlik zamanı, evet beraber olalım.. Eyvallah olalım da.. Bunu yaparken hataları söylemeyecek kadar da kayıtsız değiliz.. Olmayalım da.. 
Çünkü hükümetin "Birlik olalım, beraber olalım" derken katsettiği "Aman benim hatalarımı yüzüme vurmayın" dan başka bir şey değil.. 
Güvenliğimizi kaybettik.. Huzurumuzu yitirdik.. İpler elimizde olabilecekken Suriye'de ipleri başkalarının eline verdik.. 
Sınırdan topla PYD vurduk, diye  gururlanmak yerine, düşünmeli "Biz nasıl bu hale geldik?" diye.. 
 
"Fırat'ın batısı" derken "Tel Rıfat'ın doğusu" demeye başladıysak yanlış yapmışız demektir bir yerlerde.. Kırmızı çizgilerimiz bir bir yok oluyorsa, itibarımız yok oluyor demektir.. 
Kırmızı çizgilerin rengi açıldıkça bizim utançtan yüzümüz kızarıyor.. 
Bir de rezil olarak, itibarımızdan olarak bedel ödüyoruz.. 
Biriz, beraberiz de bizimle beraber olmayan, bir olmayan çapsız dış politika sahipleri bir anlasa.. 
Korkarım ki artık çok geç..