Önce bir tespit yapalım: ABD bildiğini okuyor ve sınırımızın dibinde Kürt devleti kuruyor. Bu durum içerideki hainlere emsal teşkil ediyor. Daha da azıyor, daha da coşuyorlar. Erdoğan ve AKP hükümeti birbirini tutmayan, kendi söylediklerini kendilerinin yalanladığı açıklamalarla bu ihanet değirmenine su taşıyorlar.

                                     

 Kimlerle muhatabız         

Bu tutarsızlık, çelişki, yetersizlik ve teslimiyet Türkiye'nin iflahını kesmektedir. Sadece terör örgütleri bu hazin durumu kullanıp, ihanetlerini daha da ileri götürmekle kalmıyorlar. Ülkemizin dünyadaki saygınlığı, etkinliği, iddiaları da ne yazık ki hepten yok ediliyor. Gelinen noktada ABD Başkanını, Başkan Yardımcısını, Dışişleri Bakanını, Bakan Yardımcısını, Bakanlık sözcüsünü bir kenara bıraktık, bakanlık sözcüsünün yardımcısı ile ancak muhatap olabiliyoruz. O da sadece AKP'nin açıklamalarını düzeltmek, yalanlamak veya ayar vermek için konuşuyor. Sıfır sorundan değerli yalnızlığa geçmiştik. Şimdi çaresizlik ve kayıp, tek ve değişmez politika oldu.

                                         

Talan ve ihanet

         

Yalanın, talanın ve ihanetin tek yöntem olduğu bir siyaset anlayışının varacağı yer başka türlü olamazdı. Talan ve ihaneti dünya çapına ulaştırdılar. Dünya tarihinin gördüğü en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayları bu iktidar döneminde ortalığa saçıldı. Dünyada ilk defa bir hükümet teröristlerle muhatap olarak, onlarla şeref masaları kurarak, onların verdiği yol haritalarını hayata geçirerek terörü çözeceğini iddia ediyor. Varılan yerin bir kardeş kavgası ve bölünme olduğunu, Aynel Arap bahanesiyle yapılan isyan provaları sırasında bütün dünya ibretle gördü.

                            

Söylenen başka yapılan başka

        Sayın Erdoğan bir Üniversitenin açılış yılı konuşmasında birinci dünya savaşının 100'ncü yılıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş ve aynen şöyle demişti: "Şii ve Sünniler birbirlerini katlederken bütün Müslümanlar üzülüyor. Ama bunu kurgulayanlar 100 yıldır seviniyor. Bu çatışmalar sayesinde Ortadoğu'ya pipet batırıp petrolü çekenler başkaları. Ama ölenler biziz." Benzer sözleri daha sonrada tekrarladı. Hatta sayın Başbakan Davutoğlu'nun da zaman zaman benzer değerlendirmeler yaptığını hayretle görüyoruz. Daha önce de yazdık, bu sözleri söyleyenin önce durup bir düşünmesi gerekmez mi? Şii ve Sunniler birbirini katlettiren bu BOP'lu projenin Eşbaşkanı kimdi? Arapları, Kürtleri, Türkmenleri, "Arap baharı" diyerek birbirine kırdıranlara, petrol kuyularını tasarrufları altına almak için kan dökenlere, uçaklarını ve limanlarını tahsis eden hükümet AKP değil de CHP miydi? Bu cinayetleri kurgulayanlara, "halının altına süpürmeyin kullanın" diye takdim edilen iktidarı bütün dünya bilmiyor mu zannediyorsunuz? Petrolü pipetle çekmek için milyonlarca Müslümanı katledenlerin sağ-salim ülkelerine dönmeleri için dua edenleri bu projenin neresine koyuyorsunuz?

                                       

Tutarsızlığın numuneleri

        Hadi bunları unuttuk, şu son birkaç gün içinde yaşanan ve her biri tutarsızlığın numunesi olan ve AKP'nin ne kadar ciddiye alındığını acı şekilde koyan örnekleri nereye koyacağız? Sayın Cumhurbaşkanımız, "Uçuşa yasak bölge, arındırılmış bölge kurulmalı" buyurdu, ABD bu sözü ciddiye bile almadı ve planları arasında böyle bir yapılanmanın olmadığını açıkladı. AKP sözcüleri Türkiye'de üslerin kullanılmadığını söylediler, ABD İncirlik üssünün kullanılması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani'ye müdahale için Esad'ın işin içine katılması şartını ileri sürdü, ABD Esad'a yönelik bir projelerinin bulunmadığını ilan etti. Erdoğan, "PKK bizim için neyse PYD'de de odur" dedi. Bu sözün üzerinden henüz bir saat geçmeden ABD Başkanı Barak Obama görüştü, PYD'ye ve dolayısıyla PKK'ya silah yardımı yapıldı. Daha da vahim olanı, PPKK'dan farkı olmayan PYD'ye peşmerge güçlerinin katılmasını kendisinin teklif ettiğini açıkladı. ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry, Türkiye'nin politikasındaki bu keskin (u) dönüşlerinin, "Washington'ın talebinin bir sonucu olduğunu söyledi.

                                     

 Bugünlere nasıl geldik?

             

Aslında çok da şaşırmamak gerekiyor. Daha en başta değişip, dönüştüklerini söyleyerek yola çıktılar. Sonrasında duruma göre vaziyet almakta, nabza göre şerbet vermekte o kadar ustalaştılar ki, şimdi kendi hızlarına kendileri bile yetişemiyor. Tüpraş satışında yaşananları, "Libya'da NATO'nun ne işi var" diklenmesinin sonuçlarını, Davos'da "van minut" tiyatrosunun bedelini unutmak mümkün olmadığı gibi, her biri için ileride satış rekorları kıran kitaplar yazılacaktır. PKK ile görüşüldüğünü söyleyenleri şerefsiz ilan ettikten hemen sonra, talimatı bizzat kendilerinin verdiğini övünerek açıklamalarını, bu millet ibretle ve hayretle izlemedi mi? PKK ile şeref masaları kurduktan, İmralı canisinin yattığı ini parti genel merkezine dönüştürdükten sonra, dönüp "Ey batı, PKK'yı neden terör örgütü olarak görmüyorsun?" diyerek sadece Türk milletinin değil, bütün dünyayı hayrete düşüren kimdi?

                                           

Ucuz kahramanlıklar

       Konsolos görevlilerimiz, tamamen iş bilmezlik ve gaflet sonucunda IŞİD'in elinde 102 gün rehin kaldı. Büyük bir operasyonla kurtarıldıkları söylenip kahramanlık masalları anlatıldı. Aradan 24 saat geçmeden, pazarlık ve takas yapıldığı, rehinelerin bizzat IŞİD tarafından getirilip sınırımıza bırakıldıkları, hatta teslim alacak kimse olmadığı için 4 saat bekledikleri ortaya çıktı. Barzani "postal yalayıcısıydı," onur duydukları misafirleri ve kucakladıkları kardeşleri oldu. Kuzey Irak hassasiyetimizdi, Kürt devletine dönüştü. Türkmen varlığının teminatıydık, yerle bir edildi. 

       

 Bu kadar çelişkiden, tutarsızlıklardan, yalandan ve teslimiyetten itibar ve saygınlık çıkması elbette mümkün olmuyor. Sonuç ortadadır ve ne yazık ki tarihin en büyük çöküşünü, yalnızlığını ve ne yazık ki çaresizliğini yaşıyoruz.