İsrail, Hamas’ın Gazze’den İsrail topraklarına fırlattığı roketleri gerekçe göstererek Filistin’e karşı kara, deniz ve havadan tam bir yıkım harekâtı başlatmıştır. Hamas’ın fırlattığı füzeler sonucu İsrail’den bir kişinin ölmesine karşılık olarak İsrail, Gazze’yi adeta yıkıyor. 

İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarında, 20 Temmuz 2014 gününe kadar 77’si çocuk olan dört yüze yakın Filistinli hayatını kaybetti. Cami, hastane, okul ve sivil yerleşim demeden İsrail askerleri Gazze’yi bombalamaya ve yıkmaya devam ediyor. Filistin’de İsrail, pervasız bir biçimde ‘İnsanlık Suçu’ işliyor!

 Dünya’nın etkili güçleri ise saldırılarla ilgili destek açıklamaları yapıyor. Dört büyük ülkeden yapılan dört açıklama, İsrail’e ‘devam et arkanızdayız’ mesajı niteliğindedir. 
ABD, İsrail’in Filistin için başlattığı yıkım harekâtına “İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır” diyerek destek ve onay verip, ‘sivil kayıpları en aza indirecek şekilde davranılmasını’ istiyor. 
Almanya, İsrail’in kendisini savunma hakkı söz konusu olduğunu, “biz İsrail’in tarafındayız” diyor. 

Fransa, Gazze’de İsrail’in yakıp/yıkıp katletmesine destek açıklaması yaptığı gibi, ülkesinde ‘İsrail karşıtı protestoları’da yasaklamıştır.
İngiltere ise “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır ama bunu yaparken orantılı davranmak durumunda” diye açıklama yapıyor. 
Küresel dünya İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetleri, ‘meşru müdafaa’ kabilinden adeta ‘ağaç budamak’ gibi rutin bir işlem olarak görüyor.
Dahası ABD’nin Dış İlişkiler sözcüsünün, Filistin’de yapılanları “soykırım” ve “devlet terörü” olarak niteleyen Tayyip Erdoğan’ın sözlerini ‘provokatörlük, kırıcı ve yanlış’ olduğunu açıklamasıdır.
Batı, İslam dünyasına karşı dün/bugün/yarın bağlamında hep aynı biçimde davranmıştır ve bundan sonra da aynı biçimde davranacaktır. Tarihi müktesebat bunun kanıtıdır.
İkiz Kuleler’e yönelik saldırıların ardından ABD Başkanı, Afganistan ve Irak operasyonlarını işaret ederek bunun “Haçlı Seferi” olduğunu söylemiştir. Bu bir dil sürçmesi değil aksine bilinçli bir beyandı.
Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin gelişmeleri yanlış okudukları ve yanıldıklarını ortaya çıkan sonuçlar kanıtlıyor. 
Şöyle ki;

-Arap Baharı denilen ayaklanmalar ABD ve Batılı mahfiller tarafından Orta Doğu’yu küresel sisteme eklemleme operasyonu bağlamında devreye sokuldu. BOP’un amacı buydu. Tayyip Erdoğan, BOP’un ” Eş Başkanı” olduğunu övünerek ve gururlanarak kitlelerin önünde açıkladı.
-AKP hükümeti, ‘Arap Baharı’ adı altında Siyonist fitnenin ürettiği ayaklanmaları alkışlamak kalmamış fiilen destek olmuştur.
-Erdoğan Hükümeti Irak’ta, Suriye’de Libya’da İsrail ve ABD’nin istediği gibi hareket etti. Sonuçta Saddam gitti ama Irak da bölündü. Kaddafi gitti ama Libya da kaosa girdi. Esad hedef alındı ama Suriye de mahvoldu. Mübarek gitti ama Mısır’da da istikrar bitti.

Bütün bunlar bölgede -tek bir ülkeye- İsrail’e yaramıştır. İsrail’in Filistin’e başlattığı saldırı bu sürecin doğal sonucudur.
-İsrail/ABD ikilisi Suriye’de ateşteki kestaneler için Erdoğan’ın ellerini kullanmıştır. IŞİD’in ortaya çıkmasını da İsrail ile ABD ellerini adeta ovuşturarak izledi. 
Türkiye hükümeti, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Libya’da kendi çıkarlarına kendi eliyle en büyük darbeyi vurmuştur.

Gelinen aşamada İsrail ile siyasi ilişkileri sıfırladığını söyleyen Erdoğan, ekonomik ilişkilerde ise İsrail ile balayı yaşamaktadır.
Türkiye’nin İsrail’le olan ticari ilişkileri 2013 yılında bir önceki seneye göre 4 kat artmıştır. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin çıkarttığı petrollerin İsrail limanlarına götürülmesine Türkiye aracılık etmiştir. Suriye’ye yönelik saldırılar sonrası Türkiye, ticaret yollarını İsrail üzerinden kurgulamaya başlamıştır. İsrailli bir yetkili, İsrail’le Türkiye arasında silah ticaretinin son sürat devam ettiğini açıklamıştır.
Erdoğan hükümeti, Orta Doğu’da olan bitenler konusunda hem yanılmış hem de Türk halkını yanıltmıştır. Bedelini ise Filistin halkı ile birlikte bütün İslam dünyası ödüyor.