20 Ocak 1990 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Ordusu tankları Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı talebiyle meydanlara dökülen büyük halk kitlelerine ağır makineli silahlarla saldırmış, kanlı bir katliam gerçekleştirmişti. TÜRKSAM Genel Sekreteri A. Gencehan Babiş, 20 Ocak Katliamı’nın 29 yıl dönümünde o dönemdeki yaşananları ve Türkiye’ye yansımalarını Milli Devlet Gazetesi’ne değerlendirdi.

20 Ocak 1990 tarihinde, 20 Yanvar ya da Kara Ocak dediğimiz günde neler oldu? Bizlere bu dönemde yaşananları anlatabilir misiniz?

20 Ocak 1990 Azerbaycan’ın bağımsızlığını yeniden tesis sürecinde çok önemli bir tarihe işaret eder. Azerbaycan’da, 20 Yanvar olarak geçen, 20 Ocak’ta 1990 tarihinde meydana gelen hadiseler aslında “Karanfilin ağladığı gün” veya da “Karanfilin ağladığı gece” olarak da anılır. Bunun sebebi şudur: İnsanlar, yanlarında herhangi bir silah olmadan, sırf vatanlarının bağımsızlık mücadelesi için, özgürlük adına Sovyet tanklarına karşı durmuştur. Sovyet tankları bu karşı duruşa çok sert müdahalede bulunmuş ve şehre girmiştir. Bu süreçte resmi açıklamalar ışığında belirtmek gerekirse; 133 kişi şehit olmuş, 611 kişi yaralanmış, 841 kişi gözaltına alınmış ve 5 kişi kaybolmuştur.

20 Ocak Olayları, Sovyetler’den Azerbaycan’ın ayrılmasında psikolojik bir nokta olmuştur ve burada psikolojik kopuş yaşanmıştır. Bunun için 20 Ocak, Azerbaycan tarihinde önemlidir. Tanklara karşı Azerbaycan Türklerinin verdiği mücadele, aynı zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilerleyen günlerde bağımsızlığını -1918’den sonra ikinci defa- tekrar kazanması yolunda önemli bir adımı da teşkil etmektedir. O gün neler yaşandı diye baktığımız zaman, aslında 1988’den bu yana özellikle Dağlık Karabağ bölgesinde Ermenilerin Azerbaycan Türklerine karşı saldırılarını görüyoruz. Öte yanda buna karşı sessiz kalan bir Sovyetler Birliği var. Sovyetler Birliği içerisinde Azerbaycan Türklerinin özellikle yönetim kademelerinde sesinin kısıldığını görüyoruz. Buna karşılık olarak Ermeni üst düzey yöneticilerin rol aldığını ve yavaş yavaş bu aldıkları rolleri de Azerbaycan Türklerini bastırmak için kullandıklarını görüyoruz. Ermenilerin bu agresif davranışları ve giriştikleri katliamlar Azerbaycan Türklerini çok büyük zora sokmuştur. Sabırları artık dolmuştu diyebiliriz. Bu şekilde Azerbaycan Türklerinin maruz kaldığı bu olaylar, Sovyetlerin dağılma süreci noktasında da etkili olduğunu düşünebiliriz. Sovyetler Birliği dağılırken özellikle 1975’deki Helsinki Nihai Senedi, daha sonra Gorbaçov dönemi “glasnost ve perestroyka politikaları” ile birlikte Sovyetler Birliği içerisindeki devletlerin bağımsızlık istekleri daha da üst boyuta çıkmıştır.

Azerbaycan Türklerine yönelik Sovyet Rusya tarafından uygulanan bir Ruslaştırma siyaseti de büyük bir tepki ile karşılanmıştır. Artık Sovyetler Birliği ile Azerbaycan Türklerinin ayrışmaya gittiğini görmekteyiz, uzun yıllar devam eden baskının artık işe yaramadığı ve özgürlüğün haykırıldığı bir sürecin başladığını belirtmeliyiz. Bunun en önemli göstergelerinden biri de o dönem yapılan protestolardır.  Bu protestolar sonucu Sovyetler Birliği Bakü’de olağanüstü hal ilan etti. Olağanüstü halden dolayı Azerbaycan Türklerinin maruz kaldığı katliam dünya kamuoyuna yeteri kadar yansımadı. O dönemde Bakü’ye seyahat engeli de vardı. Dolayısıyla çok fazla yabancı basın mensubu bölgede bulunmuyordu. Bundan dolayı biz o dönemde yapılan katliamın, aynı zamanda bir kahramanlık öyküsünün belli taraflarının dünya toplumuna bir kısmının yansıdığını söyleyebiliriz.

Biz gösteriler ve az önce ifade ettiğimiz Sovyet yönetimi ve toplum arasındaki kopuş noktasına tekrar dönecek olursak, bazı örneklerle bunun daha iyi anlatılabileceğini söyleyebiliriz. Örneğin o dönem Azerbaycan’da Komünist Partisi lideri Abdurrahman Vezirov’un yönetimini artık halk tanımıyordu. Vezirov’un kuklaları ile sokakta geziyordu ve onunla dalga geçiyorlardı. Onu Ermenilerin isimlerine benzeterek “Veziryan” olarak çağırıyorlardı. Bu, yönetimin de halktan ne kadar uzaklaştığını gösteren kayda değer bir anekdottur.

Bu dönemde tekrar Türk bağlarına dönüş hız kazanmıştır. Örneğin birçok kişi, Rusça biten soy isimlerini Türkçe biten eklerle değiştirmiştir. Bakü’de 20 Yanvar’da herkes Sovyet kimliklerini yırtıp yere atmıştır. Bu ve benzer olaylar Azerbaycan Türklerinin yeniden bağımsızlık isteğinin en net talebi olmuştur. Bağımsızlık isteğinin artık durdurulamayacağını göstermiştir.

Uluslararası kuruluşların 20 Ocak’tan sonra düzenlediği raporlarda çok büyük insanlık dramının ve insan hakları ihlalinin olduğu, ortada çok büyük katliamın olduğu yazılır. Hatta bazı raporlarda o akşam yaralı taşıyan ambülanslara dahi ateş açıldığından bahsedilir. Bu aslında yaşananları özetlemesi bakımından çok önemli bir nokta.

Ülke içerisinde de olağanüstü hal ve sokağa çıkış yasağından dolayı halk olaylardan haberdar değildi. Aynı zamanda Azerbaycan Devlet Televizyonu bombalanmıştı. Bu şekilde vatandaşların haber almasının önüne geçilmek ve ülke içerisinde milli irade ve bağımsızlık tutkusu kırılmak istendi ama bu başarıya ulaşmadı. Azerbaycan çok şükür ki, kısa süre sonra bağımsızlığını 18 Ekim 1991’de ilan etti.  2018 yılında 1918 yılında kurulan Müslüman dünyadaki ilk, demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin 100. yılı kutlamaları dünyanın her yerinde gerçekleştirildi. Bu yıl 2019, 101. yılını kutlayacağız.

20 Yanvar’da yaşananlar dünyada ve Türkiye’de ne gibi etkiler doğurmuştur?

Türkiye’deki etkilerine baktığımız zaman, Azerbaycan bu dönemde bağımsız olmamasına rağmen Türkiye’de hem Türk siyasilerin hem de Türk kamuoyunun ciddi bir desteğinin olduğunu görüyoruz. Özellikle, dönemin MÇP lideri Sayın Alparslan Türkeş 71 il başkanı ile bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda Azerbaycan Türklerine desteğini belirtmiştir. Partisinin 71 il ve ilçe örgütü temsilcileri ile belediye başkanları ve MKYK üyelerinin katıldığı genişletilmiş istişare toplantısında Azerbaycan Türklerinin sorununun Türkiye’nin de sorunu olduğunu belirterek “Türkiye tavrını açıkça ortaya koymalıdır” sözlerini kullanmıştır.

Hem sağ hem sol siyaset Azerbaycan Türklerinin yanında olduğunu ifade etmiştir. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in de o dönem İstanbul’daki Azerbaycan Türkleri Dostluk ve Dayanışma Derneği’ne destek için açtığı bir telefon var.

Toplumsal olarak Azerbaycan’a hassasiyetin ortaya konduğu bir dönemden söz edebiliriz. Türkiye’de bulunan Azerbaycan ile ilgili faaliyetler gösteren dernekler bununla ilgili büyük protestolar hazırlamışlardır. Örneğin, İstanbul’da 10 bin kişilik bir yürüyüş gerçekleştirilmiş. Yürüyüşte dönemin Sovyetler Birliği konsolosluğuna bir siyah çelenk bırakılmıştır.

Türk medyası da Azerbaycan’da yaşananlara büyük ölçüde yer vermiştir. Türk basınına baktığımızda birçok gazetenin buradaki vahşeti ana manşetlerinden anlattığına şahit oluyoruz. O dönem ile ilgili bir arşiv çalışması yapmıştık. Orada, Azerbaycan’a duyarlılık çok net bir şekilde görünmektedir.

‘Direniş’, ‘tank’ ve bunların önünde ‘Türk milletin mücadelesi’ gibi kelimelere Türkiye, son dönemde yaşadığı olaylar bakımından yabancı değil. 15 Temmuz hain darbe girişiminde Türkiye de bunu yaşadı. 15 Temmuz’da Türk milletinin darbecilere karşı, tankların karşısında tek vücut olarak kahramanca durması olayının benzeri Bakü’de Azerbaycan Türklerinin Sovyet tanklarına karşı gelmesi ile olmuştur. Türkiye 15 Temmuz’da milli iradesini, demokrasisini ve vatanını kurtarmıştır ve Türk milletinin bunlara canı pahasına sahip çıkacağını göstermiştir. Bakü’de de 20 Ocak’taki direnişte Azerbaycan Türkleri, tankların üzerine milli bir ruhla yürümüş ve vatanına sahip çıkmıştır.

Sovyetler döneminde iki ülke arasında mektup bile yazmanın çok kolay olmadığı, iki ülkede akraba olan insanların birbirleri ile çok fazla irtibata giremediği, hemen bir baskı ile yüzleştiği bir dönemde iki tarafta bir hasret vardı. Türkiye’de yapılan protestolar, Türk siyasilerinin verdiği destek şunu gösterdi: 70 yıllık Sovyet dönemine rağmen Türkiye oradaki kardeşlerini unutmadı ve oradaki kardeşleri ne olursa olsun, yeri geldi kimliklerinde Türk isimleri silindi, yeri geldi Türklükleri yok edilmek istendi, fakat Türkiye’deki kardeşlerini unutmadı. 20 Ocak sonrası dayanışma iki tarafa ve dünyaya birbirinin kardeşliğini bir kez daha gösterdi.

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 20 Ocak şehitlerinin defnedildiği Şehitler Hiyabanı ile Bakü’yü düşman işgalinden kurtaran Kafkas İslam Ordusu’nun şehitlerinin anısına yapılan Türk şehitliği yan yana durmaktadır. Tarihte iki ülkenin şehit anıtlarının yan yana olması sembolik olarak çok önemlidir ve gelecekte de iki kardeş devletin her zaman yan yana olacağının kanıtıdır.

ABD'de Teksas krizi! 25 eyalet bildiri yayınladı! ABD'de Teksas krizi! 25 eyalet bildiri yayınladı!

1991 yılında Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını ilan etmesinde 20 Yanvar olaylarının etkisi nedir?

20 Yanvar olaylarında Azerbaycan Türkleri birlik oldu ve karşısında tank, top, tüfek de olsa bunu yenebileceğini anladı. Sovyetler Birliği noktasından baktığımızda Sovyetler, Azerbaycan’daki otoritesinin sarsıldığını çok net bir şekilde gördü. Azerbaycan’ın bağımsızlığına giden yolda ne olursa olsun artık engel olunamayacağı da anlaşılmış oldu.

Azerbaycan’ın bağımsızlığını yeniden kazanmasına giden süreçte ülkede büyük protestolar yaşandı. Özellikle, Karabağ bölgesinde ve daha birçok yerleşim yerinde Azerbaycan Türklerine karşı Ermeniler tarafından düzenlenen çok büyük saldırılar oldu. Bu saldırılar sonunda Bakü’ye doğru bir göç akını başladı. Göç akını sonucu meydanlarda toplanan insanlar “Azadlık” diyerek meydanlarda bağırdılar. Daha sonra o meydana, o gün haykırdıkları o güzel kelimenin adını verdiler: “Azadlık Meydanı”

1980’den itibaren Sovyet Rusya’da hareketlenmelerin başladığını görüyoruz. Sovyet Rusya’ya bağlı ülkeler bağımsızlık için harekete geçmiştir. 20 Ocak direnişi ile diğer hareketler arasında bir bağlantı kurabilir miyiz?

Sovyetler Birliği artık dağılma sürecine girmişti. Gorbaçov dönemindeki politikalar ile birlikte yavaş yavaş baskının gevşemeye başladığını, insanların kendi öz köklerini tekrar hatırladığı, bunları tekrar ön plana çıkarabildiği zamanlara girilmişti. Bu durum Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde önemli bağımsızlık hareketlerine sebep oldu. Azerbaycan’ın bu mücadeleyi vermesi bütün Sovyetler coğrafyası için ve tabi ki Türk dünyası için önemli bir bağımsızlık mücadelesi örneği olmuştur.

Türkiye’nin bölgeye yönelik politikalarına bakıldığında, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz. Azerbaycan’ın bağımsızlığının tanınması diğer Türk Cumhuriyetlerinin tanınması noktasında bir yol haritası olmuştur. Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi, bağımsızlık kazanması Türkiye’nin bölge ile, diğer Türk Cumhuriyetleri ile bağının kurulmasında önemli olmuştur. Zaten haritaya açıp baktığımızda Türkiye’nin bölgeye bağlanmasının Azerbaycan üzerinden olduğunu görüyoruz.

Son olarak, bu şanlı kahramanlık mücadelesinde verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum.

A. GENCEHAN BABİŞ 


Editör: TE Bilisim