ABD okullar gezisinde bizi en çok heyecanlandıran okullardan biri Space X içinde yer alan Ad Astra Okulu oldu. Yenilenebilir enerji konusunda önemli adımlar atan Elon Musk tarafından kurulan okulda göreceklerimizin heyecanıyla randevu saatimizde okula ulaştık.

Space X’in güvenlik görevlisi randevumuzu teyit ettikten sonra bizi okulun olduğu binaya yönlendirdi. Büyük bir kampüs içerisinde bağımsız bir binada yer alan Ad Astra Okuluna ulaştığımızda bizi okulun hem kuruculuğunu, hem yöneticiliğini hem de öğretmenliğini yapan Joshua Dahn karşıladı. Okulun içinde fotoğraf çekmek yasak olduğu için gördüklerimizi sizinle ancak yazılı olarak paylaşabiliyoruz.

Okula girince dikkatimizi çeken ilk şey yüksek tavanlı yapının mimari sadeliği ve şeffaflığıydı. Alıştığımız klasik koridorlar yerine girişte iki koltuğun olduğu basit bir bekleme alanı geçilince büyük, geniş bir meydana çıkılıyor. Çok amaçlı kullanılan bu geniş alanın çevresinde ise tamamen cam duvarlardan oluşan sınıflar var. 50-60 metrekarelik oldukça büyük sınıflarda oldukça iyi tasarlanmış öğrenme alanları bulunuyor. Gezdiğimiz okullar içinde teknoloji ve doğa dengesi en iyi olan okullardan biriydi Ad Astra. Teknoloji odaklı bir yer olan Space X’in içindeki bu bağımsız bina teknoloji ile karşılamıyor bizi, bunun yerine olabildiğinde sadelikle ve şeffaflıkla karşımızda.

Dışarıda geniş bir bahçeleri var. Çocukları çok sık dışarı çıkarıyorlar. Biz geniş alanda okul müdürü ile sohbet ederken tahmin edilebileceği gibi çocuklar ihtiyaçları için izin almadan sınıftan çıkabiliyorlardı. Okul müdürü aynı zamanda derse giren bir öğretmen. “Sentez” isimli bir ders veren Dahn, çocuklar için strateji oyunları tasarlıyor, onlara bilgisayar teknolojileri öğretiyor ve projeler yaptırıyor. Bizimle geçirdiği zaman içinde öğrenciler kendi projeleri için çalışmalarına devam ettiler.

Pınar öğretmen tek öğrenci için 45 km yol gidiyor Pınar öğretmen tek öğrenci için 45 km yol gidiyor
Okul, Space X kampüsünün içinde yer alıyor.

Sohbetin ardından tüm sınıfları da tek tek ziyaret ettik. Her sınıfın içinde öğretmenleriyle birlikte çalışan çocuklar vardı. Genelde sınıflarda öğretmen hemen dikkati çekmiyordu, öğretmen merkezli bir öğrenme yerine proje temelli bir yaklaşımla iş yapıldığı belliydi. Girdiğimiz bir sınıfta kimin öğretmen olduğunu bir süre anlayamadık. Çocuklar kitap okuyor, konuşuyor. Karşıda ders anlatan bir öğretmen yok ama çocuklar pür dikkat iş yapıyordu. Bir başka sınıfta fen bilimleri dersi vardı, orada ise düz anlatım yapılıyordu. Öğretmen akıllı tahtanın önünde klasik bir biçimde ders anlatıyordu. Dersin durumuna, sınıfın yaş grubuna, konuya göre öğretmen teknik belirliyor ve ona göre dersini şekillendiriyor. Derslerin yapısı gereği de teknoloji çok akıllıca kullanılıyor. Teknolojiyi reddeden bir yerde durmuyorlar, ama eğitimin merkezine de koymamışlar.

Çocuk profili okulun tarzına uygun. Farklı ülke kültürlerinden öğrencileri var. Çok ulusluluk dikkati çekiyor. Okula başvurularda klasik bir sınav yapılıp, akademik başarı ölçülmüyor. Bunun yerine bütün okulun sistemini üstüne kurdukları problem durumu çözme odaklı bir sistem uygulanıyor. Okula başvuran çocukların problem çözme becerileri ölçülüyor, buna göre okula kabul alınıyor.

Öğrenme çıktılarını sahaya güzel yansıtmışlar. Çocukların kendi ürettikleri bir oyun duvara asılmış ve uzun soluklu devam ediyor. Öğrenci ürünlerini sergileniyor ama bu çalışmalar süslemeden öte yaşayan bir öğrenme alanı şeklinde kullanılıyor. Örneğin bulunduğumuz geniş salonda bir çizgi bütün salonu kaplıyor. Bu çizginin yükseldiği yere dikkatli bakılınca Dünya’nın yüksek dağlarının isimlerini görebiliyoruz. Çizginin en yüksek olduğu yerde Everest yazısı yer alıyor.

Okul müdürü Joshua Dahn ile yaptığımız röportajdan önemli konu başlıkları ise şunlar:

-Kendi başına öğrenen, problem çözen, işler zorlaştığında bile başarıya ulaşabilen, farklı seçenekleri ve fikirleri dikkate alan, en karmaşık durumlarda bile iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında seçim yapabilen çocuklar yetiştiriyoruz.

-Öğrencileri daha çok yaşlarına göre değil becerilerine göre ayırıyoruz. Çünkü 12 yaşında olup ileri seviyede kalkülüs becerisi olan öğrencilerimiz var. En küçük öğrencilerimizden biri en ileri kimya dersine giriyor. Çok sık karşılaştığımız durumlar değil ama oluyor. Bu yüzden kırmızı, sarı ve mavi gruplarımız var.

Çok büyük bir okul değiliz. Dört tam zamanlı öğretmenimiz var, diğerleri ise yarı zamanlı.

-Eskiden sadece Space X çalışanlarının çocuklarının geldiği ücretsiz bir okulduk, ama okulumuz artık ücretli. Ücretler ailenin kazancına göre belirleniyor ve yıllık 30,000 dolardan başlıyor.

– Okulumuza dünyanın her yerinden öğrenci almaya başladık. Bunun için online olarak yayınladığımız sorularımızı yanıtlamalarını istiyoruz. Bu soruları ben hazırlıyorum. Çocukların ne kadar farklı ve yaratıcı şekillerde soruları cevapladığını görmek harika bir şey. Bazıları kendileriyle röportaj yapıyor, bazıları Minecraft’ı kullanıyor, bazıları farklı karakterler ya da kuklalarla film çekiyor. Ardından zor kararlar almaları gereken daha büyük projeler yapıyorlar. Yaptıkları seçimlere göre karar veriyoruz.

– Müfredat: Kaliforniya’daki özel okullar, bağımsız okullar istedikleri her şeyi yapma özgürlüğüne sahipler. Elbette devleti yazılı olarak bilgilendiriyoruz, ama bize kimse karışmıyor. Örneğin okulumuzda müzik dersi yok. Müzik dersinin değersiz olduğunu düşündüğümüz için değil, imkanlarımız ve kaynaklarımız kısıtlı olduğu için bu kararı aldık. Yabancı dil dersi de yok, sadece Latince var. Sanat dersimiz var. Küçük bir okul olduğumuz için güçlü olduğumuz konularda eğitim veriyoruz. Bunların başında da problem çözme geliyor.

-Okul Yönetimi: Ben okul müdürüyüm ama aynı zamanda öğretmenim. Sorunlarımız üzerinde hep birlikte çalışıyoruz. Haftada iki kez 3 saatlik toplantılarımız oluyor. Stratejilerimizin üzerinden geçiyoruz hep birlikte. Yönetim ve öğretmenler arasındaki çizgi oldukça flu. Ben ofisimde tek başıma çalışıyor olsaydım gerilimli bir ortam oluşurdu. Bunu istemiyoruz. Her şeyi birlikte yapmaya çalışıyoruz. Ama günün sonunda kararları benim vermem gerekiyor.

  • Okulumuzda özel gereksinimli çocuk bulunmuyor.
  • Zorbalık: Okulda tek bir fiziksel şiddet ya da vurma vakası yaşanmadı şimdiye kadar. Başımıza gelen en kötü şey sözlü şiddet olabilir. Elbette bu durum her an değişebilir. İlk yapacağımız şey çocukla konuşmak, ne olduğunu anlamaya çalışmak oluyor.
  • İletişim: E-mail değil Slack uygulamasını kullanıyoruz. Ücretsiz bir uygulama, her şeyi tek bir yerde depoladığı için çok pratik. Ayrıca Google Classroom kullanıyoruz.
  • Öğrenciler çok fazla karar alıyor. Kendi öğrenci birliklerini kurdular, kendi para birimleri var. Yılda 3-4 kez kendi ürettikleri şeyleri sattıkları bir pazar kuruyorlar. Okulla ilgili yılda 3 kez anket yapıyoruz. Buradan çıkan fikirleri değerlendiriyor, genellikle onaylıyor ve hayata geçiriyoruz.
  • Cuma günleri okula farklı mesleklerden konuklar geliyor. Örneğin yakın bir zaman önce Avengers filminin grafik tasarımcısı geldi. Konuklar ne iş yaptıklarını anlatıyor, çocukların sorularını cevaplıyorlar. Öğrencileri katılmaya zorlamıyoruz. Ama onlara bunun iyi bir fırsat olduğunu ve daha iyi bir alternatifi olduğu için gelmediğini umduğumuzu söylüyoruz. Yani çocukları özgür bırakıyoruz, ama tamamen özgür değil. Sudbury Okulları gibi değiliz.
  • Öğrenciler bir saat öğle tatili yapıyor, bu süreçte ne zaman isterlerse yemek yiyorlar.
  • Space X çalışanlarının çocukları için açılan ve dışarıya kapalı bir okul olarak hayata başlayan Ad Astra’nın bugün Sicilya’dan, Teksas’tan gelen öğrencileri var.
  • İnsanlar Elon Musk’ın okulu deyince etrafta robotların olduğu bir okul hayal ediyor, oysa “normal” bir okula benzeyen çok fazla şeyimiz var. Ama öğrencilerin üzerinde çalıştıkları problemler, problem çözme şekilleri ve düzeyleri oldukça farklı. Önemli olan çocukların nasıl öğrendikleri. Kısa zamanda çok özel bir okul yarattık. Bence en güçlü öğrencilerimiz ileride Stanford Üniversitesi’ne gitmek yerine kendi işlerini kurmayı tercih edecek insanlar olacak, farklı hayatlar yaşayacaklar.

Editör: TE Bilisim