İslam inancını siyasi demagoji, rüşvet,göz boyama ve her türlü yolsuzluğu mübah gösterme aracı olarak kullananlar,Tokat Zile Müftülüğünün törenle kestiği ayetli pastaların silinip süpürüldüğü, parmaklara bulaşan Kur'an Ayetlerinin yalanıp yutulduğu ülkemizde genç dimağların kafalarında ki İslam İmajının nasıl sorgulandığını çok fazla anlatmaya gerek yok kanaatimce!...

'' Her cuma bir Bakara makara salla işte...'' diyerek Allah'ın Kitabıyla dalga geçen bakanlardan sonra; - ''Referansım Allah...''- ''..Erdoğan'a dokunmak bile ibadettir...''- ''...Erdoğan ikinci Peygamberdir...''- '' ...Erdoğan'ın doğduğu yer mübarektir...'' diyecek kadar dincilik yapanları hep birlikte gördük.

Son olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nın elinde Kur'an ile siyaset meydanlarında söylediği; ''...Benim ahlakım Kur'an ahlakıdır.Çocukluğumdan beri, Kur'an la yaşadım...'' gibi sözleri korkunç bir istismarın ve çöküşün anatomisidir. Elinde Kur'an bu tür sözleri, bırakın Cumhuriyet tarihini, hiç bir Osmanlı padişahı,ilim adamları,devlet adamları,ehli tasavvuf ya da ehli hikmet olmaya layık görülmüş olanlar bile sarfetmemiştir!....

CHP'nin emekli müftü milletvekili Sayın İhsan Özkes, Cumhurbaşkanına şöyle cevap vermiştir: '' Erdoğan Kur'an'la büyüdüğünü, Kur'an'la yaşadığını söylüyor. Kur'an'la büyüp, Kur'an'la yaşadığını iddia eden birinin, Kur'an'ın hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti, kul hakkı yemeyi, israfı, baskıyı ve zulmü haram kıldığını bilmesi gerekmez mi? Kur'an'la yaşadığını iddia eden birinin bu ilahi emirlere harfiyen uyması gerekmez mi?''

SIFFİN SAVAŞI VE HAKEM OLAYI

İslam tarihinde ki müslümanlar arasında ki ilk kırılma noktası olan SIFFİN savaşı akla gelmektedir:Bilindiği üzere; 657 yılında Hz.Osman'ın akrabası olan Şam valisi Muaviye, Hz Ali'nin halifeliğini tanımayarak isyan etti.Yapılan görüşmeler sonuç vermeyince iki taraf Sıffin'de karşılaştı.Muaviye ordusu yenileceğini anlayınca mızrakların ucuna Kur'an sayfalarını takmaları üzerine, Hz.Ali taraftarları geri çekildi. Muaviye'nin barış istemesi üzerine hakemler belirlendi. Ancak bu da anlaşmazlığı gideremedi.Tarihte bu olaya HAKEM olayı denildi...
Hakem olayı mevcut karışıklığı çözemediği gibi,İslam dünyasında farklı üç gurubun oluşmasına zemin hazırladı.Bu guruplar:

Şiiler:Hz Ali taraftarları
Emeviler:Muaviye taraftarları
Hariciler:Her ikisinin de halifeliğini kabul etmeyenler.

Muaviye'nin Kur'an ayetlerini mızrak ucuna taktığı bu savaşın gelişmeleri İslam dünyasında birlik ve beraberliğin bozulmasına,aileler arasında anlaşmazlıkların yaşanmasına neden oldu.Bu da fütühatın durması,halkın baskı ve haksızlıklara uğramasına ortam hazırlamıştır. 661 yılında Hz.Ali'nin hariciler tarafından şehit edilmesiyle İslam tarihinin dört halife yani Hulafai Raşidin devri sona ermiştir.

Bu tarihi olayı biraz da teferruatlı anlatmamızın sebebi ; kutsal değerlerin ve din istismarının dünden bugüne nelere sebep olduğunu açıklamak içindir!...Şimdi ister istemez kendimize soralım: Hz.Ali Kur'an sayfalarını mızrakların ucuna takmayı düşünemez miydi?..

Konumuza dönersek; Sayın Cumhurbaşkanı acaba her ne halükarda olursa olsun mutlaka kazanmak için kendisini böyle bir savaşın tarafı olarak mı görmektedir? Kur'an sayfalarını mızrakların ucuna takanların istismarıyla; Kur'an'la amel ettiğini söyleyerek insanların iradelerini sakatlamak arasında bir fark var mıdır?... Peki aynı şeyleri muhalefet yapsa ne olacak? Yine hoş görü ile karşılanacak mıdır?..

Türk milleti için Kur'an'ı Kerim mukaddestir.Tarih boyunca din ve iman uğruna milyonlarca şehit veren bir millettir. Siyaset kürsülerinde elinde Allah'ın kitabı; ben Allah'ın emirlerine uyuyorum sen ise uymuyorsun diyerek seçim propagandası yapılması halkın arasına inananlar ve inanmayanlar diye nifak sokacaktır...Elinde Kur'an'la dolaşanların 17/25 Aralık siyasi depremin rüşvet,yolsuzluk soruşturmalarının önünü kapatmaları Kur'an ahlakıyla nasıl bağdaşacağını mütedeyyin insanlar bugün olmazsa yarın mutlaka soracaklardır.


Alemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan serveri Peygamber Efendimiz (SAV) bile çıkıp sahabeye böyle bir söz söylemiyor. Eşi Hz Aişe annemize Peygamberin ahlakını bize anlatır mısınız diye soranlara, ''...Onun ahlakı Kur'an ahlakıdır,siz Kur'anı Kerim okumuyor musunuz?...'' diye cevap verir.
Oysa ki tevazuu bir müslümanın simgesidir.Müslüman hoş görülüdür,alçak gönüllüdür.Hiç bir müslüman ne kadar muktedir olursa olsun, haşa Allah'ın sıfatlarına ortak olurcasına; ''...rahmetimiz gazabımızı aşacaktır...'' diyemez!...Kur'anı Kerim İsra Suresi 37.ayetde. ''Yeryüzünde böbürlenerek yürüme,çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca erişebilirsin'' buyurmaktadır. Düşünenler için bu ayetlerde ibret vardır.

Dindarlık altında,din istismarının ve din tahribatının oluşturduğu derin travmaları atlatamayacak genç dimağlarımız için derin endişeler taşımakta haklıyız!..Dinin içinin boşaltıldığı ve ahlaki tahribatın tavan yapmasına etki eden din istismarcılarının gençlerimize bıraktıkları tahribat onarılmazsa acı miras kaçınılmazdır. Manevi direnç kaleleri yıkılan veya sorgulanan gençlerimizin bu sefer de ataeistlerin istismar kapısı olmalarından endişe duymaktayız!....

Kutlu doğum haftası altında,Peygamberimiz (SAV) adına sınır tanımayan kutlamalar yapılmıştır. Fakat kutlamalardan çok bir siyasi partinin şovuna ve borazanlığına dönüşen söylemler ve icraatlarında ki İslam dışı davranışları sorgulayanların, derin bir kırılma yaşadıklarına şahit olmaktayız!...

Demokrasinin amaç değil araç olduğu, istasyona geldiklerinde inileceği söylenmiştir bu ülkede...Dahası İslamcılığın iktidara gelme projesi olduğu,iktidara gelindiğinde bunun terk edileceğini söyleyenlerin kendi açılarından haklı çıktıkları görülüyor.Fakat istismar ettikleri kutsal kavramların içinin boşaltıldığını artık akli selim herkes görmeye başlamıştır.

İslamcılık, Müslüman insanların Allah'ın iradesine teslim olmasıdır. Dinin siyasete istismar edilmesi,İslami yorumun resmi ideoloji haline getirilmesi dindarlık değil DİNCİLİKTİR... Toplumun bizden ve bizden olmayanlar diye ayrıma tabi tutulup, kendinden görmediklerine her türlü baskının uygulanmasının İslamcılıkla hiç bir ilgisi yoktur. Bu durum ancak totaliter ve otoriter bir siyaset biçimidir...

İslamiyet'i ve her türlü kutsal değeri salt siyasete alet etmek hatalıdır ve yalnıştır. Sefahat,çıkarcılık,yolsuzluk,rüşvet, benden senden olanlar diye ayrımda bulunmanın İslamiyet'e kaybettireceği hiç bir şey yoktur fakat; o değerlere inanlarda sorgulama sürecini başlatan bir milat olacaktır. Bir kişinin bile imanının eksilmesine sebebiyet verenler bunun hesabını hem bu dünyada hem de mahşerde veremeyeceklerdir. Bu portre yenik düşmüş ve ruhaniyetini kaybetmiş ve bir çöküş halinin anatomisidir.

Çok şükür İslam'ın özü bozulmuş değildir.Kaynakları da sahihtir...Yoldan çıkan sapmaları, yeni bir tecdit hareketiyle kazandırılabilmenin siyasetini Diyanet teşkilatı acil zamanda üretmelidir!...(Diyanet ayrı bir konu!...)

Yeni Anayasa Çalışmalarının Vazgeçilmezleri Yeni Anayasa Çalışmalarının Vazgeçilmezleri

Son yıllarda ki toplumumuzda ki ahlaki kırılma tavan yapmıştır. İstatistikler bunu göstermektedir.Özellikle AKP iktidarının ikinci döneminden sonra var olan kırılma hız kazanmıştır.'' İslamcılık gömleğini çıkarttık...'' deyip kendilerini DİNDAR ve MUHAFAZAKAR olarak adlandıranların etraflarında yeni insanlar kümelenerek siyaset yeni bir oluşum kazanmıştır...

AKP'nin bol keseden ilk dönemde kanuna uyarak,sonra ki muktedirlik ve devleti dönüştürdüğü dönemde de kılıfına uydurarak sunduğu nimetlerden nemalanan geniş bir kesim biat altına alındı.İktidar zihniyet politikasını, çeşitli argümanlarla tabana kadar yayarak kendi seçkinlerini ve seçmenlerini üretip toplum diazyn edildi.


Özellikle gelir seviyesi düşük varoşların ve toplumun nemalanan diğer katmanları, iktidarın sunduğu nimetlere bağımlı ve muhtaç hale getirildi.Bu potansiyel kitle çoğaltılarak köylere kadar yaygınlaştırıldı..Aslında sosyal devlet anlayışının gereği yapılması gereken tüm yardımlar çok usta bir şekilde iktidarın sunduğu ihsanlar olarak halka sunuldu...

Bu şekilde oluşturulan ve manipule edilen halkın biat kültürü geliştirilerek ,yöneticilerin her türlü haksız ve yolsuzlukları sorgulamadan muaf hale getirildi... ''...Soyuyorlar ama çalışıyorlar...'' kabulü ahlaki travmanın sonucu açısından manidardır!....09.05.2015

Türk Ocakları
Ümraniye Şube Başkanı
AV.Faruk Ülker

Editör: TE Bilisim