Son günlerde terör olaylarında dikkate değer bir yoğunlaşma var. Terör Örgütü KCK (PKK), yaptığı açıklamayla 2012 sonunda fiilen başlatılan, 2013 yılı Newroz’unda ise kamuoyuna açıklanan ateşkesin sona erdiğini duyuruyor.
Bu nasıl bir ateşkestir? Kiminle kimin arasında nasıl ilan edilmiştir? Süreçte yaşananlardan nasıl bir sonuç alınmıştır? ’Analar ağlamadı, insanlar ölmedi’edebiyatıyla onca yaşanan açıklanabilir mi? Bu soruların cevabının kamuoyu merak ediyor.
Kandil’deki terörist ele başıları Suriye’deki gelişmeleri AKP iktidarından ve Davutoğlu’ndan çok daha iyi okumuşlardır. “Çözüm” denilen süreci TSK’nın baskısını bertaraf etmek ve serbestçe örgütlenmek için kullanmışlardır. Böylece bir taraftan serbestçe Türkiye’den militan devşirmişler, diğer taraftan da Suriye’nin kuzeyine ciddi miktarda güç aktarmışlardır. Bugün Suriye’nin kuzeyinde PYD kontrolünde kantonlar varsa bunlar büyük ölçüde Kandil’in ve çözüm sürecinin ürünüdür. 
13 senedir terör örgütü kadar stratejik aklı olmayan bir iktidarın yönetiminde Türkiye’nin geldiği yer burasıdır. İş öyle bir aşamaya gelmiştir ki, terör örgütü Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne yapacağını ya da ne yapmayacağını söyleme cüretini kendisinde bulabilmektedir...
PKK’nın eli kanlı ele başısı, Türk devletinin bölgede karakol, yol ve barajlar yaparak ateşkes koşullarını ortadan kaldırdığını söylüyor. Yol, baraj ve karakol yapımının ateşkes ya da çatışmasızlık şartı olduğunu terör örgütü iddia ediyor. Dahası terör kurmayları devlete tüm barajların yapımını durdurma çağrısında bulunuyor ve bölgede baraj yapımını üstlenen müteahhitlerin ve çalışanların acilen inşaat alanlarını boşaltarak bölgeyi terk etmesini emrediyor.
Karakol yapılmasının, yol, baraj ya da kamu hizmeti götürülmesinin terör örgütünün tasallutu altına sokulduğu bir yerde devletten söz edilebilir mi? Terör örgütünü bu denli cesur ve pervasız kılan nedir? Bölgeden devleti kazıtmayı esas alan böyle bir sürece çözüm denilebilir mi?
Terörist Karayılan, birkaç gün önce de Türkiye  “Rojava’ya müdahale ederse biz de onlara müdahale ederiz; o zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür” tehdidini savurmuştu. Şu cürete, pervasızlığa bakar mısınız?
Diğer yandan Kuzey Suriye’deki gelişmelerin gittiği yeri fark ederek TSK’nın bazı hazırlıklar yapması, PKK’nın terör eylemlerini hızlandırmasına neden olmuştur. Bu bağlamda bekleneceği gibi PKK, terörü giderek artırmıştır. PKK, terör ve şiddeti yaygınlaştırarak Türkiye’nin dikkatini Suriye’de meydana getirilen oldubittiden Türkiye’nin içerisine çekmeye çalışacaktır.
Bu çerçevede PKK’lı teröristler Doğubayazıt-Iğdır ve Doğubayazıt-İran kara yolunda 3 TIR’ı durdurmuş. Sürücüleri araçlardan indirerek, TIR’ları benzin dökerek ateşe vermiştir. Ayrıca Ardahan’ın Göle ilçesinde 9 Temmuz günü PKK’lılar, Göle Belediyesine ait aracı gasp ediyor. Suyu kesiyor. Operasyon yapan askerlere de PKK’lılar ateş ediyor ve bir yurttaşın ölmesine, iki yurttaşın da yaralanmasına neden oluyorlar.
PKK, terörist saldırılarını giderek artırırken Suriye’de ciddi gelişmeler yaşanıyor. TSK, sınırda bütün hazırlıklarını tamamlamış beklemektedir. Abdullah Gül, Türkiye’nin Orta Doğu ve Arap politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini söylüyor.  Gül “Bölgede başka bir gelişme de söz konusu. Büyük bir kaos ortaya çıkarsa, bu kaosun içerisinden çıkacak, hiç tahmin etmediğimiz sürprizlerle karşı karşıya kalabiliriz”  diyor. Yedi sene Cumhurbaşkanlığı yapan Gül’ün gelinen aşamada izlenen politikanın yanlışlığını tespit etmesi önemli bir gelişme ancak çok fazla yararı da yoktur.
Gerek Suriye’nin kuzeyinde ve gerek Türkiye’de yaşananların tamamı  “çözüm” denilen süreçle yakından ilişkilidir. Türkiye bir anlamda bu süreç sayesinde terör örgütünün rehinesi haline gelmiştir. Çözüm dediğiniz Dolmabahçe’de diz çökmek, terör örgütünün tehdidi altında bir rehine gibi hareketsiz kalmaksa batsın sizin çözümünüz!