Pazartesi günü bu köşeden sizlerle paylaştığımız yazının son bölümünde, Suriye'de yaşanan son gelişmeleri değerlendirirken "Suriye'de git gide ateşle barut arasındaki mesafe kısalırken Türkiye yaşananlardan ve yaşanacaklardan en fazla etkilenecek ülke olacaktır." ifadelerini kullanmıştık.
Suriye'de yaşanan askeri hareketliliği göz önünde bulunduran ve özellikle son bir aylık zaman zarfı içerisinde yaşananları takip edenler için dün düşürülen Rus uçağı ile ilgili gelişmenin şaşırtıcı olmadığını söylemek gerekir!
Bunun birkaç nedeni var ancak düşürülen Rus uçağı ile ilgili en çok öne çıkan başlıklar arasında; Suriye'de diğer ülkelerin artan askeri varlığı ve hareketliliği, Bayırbucak hattına operasyon yapan Rusya'nın coğrafi koşular nedeniyle her an Türk hava sahasını ihlal edebileceği gerçeğini göz ardı etmesi.
Uçağın düşürülmesinin ardından açıklama yapan Rusya Savunma Bakanlığı, Rus SU-24 tipi uçağın, 6000 metre yüksekteyken "yerden vurularak düşürüldüğünü" açıkladı. Ayrıca "Uçak, sadece Suriye toprakları üzerinde uçmaktaydı. Bunu objektif verilerle kanıtlayabiliriz." şeklinde bir iddiada da bulundu.
Rusya'nın ortaya attığı bu iddia karşısında TSK vakit kaybetmeksizin elindeki radar izi kayıtlarını basınla paylaştı. 
TSK tarafından yapılan bu açık bilgi paylaşımının yanında "24 Kasım 2015 tarihinde saat 09.20 civarında Hatay Yayladağı bölgesinde Türk Hava Sahasını ihlal eden milliyeti bilinmeyen bir uçak defalarca (beş dakika içerisinde 10 kez) ikaz edilmesine rağmen Türk Hava Sahasını ihlal etmiştir. Söz konusu uçağa angajman kuralları çerçevesinde 24 Kasım 2015 saat 09.24'te bölgede hava devriye görevinde bulunan iki adet F-16 uçağımız tarafından müdahalede bulunulmuştur." denildi.
* * *
Nitekim TSK'nın paylaştığı bilgilerde Rus uçağının hangi bölgeden hava sahamızı ihlal ettiği çok açık bir şekilde görülüyor.
Böylesine önemli bir olay sonrası, dezenformasyon atmosferine mahal bırakmaksızın TSK'nın elinde bulunan doğru bilgiyi hem Türkiye hem de Dünya kamuoyu ile paylaşması isabetli olmuştur.
Hava sahamızın Rus savaş uçaklarınca ihlal edilmesi yeni bir şey değil. 30 Eylül'de Suriye'de hava operasyonlarına başlayarak Esad'a destek veren Rusya, daha önce de Türkiye hava sahasını savaş uçaklarıyla beraber ihlal etmişti.
Gerek askeri, gerekse siyasi merciler nazarında Türkiye'den Rusya'ya yönelik olarak bu anlamda bilgilendirme ve uyarılar da yapılmıştı.
Şimdiki yaşanılan gelişmeye bakılırsa üst üste 10 kez hava sahamızın ihlal edilmiş olması ve defalarca yapılan uyarılara kulak asılmayışı, ortadaki hata yada yanlışlığın ötesinde bulunan bir niyetin taşındığı izlenimini doğuruyor.
Yine de Türkiye meşru olarak kendi üzerine düşeni yapmış gibi görünse de bu saatten sonra diplomasi kanallarını ardına kadar açık tutmalı ve haklılığını uluslararası kamuoyu nezdinde savunmalıdır.
Rusya ile ikili iletişime önem vermeli, gerginliği artıracak söylem ve çabalardan kaçınılarak, haklılığımızın ispatı olan tezler üzerinde durulmalıdır.
Durumun can alıcı bir başka noktası ise 1950 yılından bu yana ilk kez NATO üyesi bir ülkenin Rus uçağını düşürmüş olmasıdır.
Dolayısıyla NATO'nun da bu anlamda gelişmeleri dikkatle takip etmeye başladığını söylemek gerekir. 
Olay sonrası NATO'nun, Türkiye'nin talebi üzerine olağan üstü toplantı çağrısında bulunması bunun bir göstergesidir.
NATO Sözcüsü Carmen Romero'nun "Bu olağanüstü! Görüşmelerin amacı Türkiye açısından Rus uçağının düşürülmesi konusunda müttefiklere bilgi vermektir" sözleriyle, Türkiye'nin toplantı talebi üzerine görüşmelerin sürdüğünü aktararak "NATO durumu yakından takip ediyor. Türk yetkililerle yakın irtibat içinde" diye konuştu.
* * *
Dikkat edilmesi gereken bir başka mesele ise ABD dahil diğer ülkelerin tutumlarının yakinen izlenmesidir.
Zira ABD Savunma Bakanı Carter 8 Ekim 2015 günü yani Rusya'nın Suriye'deki hava operasyonlarının başladığı bir zaman dilimi içerisinde "Önümüzdeki günlerde Rusya'nın, Suriye'de kayıplar vermesini beklediğini" açıkça söylemişti.
Türkiye bu duruma bir başka ülkenin yada çevrenin menfaati ve çıkarı çerçevesinde değil, kendi milli güvenliği çerçevesinde yaklaştığını göstermeli.
Elbette bunu yaparken üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarla ortak hareket zeminini de tesis etmelidir.
Zor bir dönemden geçen dünya, olağan üstü koşulları yaşayan bölgemiz ve ateş çemberinin tam da orta yerinde bulunan Türkiye…
İşte böylesi bir zaman diliminde atılacak adımlar üzerinde birkaç kez değil, çok kez düşünmekte ve ihtiyatlı şekilde adım atmakta fayda vardır.
Milli güvenliğimiz için Türkiye'nin atması gereken adımlar kararlılıkla atılırken, oyunlara gelmeme konusundaysa uyanık davranılmalıdır.
Çünkü Suriye bundan sonra daha fazla ülkenin askeri operasyon hedefi haline gelecek.
Çin gemileri ve askerleri Suriye'ye varmak üzere, Fransız kuvvetleri yolda, İngiltere'ninse eli kulağında…
Vekalet savaşı artık git gide ülkeler arası açık savaş zeminine doğru kayıyor!
Milli birlikten ödün vermeden, Türk Milleti'nin her kesiminin hassasiyetini dikkate alarak hareket etme sorumluluğu AKP'nin üzerindedir.
Bakalım BOP yolunda Türkiye'yi maceradan maceraya sürükleyen, dış politikada kayıplarla dolu bir dönem yaşatan AKP, burnunu BOP'tan çıkarıp bunu başarabilecek mi?..