Başkanlık sistemi gelince neler olacak, neler. Merak edenlerin ufuklarını açmaya çalışalım.

Başkanlık ve diktatörlük üzerine orijinal bir örnek vermek istiyoruz. Sahra altı Afrika’da, kıtanın merkezinde Sudan, Güney Sudan, Demokratik Kongo, Kongo, Kamerun ve Çad arasında kalan savan bitki örtüsü ile kaplı Ekvador kuşağında bir ülke; Orta Afrika Cumhuriyeti.

Ülke, Fransa’dan bağımsızlığını aldığında ilk Devlet Başkanı David DACKO oldu. Fransa’ya bağlı oldukları dönemde Fransa ordusuna hizmet eden ve Annam’da başarılar kazanan akrabası Jean Bedel BOKASSA’yı yeni kurulan ordunun başına getirdi.

Dacko 1966 yılında Başbakanlık makamı kaldırmış ve yürütme Cumhurbaşkanlığı ile birleştirilmiştir. Bu uygulamanın klasik parlamenter sisteme uymadığı bellidir.

Dacko öyle bir tasarrufta bulunmuştur ki, belki de ülkenin gireceği karanlık tünelin en önemli sebebi bu gelişme olacaktır.

Bokassa 1966’da Dacko’yu devirerek, yerine kendisini Devlet Başkanı ilan etti. Bokassa ayırt edici uygulamalarıyla Dünya diktatörler tarihine ismini yazdırmıştır. Kendisini mareşal ilan eden Bokassa Devletin bütün yetkilerini kullanmıştır.

Ama bütün bunlar onu kesmeye yetmeyecekti. Napolyon hayranı olan Bokassa 4 Aralık 1976’da ülkenin ismini “Orta Afrika İmparatorluğu” olarak değiştirerek, kendisini de Orta Afrika İmparatoru 1. Bokassa olarak ilan etti.

Yönetimi sırasında hakkında işkence, adam öldürme ama en önemlisi yamyamlık iddialarında bulunuldu. Kendisi hakkında Başkent Bangui şehrinde ki bütün dilencileri ve yankesicileri canlı canlı uçaktan attığı, kadınlara karşı işlenen suçların derecesine bakmadan bu suçları işleyenlerin hepsini bir günde idam ettirdiği, güzel kızları toplayıp sarayda tecavüz ettiği gibi isnatlarda bulunulmaktadır.

Ancak en önemli söylentilere göre siyasi rakiplerini öldürtüp, yemesidir. İddialara göre öldürdüğü insanların dolmasını yaptırıp ayak parmak uçlarından yemeye başlamaktaydı.

21 Eylül 1979’da Bokassa Libya’da resmi bir gezideyken Fransa’nın desteklediği bir askeri darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Önce Fildişi Sahili’ne daha sonra Fransa’ya sürgüne gönderildi.

Tam 17 karısı ve bunlardan 50 adet çocuğu olan Bokassa devrildikten sonra güzel kızları toplayıp sarayda onlara tecavüz ettiği suçlamaları ile karşılaşmıştır.

Daha sonra ülkesine döndü ve tutuklandı. Yamyamlık kolay ispat edilemeyecek bir suçtur. Bu sebeple yamyamlık haricindeki suçlarından iki defa ölüm cezasına mahküm edildi. Cezası ömür boyu hücre hapis cezasına çevrildi. Daha sonra 1993 yılında ülke de yaşanan başka bir karışıklık sonucu çıkarılan genel aftan yararlanarak evinde yaşamaya başladı. 1996 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonucunda öldü.

Artık, bu kadar düşünmeye gerek yoktur (!) Bir an evvel başkanlık sistemini uygulamaya koyarak, kendimizi layık gördüğümüz (!) Afrika ülkeleri seviyesine ulaşmalıyız.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bize medeni devletler seviyesinin ötesine çıkmak olarak gösterdiği ülküyü yanlış anlamışız.

Hiç vakit kaybetmeden, Bokassa gibi liderlerin çıkabileceği bir yönetim düzenine geçmeliyiz.

Acaba, “Böyle bir kişi nasıl iktidara gelebilir?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyoruz. Evet! Parlamenter sistem de gerçekleşmesi zor bir ihtimal.

Ama, bizim ezber bozan, stratejik derinlikten yola çıkıp büyük resmi gören tosuncuklarımız “Yeni Türkiye” özlemiyle önlerine çıkacak bütün engelleri aşacak ve amaçlarına ulaşacaklardır.

Haksızlık yapmayalım! Türkiye’nin şartları ile Orta Afrika Cumhuriyeti’nin şartları aynı mı? Niye Türkiye’yi Orta Afrika ile kıyaslıyoruz ki?

Evet, haksızlık yapmayalım! Türkiye ile Orta Afrika kıyaslanamaz, ancak bu durum Türkiye’nin şartlarına denk gelecek bir diktatörlük tehlikesini atlamamızı da gerektirmez.