Mersin’de genç bir kızımızın bir alçak tarafından katledilmesi ve daha sonra babası ve arkadaşının suç ortaklığı ile cenazeyi yok etme girişimi, tarihimize ve hafızamıza Özgecan cinayeti olarak kazınacak. Bu cinayet toplumun vicdanını sarstı. Neden bilmiyorum. Çünkü son dönemde Özgecan cinayetine benzer o kadar çok cinayet işlendi ki neden Özgecan’ın katledilmesi bu kadar büyük bir tepki aldı? Belki bir birikimin sonucudur bu. Bu cinayet üzerine ilk kez idam cezası tekrar konuşulmaya başlandı. İdam cezasına itiraz edenlerin temel gerekçelerinden birisi de idamın caydırıcı olmadığı iddiasıdır. Yani idam cezasına rağmen suç işlenmeye devam edilecektir. Tabii ki idam cezası suçu ortadan kaldırmayacaktır.
İran’da Şubat 2015’in ikinci haftasında 35 kişi idam edildi. Gene de suç işlenmeye devam ediliyor. Ancak idam cezasının bazı insanları en azından suçun bir kısmından caydırdığını kabul edebiliriz. Böylece birkaç can kurtarmış olsak bile değer. Öte yandan cezanın tek amacı, caydırıcı olması değildir. Eğer öyle olsa hiç ceza vermeye gerek olmaz. Diğer cezalar da nihai anlamda caydırıcı değildir. Cezanın ilk amacı adaletin gerçekleşmesidir. Toplumun adalet duygusunu tatmin etmeyen bir ceza sistemi sonunda iflas etmeye mahkûmdur. Ve bazı suçlarda adalet ancak idam cezası ile sağlanabilir. Ömür boyu hapis, idam cezasının sağladığı adalet duygusunu sağlamamaktadır. Çünkü; 1) hiçbir zaman tam anlamı ile uygulanmamaktadır, 2) zaman içinde suçlunun işlediği suç unutulmakta ve diğer insani özellikleri ön plana çıkmaktadır. Bu durum, suçlunun eylemi sonucunda hayatını kaybeden mağdurun uğradığı haksızlığa dönüşmektedir.

Oy uğruna

toprak terk etmek

AKP iktidarı ilk döneminden buyana oy uğruna toprak terk etmektedir. 2004’te Ege’de 16 ada ve bir kayalığın Yunan işgaline terk edilmesi, AB tam üyeliği sürecinde bir engel çıkmasın diyerek yapılmıştır. Anılan dönemde AB tam üyeliği, AKP için propagandanın temel aracı idi. Bundan dolayı, Yunan ordusunun bu adaları işgal etmesine ses çıkarılmadı.

Bunu 2009’dan itibaren PKK ile müzakere süreci izledi. 2013 sonrasında PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da topraklarımızı kontrol altına almasına ses çıkarılmadı. Bugün Güneydoğu Anadolu’da sadece kırsal alanlar değil, bir çok yerleşim yeri PKK’nın denetimine girmiş durumda. Seçimler öncesi sözde barış süreci tehlikeye girmesin düşüncesi ile hareket eden AKP Hükümeti TSK’yı, jandarmayı ve polisi sürekli geri adım atmaya zorluyor.
Ermeni iddialarına teslimiyet

2015’te Ermeni propaganda mekanizması Türkiye’ye yönelik ağır bir saldırıya hazırlanırken, AKP Hükümeti,  “artık eski tezlerimizi savunmuyoruz” diyerek, gerçekleri savunmaktan vazgeçmiştir ve Ermeni tezlerine teslim olmaya hazırlanmaktadır. Bu konuda halen kapı arkasında gizli şekilde yapılanlar önümüzdeki günlerde bütün kamuoyunun öğreneceği bir hâl alacaktır.
Dışişleri Bakanlığı’nda düşen kalite

Bütün devlet kurumlarının aldığı darbeye benzer darbeleri Dışişleri Bakanlığı da almaktadır. Partizan uygulamalar ve kadrolaşma çalışmalarının neticesinde, okuduğu İngilizce metni anlamayan kadroların, bakanlığa diplomat olarak alındığı bir sürece girmiştir Dışişleri Bakanlığı.  
Türk Keneşi başarılı çalışmalara imza atıyor
İyi şeyler de oluyor. Bunlardan birisi de diğer adı Türk Konseyi olan Türk Keneşi adlı örgütün çalışmalarıdır. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın üye olduğu, Türkmenistan’ın şimdilik gözlemci olarak bazı toplantılara katıldığı bir örgüt Türk Keneşi. Türk ülkeleri arasında eşgüdümü sağlayan örgüt, sessiz ancak çok başarılı çalışmalara imza atıyor. Macaristan’ın Türk Keneşi’ne gözlemci üye olarak katılması da ayrıca sevindirici bir gelişme. Bir başka yazımda Türk Keneşi ile ilgili daha ayrıntılı bilgi vermeyi arzu ediyorum.
Son Not: Bugün Saat 14.00-17.00 arasında Ankara Ticaret Odası sergi salonunda düzenlenen kitap fuarında Kripto Yayınları’nda kitaplarımı imzalayacağım.