Hattâ, Beyrut Limanı’ndaki patlamayı bir “uluslararası komisyonun” araştırması teklifinde bulundu, yani Lübnanlılar’a üstü kapalı şekilde de olsa “Bu işi siz beceremezsiniz, bize bırakın” dedi ve bunu söylemesi üzerine de Müslüman kesimden epey bir tepki gördü…
Lübnan tâââ Haçlı Seferleri’nden buyana Avrupa’nın, sonraki asırlarda da özellikle Fransızlar’ın ilgi merkezi olmuş; 18. asrın sonlarından itibaren Lübnan’daki gayrımüslimlerin koruyuculuğuna soyunan Fransa, İngiltere ve Rusya o devirlerde Lübnan’ın hâkimi olan Osmanlı Devleti’ni hemen her bahane ile sıkıştırmışlardı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki senelerde Fransız sömürgesi haline gelen Lübnan, son Fransız birliğinin Beyrut’u 1946’da terketmesine kadar Fransız mandasında kaldığı için Lübnanlılar, özellikle de Hristiyanlar kendilerini Fransa’ya yakın hisseder; hattâ bazıları Fransız olduklarına inanırlar; Fransa ise Lübnan’ı hâlâ toprağı gibi görür.