İstanbul'da okullar depreme hazır İstanbul'da okullar depreme hazır
Abbas Güçlü'nün TEOG konusundaki düşünceleri şöyle:

TEOG kalkar mı, kalkarsa ne olur?

(17.09.2017 Pazar - Milliyet)

“TEOG ya da benzeri sınavların dünden bugüne kalkması mümkün değil. 5 yıl içerisinde kaldırılması düşünülüyor denilip, inandırıcı bir proje ortaya konulsa tamam denilir ama bugünkü koşullarda zor görünüyor. Dünden bugüne olduğu gibi sadece ismi değişir, o kadar...”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TEOG kaldırılacak açıklamasından sonra ortalık yıkılıyor. Herkes telaş içerisinde.

Belli ki bu operasyondan MEB’in bile haberi yok.

Olsaydı, önceki gün “TEOG’da açık uçlu sorular da sorulacak” açıklamasını yapar mıydı?

Velilerin telaşı ise ne zaman kaldırılacağı yönünde, çünkü hemen hemen hepsi çocuklarını kursa yazdırdı, özel öğretmen tuttu ve şimdi önlerini göremiyor.

Oluruna, olmazına geçmeden önce, gelin isterseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına bir göz atalım:

“Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik?

Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı. Okursun, sene içinde notların bellidir, bu notlarınla beraber yürürsün.

Gelirsin üniversite sırasına, orada da girersin üniversite imtihanlarına. Üniversite imtihanında da sosyalde, sayısalda başarı durumun neyse bu başarıya göre girmen gereken yer nereyse girersin.

Bunun kararını verecek olan hükümettir. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Bakanıma, Başbakanıma bir kere söylerim olur biter. Ama ben Sayın Bakan’a söyledim, yarın zaten Sayın Başbakanımızla burada görüşmem var, kendisiyle bunu paylaşacağım. Bak böyle böyle. Hafta başı bu böyle başlamış veya önümüzdeki hafta devam edecek, bu konuda artık kararı kesinlikle süratle alalım Başbakanım, bunlardan kurtaralım bu ülkeyi. Biz artık böyle ilkel bir durumda değiliz, o geçmişte kaldı, neler çekti bu ülke yetti artık...”

Kendileri getirdi!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitime yönelik derdini Milli Eğitim bakanlarına bir türlü anlatamadı.

O ne söylediyse, kendi göreve getirdiği bakanlar, her defasında tam tersini yaptı.

Milli Eğitim’de bu kadar çok bakan değişmesi biraz da bu yüzden!

Cumhurbaşkanı, TEOG, YGS, LYS ve benzeri sınavlar ile dershanelerin kaldırılmasını 2002’den bu yana hep dile getiriyor.

Bu konuya, bir siyasetçiden daha çok, bir ebeveyn olarak yaklaşıyor ve çocukların yarış atı gibi yetiştirilmesinden kurtarılmasını istiyor. Ama her defasında sınavlar kaldırılıp, dershaneye olan bağımlılık azaltılacağına daha da artırıldı.

OKS ve SBS sistemlerine son verilip, TEOG’un bir reform olduğunu söyleyen ve ısrarla sürdürenler de yine kendi hükümetleri ve kendi bakanlarıydı.

Şimdi birdenbire ne oldu da TEOG kaldırılsın noktasına gelindi.

İşte bu noktaya gelinmesine neden olan gerekçeler:

- Sınav yarışı azalmadı, aynı hızla devam ediyor.

- Dershaneye bağımlılık azalmadı, daha da arttı.

- Dershaneler göreceli olarak kapandı, merdiven altına kaydı.

- Dershane liseler çığ gibi arttı.

- Şişirilmiş notlar, tüm dengeleri altüst etti.

- TEOG-2’de 17 bin şampiyonun çıkması da bardağı taşıran son damla oldu!..

Yerine ne gelecek?

TEOG ya da benzeri sınavların dünden bugüne kalkması mümkün değil.

5 yıl içerisinde kaldırılması düşünülüyor denilip, inandırıcı bir proje ortaya konulsa tamam denilir ama bugünkü koşullarda bu sanki mümkün değil gibi görünüyor.

Dünden bugüne olduğu gibi sadece ismi değişir, o kadar.

Neden not sistemine göre öğrenci alınamaz? Çünkü Türkiye’de sağlıklı işleyen, objektif bir not sistemi yok.

Bir yerde 100 alan öğrenci, bir başka yerde 50 bile alamıyor. Yani, güvenilir ve adil bir ölçme değerlendirme sistemi oluşturmadan, nota dayalı bir kayıt sistemi getirmek hataların en büyüğü olur.

Kaldı ki MEB bunu önceki yıllarda süper liselere girişte uyguladı ve tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.

Sistem başladığında aynı okuldan 100 üzerinden 100’le mezun olan öğrenci sayısı bir iki tane zor çıkarken, 3 yıl sonra tüm öğrenciler tam puanla mezun olmaya başladı. Yani bu iş okulların inisiyatifine bırakılamaz!.. Tüm öğrencileri getirip üniversite önüne yıkmanın bir mantığının olmadığı da bu yıl ki üniversiteye girişte görüldü ve tam 322 bin kontenjan boş kaldı.

Öğrencinin mesajı çok net:

Ben sizin istediğiniz okullarda değil, kendi istediğim okulda ve bölümde okumak istiyorum!..

Çözüm bulunamaz mı?

Konu her ne kadar içinden çıkılmaz gibi gözükse de, zor da olsa, mutlaka her sorunun bir çözümü vardır.

Yeter ki istensin, yeter ki olaya ideolojik ve popülist değil de pedagojik bakılsın.

Bu noktada, her şeyden önce umut tacirliğinden vazgeçilmesi gerekiyor.

Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde, her öğrenci en iyi liselere ve üniversiteye yönlendirilmiyor.

Okuldaki akademik başarısına göre ya da girdiği liseye göre eğitim hayatına devam ediyor

Biz her okulu herkese açarak fırsat eşitliği sağladığımızı sanıyoruz ama en büyük fırsat eşitsizliğine imza atıyoruz, farkında değiliz.

Son 40 yıldır, tavşanla kaplumbağayı aynı sınavda yarıştırıyoruz. O da yetmiyor, ekonomik durumu iyi olup kursa gidene avantaj sağlıyoruz...

Amerika’yı yeniden keşfetmeye ve çözümü uzaklarda aramaya hiç gerek yok.

Önceki yıllarda fen liselerine girişte uygulanan sistem yeniden uygulamaya konulursa, sınav yarışı, milyonlarca aday arasında değil, sadece birkaç yüz bin öğrenci arasında geçer ve o da bu boyutlarda olmaz.

Siyaset ille de bir çözüm üretmek istiyorsa, olaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kimliğiyle yaptıkları gibi değil de, bir baba, bir dede olarak söylediklerine göre yol almalıdır...

Özetin özeti: Eğitim, dolayısıyla da çocuklarımızın geleceği yazboz tahtası değildir. Deneme yanılma yöntemiyle öğrenme ve yönetme yöntemi de bin yıl öncesinde kaldı. Bu kez doğruyu hep birlikte bulalım...

ABBAS GÜÇLÜ


Editör: TE Bilisim