İstanbul'da okullar depreme hazır İstanbul'da okullar depreme hazır

Dünyada en az okuyan, daha da az yazan sayılı toplumlardan biriyiz. Ciddî bir eğitim ve kültür bunalımı ile karşı karşıyayız. Eğitim kuruluşlarımız diploma endüstrisi halinde çalışıyor.

Öğrenmek, ilim yapmak, çağı yakalamak yok; tek maksat diploma almak, siyasî bir aracı bularak Devlet kadrosuna girmek, üç nesillik problemsiz hayat sigortasına kavuşmak; sistem böyle işliyor ve işin kötüsü kimse bundan rahatsız olmuyor.

Eskiden Danıştay tembellere sınıf geçirtir, imtihan kazandırırdı; son senelerde bu işi “öğrenci affı” kanunları ile Meclis yapıyor. Dünyada bunun emsali yoktur. Cehalet sel gibi, mikrofonlardan, televizyon ekranlarından, gazete sütunlarından, siyasî beyanlardan, kitap sayfalarından akıyor.

En kıymetli varlık insandır. Bizim insanımız daha da kıymetlidir. Ancak bu kıymetin çağdaş eğitim kuruluşlarında işlenerek dinamik hale getirilmesi gerekir. Bunda başarılı olamadık. Amerika’da, Avrupa’da okuyan gençlerimiz ön sıralarda; eğitimde, hayatta başarılı oluyorlar. Bunu İsviçre’de okurken yaşadım, Belçika’da çalışırken takip ettiğim işçi çocuklarında gördüm, Amerika’da toplantılarda şahit oldum.

Çağın çok gerisindeki sakat eğitim sistemimiz neticesi ciddî bir kültür bunalımından geçiyoruz. Dehşet verici cehalet manzaraları sergileniyor. Televizyonlardaki bilgi yarışmaları, paneller, siyasî mülâkatları takip, dışardakilerle mukayese ettiğimde içimden, “Bu kadar cehalet ancak tedrisatla mümkündür.” Diyorum. Ve maalesef öyledir. Taşıma vasıtalarında, bekleme salonlarında, toplu yerlerdeki insanlardan elinde okuyacak bir yayın bulunmayan kimse bizdendir.

Fransa’nın en kalabalık yerleri kitapçı dükkânları, kütüphanelerdir. Bir Fransız senede ortalama 7, -bazıları 40-50- kitap okur. Bizde ömründe 7 kitap okuyanlar sınırlı, ancak yine de çoğunluktadır. Üçten fazla kitap ismini sayabilecek insanımız azdır. Amerika’da yeni bir kitap yarım, bir milyon, Avrupa’da yüz binler basarken bizde iki bin, en çok beş bin basıyor.

Bir vakitler dünyanın en fakir, açlık çeken memleketi olarak bilinen Hindistan günümüzde Batı dünyasına 300 bin elektronik mühendisi ihraç ediyor. Biz hâlâ ham işçi ihracına çalışıyoruz. Bir toplumun en hayatî meselesi eğitimdir. Türkiye, maalesef, bunun ciddiyetini henüz tam anlamıyla kabullenmiş değildir.

Japonya’nın önlenemeyen yükselişini araştıran Amerikalılar, temel faktörün eğitim olduğu neticesine vardı. Bunun üzerine Amerika, tarihinin ikinci eğitim reformunu gerçekleştirdi. Almanya, son senelerdeki duraklama ve güç kaybı sebeplerini inceledi, eğitimdeki verim düşüklüğünden kaynaklandığı ortaya çıktı; Almanya halen kendini, eğitim sistemini yargılıyor. Güney Kore’nin yükselişi de eğitimle izah ediliyor.

Bir milletin en önemli ve güçlü bağı dilidir. Türkçemiz dünyada en çok konuşulan 5 dilden biridir. Bir hazine olan dilimizi de, kendi elimizle tahrip ettik, nerde ise anlaşılmaz hale getirdik. Genç nesiller yeni kelimeler uydurmada adeta yarıştı. Bir ara ideoloji de işe karıştı, geçmişle köprüler atılmak, bağlar kesilmek istendi. Kısmen başarılı da oldular; birbirimizi, eskisi gibi rahat okuyup anlayamıyoruz.

Televizyon ekranlarında dilimiz her gün kan kaybediyor. Asıl Türkçe, sınırlarımız dışındaki Türklerin Türkçesi; onlar dilimizin koruyucusu. Bir Orta Asya Devlet Başkanı, Ankara ziyareti sırasında, aralarında benim de bulunduğum bir grup Milletvekiline hitap ederken, “Eğer karşılıklı Türkçe konuşamıyorsak bunun kusuru bizim değil, sizin!” dedi; doğru söylüyordu. Dilimiz üzerindeki tahribat, maalesef, devam ediyor. Neleri tahrip etmedik ki!..

Kültür savaşında dayanıklı olduğumuz söylenemez, değer hükümlerimiz alt üst oldu, an’annelerimizi, millî hüviyetimizi koruyamadık; Batı hayranlığının tahrik ettiği taklitçilikte mahir olduğumuzu gösterdik. Geçmişimizden, tarihimizden kaçtık; güvenimizi, iddiamızı kaybettik. Millî harcımız zayıfladı.

Tarihin her döneminde iz bırakmış, büyük olaylara damgasını vurmuş, geçen yüzyılın en önemli reformlarını gerçekleştirmiş bir büyük millet, bu hale neden ve nasıl geldi? Bunun filozoflar, sosyologlar, pedagoglar, psikologlar tarafından araştırılması, ortaya konması lâzım. Ne yazık ki bu araştırmacılara da sahip değiliz.

- Kamran İnan

Fransa'nın verdiği Légion D'Honneur Nişanını 2006'da Ermeni soykırımı yasasını gerekçe göstererek iade eden, Dışişleri konusunda otorite ,örnek  siyasetçi Devlet adamı diyebileceğimiz bir kaç adamdan biri olan Türk Milletinin Kürt kökenli yurtsever evladı, Kamran İnan'ı 6.ölüm yıldönümünde rahmet ve minnetle  anıyoruz.

İMDAT BABA

Editör: TE Bilisim