Müslümanların faiz sorunu Müslümanların faiz sorunu
Son yıllarda organik tarım ürünleri tüketimine yönelik artan ilgi, Türkiye’deki ekolojik pazar sayısının yarısını İstanbul’a taşıdı. Aynı zamanda, kültür alışverişi yapılarak da şehirli insanın doğal ürünlere ulaşımını sağlayan pazarlar daha da genişlemenin formülünü 'tohum'da buldu. Ekolojik Üreticiler Derneği, tohum takas şenlikleri düzenleyerek bir ilke imza attı. Gelinen noktada artık şehirliler bile köylülere tohum satabiliyor. Ancak en büyük problem artan girdi maliyetleri ve mazot. Organikçiler, pozitif ayrım beklediklerini belirterek, “Domatesin domates tadında, yeşilin yeşillik tadında yenmesi için başka çare yok.” diyor.

Ekolojik Üreticiler Derneği (EÜD), Türkiye genelinde sayıları 13 olan ekolojik pazar sayısına katkı sağlayarak 3 yeni pazar açılmasının önünü açtı. Zeytinburnu, Maltepe ve Kadıköy’de kurulan pazarlarda Mersin’den Afyon’a, Ankara’dan Kalecik’e kadar her bölgeden gelen üreticiler organik ürünlerini bu pazarlara getiriyor. Haliyle büyük ilgi gören pazarlar, kimi zaman yemek tarifi alınan, kimi zaman da ‘dokunarak’ alışverişin yapıldığı mekanlar haline geldi.

Ekolojik ürünlerin pazarda yer bulması, işin içindeki dernekleri harekete geçirdi. Sürdürülebilir tarım imkanlarının devamı için yola çıkan organikçiler, şehirli ile köylüleri bir araya getirdi. Amaç tohumları değiş tokuş yapmaktı. Ama ilk zamanlar sadece köylüler kentlilere tohum satabiliyordu. Bir süre sonra işi seven kentliler de bağ bahçede ürün yetiştirip tohum üretmeye başlayınca durum dengelendi. EÜD, bu sayede bir ilke de imza atarak tohumların takas edilmesi ile hem sağlıklı bir ekolojik bir alışverişe imkan sağladı hem de insanlara güzel bir mesaj verdi.

EÜD Başkanı Levent Gürsel Alev, 2009 yılında başladıkları tohum takas şenlikleriyle konuyla ilgili farkındalığı artırmaya çalıştıklarını ifade etti. 2 yıldan bu yana 6 yerde tohum takası yaptıklarını belirten Alev, “Bu konu EÜD olarak bir başarı hikayesidir. Şimdi bir adım ileri giderek tohum istasyonları kurma konusundaki tecrübelerimizi değerlendirmeyi planlıyoruz.” dedi.

Organikçilerin en büyük dertlerinden biri “çok para kazanıp hiç masrafları yok” algısı. Para kazanmanın gönüllülük yanında ikinci planda olduğunu ifade eden Alev, “Girdileri çok pahalı olan bir sektör. Halbuki dışarıdan öyle görünmüyor. Sanki bedavaya yapılıyor gibi, toprağa ekiyorsun toprak bedavaya veriyor gibi. Ama girdilerimiz çok pahalı. Hala maalesef mazota dayalı bir tarım şekli. Dünyanın en pahalı yakıtını tüketen bir ülkeyiz. En büyük sıkıntımız da bu ve bunda zorlanıyoruz. Sorunlarımız var tabi. Mesela son 3 yılda 3 tane tarla satmak zorunda kaldım.” diyerek, sektörün pozitif ayrımcılık ile desteklenmesini istedi.

'DOMATESİ DOMATES TADINDA YEMEK İÇİN BAŞKA ÇARE YOK'

Alev’e göre büyük problemlerden birisi de Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Ekolojik tarım alanlarının, çevrelerinde bulunan konvansiyonel tarım alanlarının etkisine maruz kaldığını söyleyen Alev, “Bunlar laboratuvar ortamında kontrol edilebiliyor. Ancak tohum tarlaya atıldıktan sonra diğer türleri etkilemeleri ve o genin oralara kaçması çok mümkün. Örneğin mısır ekili bir tarlanın 30 kilometre ötedeki GDO’lu bir mısır tarlasından tozlar yoluyla etkilenmesi ve tozlaşmama garantisi yok. Benzer ürünlerde de bu böyle” dedi. Alev ayrıca, “domatesi domates tadında, portakalı portakal tadında yeşili yeşillik tadında yersiniz. Dolayısıyla organik olmayan ürünlere göre bir tat farkı görmek durumundalar. Görüyorlarsa zaten bu bizler için çok belirleyici bir faktör.” şeklinde konuştu.

YEMEK TARİFİ İSTEYEN BİLE VAR

Ekolojik pazarların halk ile satıcının buluşması, kültürel transfer alanı olarak gördüğünü de anlatan Alev, "Bizim halkımızın bir geleneği bu. İnsanlar geldiğinde seçmek istiyorlar. Dokunmak istiyorlar, belki hepsi birbirine benzer ama illa seçecek onu. Yemek tariflerine kadar soran var. Örneğin buraya farklı bir şey getiriyorsunuz. İzmir’in otu Şevketi bostan getiriyorsunuz. Bu İstanbul’da çok bilinen bir şey değil. Aynı zamanda kültürel bir ilişki de geliştiriyorsunuz.” ifadesini kullandı.

Pazar esnafı da organik ürünlerin tercih edilmesinin kontrol ve doğallık itibariyle gerekli olduğunu ifade ederek ilginç bir tespitte bulundu. Yaklaşık 10 yıldan bu yana organik ürünler satan Emel Uzel, “Mezarlar açıldığında, özellikle yabancı ülkelerde insanların vücutlarının çürümemiş olduğu görülüyor. Bunun da normal gıdalara katılan katkı ürünlerinden koruyuculardan olduğu söyleniyor. Ama organikte hiçbir katkı ürünü, hiçbir koruyucu yok. Zaten yediğiniz zaman anlıyorsunuz. Benim balımı yiyen 72 yaşındaki bir bey, ‘çocukluğumda yediğim bal’ dedi. Şimdi şeker diyorlar, şeker de değil, mısır şuruplarıyla, glikozlarla arılar besleniyor. Şeker bile olsa bir derece ama o bile değil.” diye konuştu.

Esnaf da, organik ürünlerin pahalı olduğu inancının da yanlış olduğunu, talebin artmasıyla birlikte üretimin artacağı ve fiyatların otomatik olarak düşeceğini dile getirdi. Alışveriş yapan organik ürün severler de pazardan ürün almayı tercih ettiklerini belirtti.



Editör: TE Bilisim