Geçen gün bir yazı kaleme aldım. Yazının konusu Genel merkez ve Genel başkan ekibinin süreçteki eksikleri ve hatalarıydı. Elbette sayın Genel başkan da bir insan ve  yoğun bir görüşme trafiği ve stresli bir süreçten geçti.. Ancak tüm bunlara rağmen  uyarmak yazmak ilk yola çıkanlardan , ilk Meral yazanlardan birisi olarak vazifemizdir dedik ve durumdan vazife çıkarıp Genel merkeze dair bazı olumsuzlukları yazdık . Beş yıl olumlu şeyler yazdık, elbette bazı gördüğümüz olumsuzlukları da yapıcı bir dille yazmak, yola çıkış nedenlerimizin sebebi olan demokrasi, itiraz, eleştiri, liyakat vb meseleler adına ülkücü sorumluluğumuzun gereğidir.
24 hazirana kadar neden eleştirmediğime gelince, öncelikle seçim mücadelesi içinde zamansız ve acımasız ve haksızca  olacaktır. Meral hanım bir yola çıkmış , sekiz kollu ahtapotlarla savaşıyor ve tüm baskılara , iftiralara ve karartmalara maruz kaldığı çok sıkışık bir süreçtir. Doğal olarak hatalar yapması, o süreçte gayet normaldir. O süreçte yapılacak eleştiriler zarardan, üzmekten demorolize etmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Eleştiri ve itiraz kültürü, hem eğitimde hem yönetimde hem de demokraside gelişim ve başarı adına  en değerli müessesedir. Ancak zaman ve Sartlar yeter ki doğru seçilsin.
 Onun için 24 haziran seçim sonuçları sonrası bir hafta sonra Genel merkez ve Genel başkanın ekibinin hatalarının neler olduğunu nelerin eksik yapıldığını ortaya koyan bir yazı kaleme aldım. Sürecin basından beri içinde olan ve adım adım süreci yazan bir ülkücü               olarak bir çok konuya vakıf olduğumu düşünerek bazı tespitlerde bulundum. Bu  tespitler çoğaltılabilir ama ana baslıklar genel itibari ile yazdığımı düşünüyorum.
Şimdi birde kendimizde bu yolda yürüyen, MHP ve Ülkücü harekette itiraz eden
 Eleştiren, demokrasi ve hukuk savaşı verenleri yani  kendimizi eleştireceğim.
KENDİMİZE DE BİR ÇUVALDIZ
1.       KOMİTACILIK VE EKİPÇİLİK:
MHP ve Ülkücü hareket ara dönemler ve iktidar ortaklıklarını da saymazsak tam 46 senedir iktidar yüzü görmemiş ciddi bir fikir ve kadro hareketidir. Fikir ve kadro hareketi olması ve iktidardan çok uzun yıllar uzak kalması dolaysıyla devletin bürokrasisi ve yönetiminden de yıllar yılı uzak kalmıştır. Özellikle mevcut iktidar dönemi ise tam 17 sene Ülkücü kadrolar devletin üst bürokrasisi ve yönetiminden uzak tutulmuştur. Yani 2002 doğan çocuklar bile artık nerdeyse koca delikanlı oldu, AKP iktidara geldiğinde 10 yasında olan 26, 30 yasında olan 46 yasında … 50 sinde olan kadrolar ise  emekli oldu.  MHP içinde siyaset yapmak, yönetici olmak, düşüncelerini ve projelerini ortaya koymak  isteyen kişiler ise bırakın eleştirmeyi, biatçı olmayan, tam biat etmeyen asla  bir yere gelemezdi, gelememiştirde. Tepede dar bir oligarşi ve piramit şeklinde dikey bir örgütlenme biçimi vardır ve asla aşağıdan yukarıya bireysel kabiliyetleriniz, liyakat, yarış , demokrasi, yada proje kültürü vb kavramlarla bir noktaya gelmeniz mümkün değildir. Tepe yönetim doğal olarak sert bir hiyerarşi ve demagojik, romantik her an büyük harpteymiş gibi sloganik kavramlarla tabanı konsolide eder ve böylece sistem hiyerarşisini korumakta kolaylaşır. Doğal olarak zaten eleştirende hain yada dışlanmış bir vaziyette bulur kendisini ..hatta tabanda zayıf bir halkada isen dayak bile yersin.
İşte bu sefer mücadele etmek isteyen, içerde mücadelesini devam ettirmek isteyen, her ülkücü ya ekipleşir yada bir gruba dahil olmak zorunda kalırsınız. Yani aslında demokrasi , hukuk , liyakat bile talep ederken güçlü bir şekilde  ekipleşmelisiniz ve ekip kurmalısınız ki ayakta kalabilesiniz. İşte MHP genel merkezinin ve teşkilat yapısının içinde eleştiri yapan , uyaran, demokrasi talep eden bireylerin, ancak ekip olarak ayakta durabileceği gerçeği ülkücüleri yıllarca şahsımda dahil ciddi bir komitacılığa sevk etmiştir. Ben bunu İttihat ve Terakki subaylarının hikayesine çok benzetirim. Enver paşalar ve İttihatçı subaylar nihayetinde meşrutiyet ,meclis ve hükümet sistemi talep ediyor. Bu uğurda can veriyor ve gerekirse can alıyorlar ancak tüm yetkileri elinde bulunduran devletin tüm kurum ve kuruluşlarına hakim olan bir padişaha ve yönetime karsı koymak yada bir yaptırımda bulunmak kolay değildir, bu durumla ancak komitacılıkla mücadele edersiniz. Çünkü otoriter yapılara karsı verdiğiniz  demokrasi mücadelesinde teşkilatlanmanız ortaya çıktığında genelde sonuç eleştirenler ve değişim talep edenler açısından çok hazin olacaktır. Onun için çalışmalarınızı gizli yürütmek, önemli kararları dar bir kadro ile almanız icap eder. Çünkü baskıcı yönetimlerde jurnalcilik ve ispiyonaj kültürü gün geçtikçe artacaktır. 
İşte bu ahval ve Sartlar içinde mücadele veren yapılar demokrasiyi gerçekleştirdiklerinde kendileri de sert bir komitacılık mücadelesi içinden geldikleri için kolay kolay eski alışkanlıkları bırakamazlar. Velev ki İttihatçılar, ilk seçimlerde özellikle Musul ve Kerkük seçimleri sert tedbirleri ve komitacılıkları, dar kadroculukları ve sert bir mücadele kültürünün içinden gelmeleri dolayısıyla , tarihe sopalı seçimler olarak geçmiştir.
İşte burada ülkücü Türk milliyetçilerinin tarihsel hafıza olarak İttihat ve Terakki’den bu tarafa , yakın tarih olarak da 3 Mayıs 1944, 1960 darbesi sonrası öğrenci olayları , 1980 Askeri darbesi ve darbe sonrası yaşadığı sosyal, ekonomik ve siyasi dışlanmışlık gibi yaşadığı  sıkıntıları göz önüne aldığımızda komitacı olmaları normal bir durumdur. Ülkücüler hep bir şekilde komitacılığa maruz kalmış, böylelikle ayakta kalabilmiş ve  ayakta kalmayı başarmış ülkenin, devletin ve milletin en güçlü dinamiğidir.
Her biri duygusal, romantik, sevgi dolu insanlardır. Öyle sevgi doludur ki , aslında milletinin tarihini, dilini, dinini, kültürünü, her kesimden insanını sever, öyle romantiktir ki; ülkesinin taşını, toprağını, suyunu, ağacını , kuşunu, böceğini, dahi seven her birine anlamlar yükleyen sevgi ve sahiplenme üzerine kurulu bir topluluktur.
Bu sevgi onların her birini mücadele ve kavga adamı yapmıştır. Bu kavgalarını da hem kendi içinde hem dışa dönük hep muktedirlere ve güç odaklarına karsı yapmışlar ve tek ayakta kalmalarının yolu olarak da  ekipçilik ve komitacılık yapmak zorunda kalmışlardır.
Buraya kadar sorun yok..
Ancak kendilerinin verdiği bir hürriyet, onur, demokrasi ve hukuk mücadelesi sonrası tüm demokratik kuralları da işleterek , her bölgeden toplam 1300 Ülkücü ile istişare yaparak Yeni bir siyasallaşma sürecine girdiler.Öz  Merkezini, temelini, Türk milliyetçilerinin mücadelesi, kavgası ve muktedirlere meydan okumasının oluşturduğu, bir siyasi yapı kuruldu.
Ancak tam da bu noktada Türk milliyetçileri nasılsa basardık, nasıl olsa hedefe vardık, iyi tamam güzelde kardeşim bundan böyle kurucular, il ilçe ve üst yönetim, birde milletvekillikleri kimler olacak?
İlk omuz atmalar ülkücülerin kendi arasında olmaya başladı.. Artık bende bişey olmak istiyorum, ben ne olacağım diyen Ülkücüler doğrudan Meral hanıma demek yerine Meral hanıma yakın gördüklerine, yada kendilerine göre öyle olduğunu düşündüklerine çatarak, omuz atarak yani kendi ülküdaşı ile kavga ederek talep etmeye, mücadele vermeye başladılar. Bir çok yazımda bahsettim Ülkücüler artık basardı bundan böyle ekipçiliğe değil liyakate önem vermelidir. Bundan böyle yapacağınız ekipçilik, komitacılık, aynı yolda omuz omuza yürüyen ülkücülerin bir birine omuz atmasından  başka bir işe yaramayacaktır. Bu noktada Her ekipleşmeyi eleştiren ise ekip olmakla suçlandı çünkü bu kültür dışında hareket etmemiş bir yapıdan ilk safhada bunu beklemek çok zor bir durumdur. Yani Meral hanımı seven, Meral hanımı lider gören ve henüz seçime dahi girmemiş bir yapıda hangi ülkücü bir mevkie gelirse gelsin zaten bizlerin yol ve mücadele arkadaşı olmayacak mıydı? Doğal olarak kanaatimce bu tür tartışmalar ve  kavgalar, asıl büyük hedefe odaklanmış olan Meral hanımı çalıştırmaz, iş yaptırmaz ve sürece dair çok önemli görüşmelerine dahi  eğilemez odaklanamaz hale getirmiştir.
2.       BİR BİRİNE GÜVEN, SEVGİ VE SABIR ;
Bu noktada güç odaklarına karşı tüm imkansızlıklar içinde mücadele eden Ülkücüler mücadele esnasında her türlü riski alabiliyor, biribirine inanılmaz sevgi ve bağlılık gösteriyor ancak iş hedefe varmaya yada mevki ve mevzileri paylaşmaya geldiğinde ise bir birine karşı inanılmaz derecede acımasız, sabırsız, güvensiz bir hal alıveriyor. Demek ki aynı güven, sevgi,anlayış, hoşgörü ve sabrı makam, mevki, görev ve mevzi paylaşırkende yapmak yeterli olacak kanatindeyim.
İstanbul’da Meral hanım tarafından referandum sonrası yapılan istişarelerde tüm ülkücüleri ve bölgeleri takip ettim. Gördüm ki Meral hanım her bölge temsilcilerini tek tek dinledi ve avukatlarına, danışmanlarına not aldırdı. Kimsenin sözü kesilmedi, kimsenin düşüncesine saçma muamelesi yapılmadı. Bir ay boyunca Meral hanım o notları okudu.
Sonuç ülkücüleri dinlediğim kadarı ile şuydu; Yeni bir parti kurulmalı, bu parti Milliyetçileri ve milliyetçiliği MERKEZE ALMALI, ancak, bireysel becerisi ,kabiliyetleri, siyasi başarısı çerçevesinde herkesi mi kucaklayan merkezde bir parti olmalıdır. Bu noktada AKP den gelen ve yeni partiyi umut gören kurucu değerlerle sorunu olmayan muhafazakarlar, CHP den umudunu kesmişler, Eski merkez sağ kültüründen gelen milli değerlerle sorunu olmayan herkes olmalı sonucu çıktı. Yeni Parti milliyetçiliği slogan, yada basit klişe kavramlar üzerinden değil, fikir, proje, kültür ve sosyoloji temelli, modern değerlere barışık bir milliyetçilik anlayışını benimseyecek böylelikle gelenlerde hem dışlanmışlık hissetmeyecek hem de herkesin benimseyeceği bir milliyetçilik daha çok kabul görecekti.
Ancak omuz omuza mücadele veren Türk milliyetçileri bırakın dışarıdan geleni, Genel başkan adayımız Meral hanıma rakip oldu bahanesi ile bırakın dışardan geleni, Sayın Koray Aydın’ın , Ümit Özdağ ‘ın gelmesine dahi  karşı çıkanlar tepki verenler bile oldu. Akabinde ise bu karşı çıkışlar devam etti gitti. Hâlbuki istişarelerde nasıl bir parti olsun konusunda tüm ülkücüler Yukardaki çerçeveye ilave olarak Muhakkak diğer Genel başkan adaylarının da bu siyasi oluşumun içinde olması gerektiğini hemen hemen her ülkücü o istişarede olmazsa olmaz olarak ifade etmişti.
Sonuç olarak mücadeleyi veren ülkücüler kendi aralarında çok sert kavgalara iten ekipçilik ve komitacılık alışkanlığı maalesef gelen genel başkan adaylarının çevresinde de devam etti. Öyle ya yıllardır Koray beyle , Ümit hoca ile  ve Müsavat başkanla yol yürüyenlerin ekipçiliğini de bu komitacılığa dahil ettiğimizde varın işin içinden ÇIKIN.Meral hanım yerine siz olsanız nasıl çıkardınız cevaplayın..
(Not:Bu noktada ifade etmeliyim ki bu yazının sahibi olan şahsımın da bir hoca arkadaşımla ekip olduğum suçlaması hep gelmiştir ve yine gelecektir. Asla kimseyle ekip olmadım ekipleşme içine girmedim. İki kişiden asla ekip olmaz. İstesem eski mahallemde nasıl komitacılık ve ekipçilik yapabildiğimi tanıyanlar bilir. Ancak iki kişiden ekip olmaz, sadece ekipçiliğe karsı uyarıda bulunduğumuz ve yazdığımız için ekip olmak suçlamasına maruz kaldık.)
SONUÇ
Dün genel merkez ve genel başkanın etrafı ile ilgili eksiklikleri, eleştirimi ve acizane tavsiyelerimi yazdım. Bu günde biz tabanın ve Ülkücülerin nerede hata yaptığımızı anlatmaya çalıştım. Tüm bu gerçekler ışığında İyi parti ve Meral hanım artık özdeşleşmiştir. Bu noktada tüm yapıda emeği olan Türk milliyetçileri yeniden kenetlenmeli milletin umudu ve alternatifi olan, İyi partiyi ve Meral hanımı  yine tüm inanç ve güven duygusuyla desteklemelidir.
Hiçbir şekilde ekipçiliğe, komitacılığa omuz atma oyunlarına artık girilmemelidir.
Meral hanımın ve genel başkan yardımcılarının da her seferinde dikensiz bir gül bahçesi beklemesi ise doğru değildir, nihayetinde siyasetin malzemesi insandır.. Yada eski mahallede ki gibi katı bir hiyerarşi beklenmemelidir, her dediğimiz doğrudur, her şeyi bilirim, yada her şeyi biz biliriz gibi bir hastalığa düşülmemesi gereklidir... unutulmamalıdır ki burada dikey bir mücadele verilmedi omuz omuza yatay bir mücadele verildi. Meral hanım doğal liderdir, ancak ne emeği, ne kaygıları, nede gözyaşı bizden benden yada bizim gibi olanlardan eksik değil ancak fazlada  değildir. Hiçbir Türk milliyetçisi de Meral hanımın doğal genel başkan ve liderliğini tartışmıyor en azından bunun için şimdilik çok çok erkendir. Önümüzde bir yerel seçimler vardır ve hem genel merkez, hem bizler kendimizi sigaya çekmeliyiz ki bu süreçten güçlenerek çıkalım.
Genel merkez kriz çözme becerisini ortaya koymalıdır Meral hanım bu konuda kendisini ispat etmiş bir liderdir ve bu kabiliyeti vardır. Meral Akşener en zor zamanlarda kendisinin yanında kimler durduğunu en iyi muhakkak kendisi biliyordur. O insanlara güvenmelidir. Sözde profesyonelimsi siyaset ve toplumsal hayattan uzak insanlar yerine romantik sahaya hakim güvendiği insanlarla yürümelidir.
Meral hanım ve iyi partiyi ; bir papatya olarak düşünürsek ortası merkezi Meral hanımdır, beyaz yaprakları etrafıdır görev verdiği insanlardır, ancak kökü, dalları ise kendisi ile ilk yola çıkan ve yola çıkaranlardır yani ;Türk milliyetçileri Ülkücülerdir.,
 Saygı, sevgi ve hürmetlerimle . İyi olsun , iyilik olsun. Türkiye İYİ olsun. 

İsmail Oskay