Hiç lafı eğip bükmeyelim: Paris’teki o derginin Peygamber Efendimizle ilgili karikatürlerine tepki gösterip,  “Peygamber gurura kapılmıştı, biz gururlanmayacağız, kibirlenmeyeceğiz” diyene tepki göstermeyen kim varsa siyasî münafıktır...
Ateist karikatüristlerin şaklabanlıklarına, rezilliklerine ve İslâm’ın değerlerini alaya almalarına sözüm ona çok bozulup da, Allah’ın kitabıyla ‘Bakara makara’ yapana bozulmayan, umursamayan, montaj diye kıvıran kim varsa siyasî münafığın dik alâsıdır...
Siyaseten tâbi olduklarının ‘günah işleme özgürlüğü’ne saygı duyup,  ateistler günah işleme özgürlüğünü kullandığında kıyameti koparan kim varsa istismarcının önde gidenidir...
Allah’ın ayetlerini şeytanca yorumlayan ve onlara ayet ekleyen Salman Rüşdi’lere kızıp ortalığı ateşe veren ama torpili, adam kayırmayı ve ehliyetsizliği meşrulaştırmak için Allah’ın ayetini çarpıtarak ona iftira eden siyasî yoldaşına gereken tavrı koymayan kim varsa ‘belhum adal’dir...
Memlekette İslâm’ın değerleri siyasî hırsların paspası yapılırken, itiraz edeceğine, uyaracağına, hayra çağıracağına tam tersine o ihtirasa yol veren kurumun İslâm otoritesi olduğunu zanneden ve aslında onun zurnanın son deliği bile olamayacağını fark etmeyen kim varsa bu riyakârlık ikliminin ezik şerikidir...
Hem o ‘Hırsızlık karşısında kızı Fatma’yı bile ayırmayan’ Peygamber’e ümmet olup, hem de eş, dost, hısım, akraba, torun tombalaklardan oluşan haram imparatorluklarına ses çıkarmayan kim varsa onlar için din siyasî bir tüketim malzemesidir sadece...
Kur’an değil mi yetim hakkı yemeyi ‘dini yok saymak’la eşit gören? Allah değil mi ‘şirki ve kul hakkı’nı asla affetmeyeceğini buyuran? Kamu malına uzanan ellere ve havuzlara akıtılan kul haklarına aldırış etmeyen kim varsa bu günah değirmenine su taşıyandır...
Bizde binlerce minik bebek kırılırken acımıza ortak olmayanların, tersine katillere kucak açanların omuz başlarından poz vermek için Paris’e uçanlara,  “Bizim cenazelerimizde, Diyarbakır’da, Yüksekova’da ve son olarak Trabzon’da neden yoktun?”  sorusunu sormayan kim varsa bu çift kişilikli tiyatronun zavallı ortağıdır...
İslâm’a daha büyük zararı kim verebilir; ifade hürriyeti yere batasıca kitapsız karikatüristler mi, yoksa ‘Yolsuzluk hırsızlık değildir’ diyen ‘kitaplılar’ mı? Bu soruya delikanlıca, hiç tevile kaçmadan cevap veremeyen kim varsa bu dinin özünden nasipsizdir...
Çalışanlar fişleniyor kamu kurumlarında, hava meydanlarında  “Ülkücüdür, sistemin adamıdır, tehlikelidir, rakip sendikadandır, bizim insanımızdır değerlendirilmelidir, sosyal demokrattır”  diye madde madde... Yeni sağlık bürokrasisinde atamalar artık aile aile... Aynı ilde aynı birimde aynı soyadını taşıyan onlarca yüzlerce yeni yönetici... Bunları, ‘dünya küfür ile durur, zulüm ile durmaz’düsturuna sahip İslâm dinine inandıklarını söyleyenler yapıyorlar, Charlie Hebdo’cular değil...
***
Hepimiz kendimizi gözden geçirelim...  İşimize geldiğinde ‘dilsiz şeytan’ mıyız yoksa hakkı hiç çekinmeden her daim dillendirebilen mi? Siyasî münafık mıyız yoksa haram, zulüm, adaletsizlik kimden, hangi yakından veya siyasî paydaştan gelirse gelsin, ikiyüzlü davranmadan karşı çıkan mı?