İskeçe Festivali'ne Türkiye'den giderek katılanlar ne eğlenmiştir ama!!! İskeçe Festivali'ne Türkiye'den giderek katılanlar ne eğlenmiştir ama!!!
Roma(Batı) kültürünün başlangıcı, sanatı ve dininin büyük ölçüde Etrüsk kökenli olduğu konusunda bir kuşku yoktur. Romanın sivil ve siyasi kurumları Etrüsk etkileri olmadan hayal bile edilemez. Roma’da varolan en eski altyapılar bir Etrüsk modeli üzerine, Etrüsk dehası tarafından inşa edildiği de genel kabul görür. Ayrıca Roma şehrinin de bir Turkanlı(Etrüsklü), Romulus tarafından kurulduğu üzerinde de bir tartışma yoktur. Tartışma, Etrüsklerin kökeni sorusu sorulduğunda başlamakta, bu noktada tarih tezleri savaşı ortaya çıkmaktadır; Hint-Avrupa ve Turani-Avrupa Tarih Tezleri.
Etrüskler, İÖ 1000 yıllarında Anadolu'dan, Lydia'dan göç ederek İtalya'ya yerleştikleri; kafa yapılarının "brakisefal" olduğu, dillerinin "Hint-Avrupalı" olmadığı tespitlerinden hareket eden Turani Tarih Tezi taraftarları Etrüsklerin soyca Türklere yakın olduklarını bildirmektedirler.
20-25 Eylül 1937 tarihleri arasında yapılan İkinci Türk Tarih Kongresi'ne katılan Avusturyalı bilim insanı Wilhelm Brandenstein (d.1898-ö.1967), Etrüskler konusunda biri "Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu" ve diğeri "Limni'de Bulunan Kitabe: Etrüsk- lerin Anadolu'dan Neşet Ettiklerine Dair Dil Bakımından En Ehemmiyetli Delil" başlıklı iki bildiri sunmuş; ve Etrüsklerin Türklerle ortak özelliklere sahip olduklarını gösteren kazıbilim ve dilbilim bulgularını gözler önüne sermişti. Brandestein'in bilimsel verilerine göre: Etrüskler, Orta Asya'dan Doğu Anadolu'ya göçmüşler; bir süre sonra Anadolu'nun Batısına geçmişler; daha sonra Batı Anadolu'dan İtalya'ya göç ederek orada yerleşmişler ve İtalya topraklarındaki ilk uygarlığı, İÖ 1000 yıllarında Türk özellikleri taşıyan Etrüskler kurmuşlardı. İÖ 300'lerde Latinlerin saldırısına uğrayan Etrüskler süreç içerisinde Romalılarca yenilmişler ve vahşi katliamlarla yok edilmişlerdi.
Türk araştırmacı Adile Ayda dilbilimci olmamasına karşın, Etrüsklerin Türk kökenli oldukları konusunda varolan kurama çok daha gerçekçi bir nitelik kazandırdı. Ayda, Avrupalıların yorumlarını dil olgularıyla açıklığa kavuşturarak Etrüsk dilinde onlarca Türkçe kökenli sözcük olduğunu kanıtladı. Örneğin Ayda, İtalyan Etrüskolog Massimo Pallottino’ nun ‚tanrılara bağlılık bildirmek‛ diye yorumladığı Etrüsk dilindeki “thap” eylem sözcüğü kökünün, ‚”tapınmak” anlamındaki Türkçe kökenli tap, tapın eylem sözcüğü olduğunu belirledi . Yine Ayda, tanrılara övgü gibi yorumlanan Etrüsk dilindeki “makte” eylem sözcüğünün birtakım Türk dillerinde günümüzde de kullanılan ‚”tanımlamak” anlamındaki “makta” eylem sözcüğü olduğunu da belirledi. Adile Ayda’nın yaptığı bu çalışmalar Etrüsk Uygarlığının aydınlatılmasında önemli bir adım olmasına karşın, Etrüsk yazıtları yine de okunamamıştı. Etrüsk yazıtları ancak dilbilgisi kurallarına uygun biçimde tümce ve yazı seviyesinde okununca, eski bir Türk dilinde yazıldığı kanıtlanabilirdi. Bu çalışmayı yapmak için öncelikle eski Türk yazılarının dilinin daha derin bilinmesi, Etrüsk diline köprü işlevini görecek eski Türk dilinin belirlenmesi ve en önemlisi de yeryüzü dillerinde görülen kanıtlanmış ses değişmelerini göz önünde tutması gerekiyordu.
İşte bu başarıyı gösteren de bir Türk oldu; Kazım Mirşan. Etrüsk yazıtları ilk defa 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından okundu. Batılı tarih tezleri ile cezbelenmiş Türk(!) akademik çevreleri tarafından dikkate alınmayan Kazım Mirşan ne acıdır ki, bir Batılı kurum, Sosyal Bilimler alanında dünyanın sayılı organizasyonlarından biri olan ICANAS ’Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi' (International Congress of Asian and North African Studies) tarafından en önemli 12 Türk tarihçisinin bulunduğu bir heyete davet edildi ve bilim dünyasına yaptıkları katkılardan dolayı onurluk verildi. Bu heyetle birlikte Avrupa'da tarih kongresine gitti. Ön-Türk tarihini ve kanıtlarını bu kongrede açıkladı. Etrüskolojinin en ünlü profesörü Giovannangelo Camporeale, Etrüsk yazıtları konusunda Kazım Mirşan'ın ulaştığı bulguları incelemiş ve kendi yöntemlerinin eksik olduğunu kabul ederek Kazım Mirşan’ı teyid etmiştir.
“2004 yılında Ferrara Üniversitesi’nden genetikçi Prof. Guido Barbujani ve arkadaşları 80 Etrüsk iskeleti üzerinde yaptıkları “genetik araştırma” sonucunda Etrüsklerin İtalya’ya Anadolu’dan ya da Kuzey Afrika’dan göç ettiklerini kanıtlamıştır. En önemlisi araştırmayı yapanlar, Etrüsklerin genetik havuzunda Türklerin payının diğer uluslardan üç kat daha fazla olduğu sonucuna ulaşmıştır. Prof. Guido Barbujani 8 Aralık 2004’te yayınladığı: “Genler, Lisanlar ve Evrim’leri; Etrüsklerin Genetik Analizi” başlıklı raporda Etrüsklerin Türk kökenli olduklarını dünyaya şöyle ilan etmiştir.
‘Araştırmanın Sonuç Özeti:
.......
Araştırmalarımızda günümüzden 2700 ila 2300 yıl öncesinde yaşamış ve 10 çeşit arkeolojik kazı bölgesinde bulunmuş, 80 adet Etrüskün kemiklerinden alınan (Mitochondriale DNS-Sequenzem) analizini yaptık.(...) ve aşağıda belirttiğimiz sonuçlara ulaşıldı:
1- Farklı arkeolojik bölgelerden alınan örnekler arasında önemli bir ayrılık çıkmadı. Bundan çıkan sonuç, Etrüsklerin sadece kültürel bir topluluk olmadığı, aynı zamanda genetik birliği olan bir toplum olduğudur.
2- Genetik olgunlukları, günümüzün modern toplumlarının seviyesindedir.
3- Etrüskler genetik açıdan bugünkü Doğu Akdeniz bölgesi insanı ile akrabadır. İtalyanlarla değil, günümüzde yaşamakta olan Türklerle çok kuvvetli akrabadırlar. (...)
2007 yılında Etrüsklerin Türk kökenli olduğu iddiası daha da güçlenmiştir.
‘Cambridge’ten C. Renfrew, Stanford(California) Üniversitesi’nden Cavalli ve Sforza, Floransa Etrüskoloji Enstitüsü’nden Camporeale ve öteki üniversite profesörlerinin tekrar tekrar yaptıkları DNA testi ile Etrüsklerin %97 Türk oldukları 2007’de ortaya çıkmıştır.”
(Sinan Meydan, “Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi”, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 10. Baskı, 2018, ss. 645-646)
Bütün bu gelişmelere karşın Batı’da Etrüsklerin Ön-Türk boylarından biri olduğu kabul edilmiş değildir. Çünkü bunu kabul ettikleri anda kurdukları, Batı’nın üstünlüğüne dayalı emperyalist sistem düşünce düzeyinde çökecektir. O nedenle, sonuna kadar, ellerinden gelen ölçüde direneceklerine kuşku yok. Ama mızrak çuvala sığmaz! İşte, günümüzde bir Göbekli Tepe gerçeği ile karşı karşıyayız. Burasının Ön-Türkler tarafından inşa edildiği kanıtlandığında ki, yakın olduğunu düşünüyorum, o kristal uyduruk küre kırılacak ve tuzla buz olacaktır. Bunu başaracak olanlar Türk ve gerçek bilim insanlarıdır. Onları şimdiden selamlıyorum.

Editör: TE Bilisim