Asya’nın Orta Noktası: Tuva Asya’nın Orta Noktası: Tuva
813 numaralı künye Ali Levent Sığırlıoğlu.

İsmi buydu.

İnşaatlarda amelelik yapıyordu; kum taşıyor, biriket taşıyor, hamaliye işleri bitince kapının önüne konuluyordu.

Üç günde bir işsiz kalıyordu.

Lağım çukurları kazdı.

Bulaşıkçılık yaptı.

Parklarda umumi hela temizledi.

Eve ekmek götürebilmek için, en zor, en pis işlere razıydı.

Ala ala asgari ücret bile alamıyordu, sigorta zaten yoktu.

Bir gün kahvede otururken laf lafı açtı, niye kömür madeninde çalışmıyorsun diye sordular, elbette çalışırım ama nasıl gireceğim?

Dayıbaşı denilen aracı tipler var, ona git dediler.

Gitti.

Dayıbaşı denilen herif, kibarca taşeron dediğimiz, çağdaş köle tüccarıydı.

Günlük yevmiyeyle çalışacaktı, aylık maaş yoktu, kaç gün çalışırsa o kadar günlük para alacaktı, her gün şu kadar kilo kömür çıkarmak zorundaydı, azını çıkarırsa yevmiye alamayacaktı, bayrammış seyranmış, hafta sonuymuş, tatil yoktu, gece yok gündüz yoktu, hangi saat derlerse o saatte madene girecekti, 12 saat çalışacaktı, aldığı paradan da dayıbaşına komisyon verecekti.

Yersen'di…

Boynunu büktü, madene girdi.

Şartlar ilkeldi, emniyet tedbiri sıfırdı, cihaz mihaz yoktu, gaz maskesi adeta birinci dünya savaşından kalmaydı.

N'aapsın, girdi çalıştı.

Üstüne aşağılandı, bağırıldı, fırçalandı, daha fazla kömür çıkarsın diye neredeyse bi tek kamçılamadıkları kalıyordu.

Yaşananlar insanlık dışıydı.

Sesini çıkaramadı, çıkarırsa kovulacaktı.

Altı ay bu vaziyette çalıştı, ciğerlerinden hastalandı.


Sonra?

Sonra, dünyanın en prestijli ödüllerinden, İnsan Hakları Edebiyat Ödülü'nü kazandı!


Çünkü o madenci, aslında, Alman gazeteci Günter Wallraff'tı.

Babaçko bıyık bırakmış, siyah peruğun üstüne kasket takmış, Ali Levent Sığırlıoğlu adıyla sahte kimlik çıkarmış, Türk kılığına girmiş, iki sene böyle çalışmış, 1985 yılında “En Alttakiler”i yazmıştı.


Bu belgesel kitap, hem Türkiye'yi, hem Almanya'yı derinden sarsmış, duygusal olarak silkelemişti.

Ekmek kavgası için acı vatan'ın yolunu tutan Türklerin neler çektiğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştu.

Okurken kahrolmuştuk.

Tokat gibiydi.


Gel gör ki, Almanya o kitaptaki Almanya'ydı ama, madende çalışanlar Türklerden ibaret değildi, Almanlar da vardı.


Heinrich onlardan biriydi.

Özbeöz Alman'dı ama, o da Türkler gibi göçmendi.

1963 yılında Belçika'nın Almanca konuşan Valon bölgesinden Aachen'a taşınmış bir ailenin çocuğuydu.

Marcella'yla evlendi.

Oğulları oldu.

Armin ismini verdiler.


Armin hukuk okudu.

Gazetecilik yaptı.

Siyasete girdi.

Yıllar yılları kovaladı, Kuzey Ren Vestfalya eyalet başbakanı oldu.

Önceki gün itibariyle de, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin genel başkanı seçildi, Angela Merkel'in halefi oldu.

Böylece, 26 Eylül 2021'de yapılacak olan genel seçimde Merkel'in yerine başbakan adayı olma hakkını kazandı.


En Alttakiler'in oğlu en üste çıktı.


Genel başkan seçildiği kurultayda, fotoğrafta gördüğünüz metal künyeyi gösterdi.

Babasının madende çalışırken taşıdığı işçi künyesiydi.

“Babam bana hep şu nasihatı verdi, gün ışığının olmadığı o karanlıkta, yerin bin metre altında çalışırken, kimin nereden geldiğinin, hangi dine mensup olduğunun hiçbir önemi yok, önemli olan yanındakine güvenmek… Ben bu nasihatı hiç unutmadım” dedi.


ABD'de yaşanan Kongre baskınını örnek verdi… “Toplumu kutuplaştırmak çok kolay, bakın ABD'de Trump yüzünden neler yaşanıyor, bir başkan çıktı, zehir ekti, nerelere vardığını görüyoruz, sakın bu sahneler bizde yaşanmaz sanmayın, toplumu kutuplaştırmak çok kolaydır, herkes yapar, önemli olan bütünleştirmek” dedi.


Bu duygusal konuşmayla, bu insani vizyonla kazandı.

Merkel'in halefi oldu.


Almanlarda pek alışık olmadığımız kadar güleryüzlü, sempatik, sıcak kanlı… “Türk Armin” lakabıyla tanınıyor.

Türklerle kurduğu samimi ve babacan diyaloglar nedeniyle, Türkler arasında da “Armin abi” olarak anılıyor.


“Türkleri Genç Ailesi'yle tanıdım” diyor.


1993 yılıydı…

Neonaziler, Solingen şehrinde bir Türk ailenin evini kundakladı.

Hatice, Hülya, Saime, Gürsün ve Gülistan hayatını kaybetti.

Genç Ailesi'nin fertleriydi.

Amasyalı'ydılar, Mercimek Köyü'nden, orada toprağa verildiler.

Armin, bu aileyi asla unutmadı.

Kuzey Ren Vestfalya Entegrasyon Bakanı olduğunda ilk iş, Amasya'nın Mercimek Köyü'ne gitti, üç gün kaldı, Solingen kurbanlarının kabirlerini ziyaret etti, mezarları yeniden yaptırdı.

Politik değil, insani dostluk kurdu.

Solingen katliamında iki kızını, iki torununu ve bir yeğenini kaybeden Mevlüde Genç mesela… Armin için “o bizim ailemizin ferdi” diyor, “o benim kardeşim” diyor.


Ve, 2018 yılında Almanya'da taşkömürü çağı sona erdi.

Son kömür ocağı törenle kapatıldı.

Armin, eyalet başbakanı olarak katıldığı kapanış törenine, babasıyla beraber geldi, babasıyla beraber 1.200 metre derine indi.

Orada yaptığı tarihi konuşmada, babası gibi kömür madenlerinde çalışan tüm işçilere, özellikle de Almanya'nın kalkınmasına büyük katkısı olan Türk maden işçilerine teşekkür etti.


En Alttakiler'in oğlu…

Babası gibi ekmek mücadelesi veren En Alttakiler'i unutmamıştı.


Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi, son kamuoyu anketlerine göre, Almanya'nın birinci partisi görünüyor.

Çok büyük sürpriz olmazsa, Armin'in sekiz ay sonra yapılacak genel seçimde başbakan olmasına kesin gözüyle bakılıyor.


Armin'in Türk dostu olması, Türkiye dostu olacak anlamına gelmiyor.

Şüphesiz, Almanya'nın çıkarları doğrultusunda hareket edecektir.

Ama, hem Almanya için hem Türkiye için, milattır.

“Eyy Almanya nazisiniz” laflarıyla, “Almanya bizi kıskanıyor” saçmalıklarıyla kopma noktasına gelen ilişkilerimizi onarmak için, fırsattır.

ALINTI

Editör: TE Bilisim