Kobani kararları sonrasında Meclis’te ortalık karıştı Kobani kararları sonrasında Meclis’te ortalık karıştı
Her canlı popülasyonu, varlığını, devamlılığını ve geleceğini; kendinden sonra gelecek ve yerini ikame edecek sağlıklı nesiller yetiştirmeye borçludur. Tabiatın ve gelişen şartların kurallarına kendini uyarlayabilen canlılar varlığını devam ettirirken, bunu başaramayanlar yok olup giderek, sadece Ansiklopedi ve Tarih Kitaplarının geçmiş zaman dilimlerinde adından söz ettirebilmektedir. 

      Bu cihetten bakıldığında ansiklopediler devamlılığını getiremeyerek, türü yok olmuş canlı türleri ve topluluklarla dolu iken, Tarih Kitapları; devamını getiremeyen, uygarlık, devlet ve insan toplulukları ile doludur.

      Bu yok olanların tamamının ortak noktası, değişen ve gelişen tabiat şartlarına uyum gösterememesi olmakla beraber, bunun yanında insan ve devletler açısından bir diğer husus ise; öngörmeyip ve ya yanlış öngörü ve yahut ta aklın önüne his ve tarafgirliği koyarak siyasi ve stratejik açıdan geleceği doğru planlayamamanın getirdiği sonuçların yaşanmasıdır.

      Şifası olmayan bir hastalık olan bu durum, Tarihte  bir çok uygarlık ve devleti pençesi altına alıp yok ederken, bunun yakın örneği; daha henüz bir asır öncesinde, aynı akıbete uğrayan, Ata Devletimiz olan  Osmanlının yıkılışı ile neticelenerek, BEKA'sının sonlanmasıdır.

      Yerine her ne kadar bugün Misak-i Milli Sınırlarımız denen dar bir coğrafya da, tabiiyetinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş olsa da,  neticede; üç kıta da at koşturup, dünyaya hükmeden bir imparatorluktan geldiğimiz nokta, üzerinde tutunmaya ve bekamızı devam ettirmeye çalıştığımız bir avuç kara parçasının elimizde bulunmasıdır.

      Bugün BEKA diye ortaya atılan konu ise, şimdi üzerinde yaşadığımız cumhuriyeti bölünmeden elimizde tutup tutamayacağımız hususundaki  tartışmalardır. 

      Geçenlerde yazdığım BEKA başlıklı iki yazımla, bekanın ne manaya geldiğini ve bununla ilgili sosyolojik ve tarihsel tez ve olaylardan bahsederek konuyu açıklayıcı bir yaklaşımda bulunmuştum. 

      Ancak geçen gün yaşadığım bir olay, gelecekle ilgili umutsuzluğa dair ülkede derin kırılmaların olduğunu hissetmeme neden olmuş ve BEKA konusunda beni ilk defa bir ürperme tutmuştur. Yani düne kadar bu ülkenin BEKA SORUNU YOK diyen ben, yaşadığım bu olay neticesinde BU ÜLKEDE ÇOK ŞİDDETLİ BİR BEKA SORUNU VAR ve bunu doğuran nedenler bertaraf edilmezse bu ülkenin bölünüp parçalanmasının önüne geçilemeyecektir! Diyerek...

      Peki yaşadığım olay ve beni ürperten bu durum nedir?
.......GENÇLERİN GELECEĞE DAİR UMUTSUZLUĞU!........

      Evet geçen gün, BOĞAZİÇİ, OTDÜ, İTÜ, BİLKENT, CERRAHPAŞA gibi Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okumuş/okuyan ve bu eğitimlerini  de başta Amerika ve Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde ki üniversitelerde aldıkları programlarla geliştiren ve de çok iyi yabancı dil konuşan gençlerle sohbet ederken; onların ülkenin geleceğine dair karamsarlık ve umutsuzluklarına şahit olmamdı!.. 

      Hepsi de demoralize olmuş, yarından umudu olmayan birer cansız varlığa dönüşmüştü... 

      Ben ki; hayatımda hiç bir zaman umutsuzluğa yer vermeyen biri olarak, “içinde bulunduğumuz şartların geçici olduğunu, 1919 da Milli Mücadele döneminde ki şartların ağırlığından bahsederek, o zaman dış düşmanların yanın da birde iç düşmanlarla mücadele edildiğini, kıyaslandığında  bugünün şartlarının o günkü şartlar yanında yok denecek seviye de olduğunu belirtmeme rağmen, bunun; onların yerlerde sürünen morallerine en ufak tesirinin olmadığını gördüm...

      Çünkü onların hayat tecrübeleri her ne kadar eksik olsa da, içinde bulunulan durumu analiz edip geleceği yorumlayacak kadar zeki ve realisttiler...

     Çünkü artık iyi eğitimin tercih edilir olmadığını, aksine; ”CAHİLLERİN FERASETİNE GÜVENEN “ bir anlayışın ülke yönetimine hakim olduğunu görüyorlardı ve onları umutsuzluğa sevkeden ana eksenin bu olduğunu söylüyorlardı.

      Artık sınavın bir formaliteden ibaret olduğunu,  KPSS sınavlarında neredeyse barajı zor geçenlerin öncelikle cemaat ve ya partilerden getirdikleri referansla,  en yüksek puan alanları mülakatlarda nasıl saf dışı bıraktıklarını belirtiyorlardı.,.

      Biliyorlardı ki, BİLGİNİN değil; BİAT'ın, LIYAKATIN değil; SADAKAT'in  öncelendiğini ve işe alınmazlarda ve yükselmelerde bunların baz alındığının idraki içerisindelerdi. 

      Hasbelkader iş bulsalar bile, bilgi ve performanslarıyla layık oldukları yere gelemeyeceklerinin bilinci içerisindelerdi... Yani mevcut işleyişin, “KURDU  İTE BOĞDURAN" bir düzen olduğunu biliyorlardı.

      Bu yüzden umudunu kaybetmişler ve dosyasıyla geleceğini ülke dışında arama niyetine girmişlerdi!

      Şimdi sorarım size! Bir ülke için; düşünen ve üreten beyinlerinin kendi topraklarında hayat ve gelişme hakkı bulamayıp, başka ülkelere yönelmesinden daha elim ve vahim bir şey olabilir mi?

      Dünyanın gelişmiş ülkeleriyle ülkesini rekabet ettirecek ve böylelikle ülkesinin ve milletinin devamlılığını sağlayacak bu beyinlerin, ülkeyi terk etmesinden daha büyük BEKA SORUNU düşünülebilir mi?

      Kimlerle bu ülkenin BEKASINI KORUYUP, muasır medeniyetler seviyesine taşıyacaksınız?
      • Başkalarının yazmış olduğu tezleri ve eserleri aşırarak, intihalle akademik kariyer edinen kişilerle mi?
      • Sınavda, kopya çekerek ya da soruları alarak üniversite kazanan kişilerle mi?
      • Sahip olduğu liyakat ve gösterdiği  performansla değil de, gösterdiği sadakat ve yaptığı yalakalıkla işe girip, makam, mevkii sahibi olan kişilerle mi?
      • Aklını ve fikrini bazı kurum ve yapıların emrine amade eden kişilerle mi?

      Ülkenin her ilinde 200 e yakın üniversite açmakla övünüyoruz ama nitelikli eğitim veren üniversite sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor!
      • Bir tarafta 500-550 puanla Tıp Fakültesine giren öğrenci... Diğer yanda parayı verip 350 puanla Tıp Fakültesi okuyan öğrenci...
      • Bir tarafta 450-500 puanla Mühendislik Fakültesine giren öğrenci... Diğer yanda parayı bastırıp 200-250 puanla Mühendislik Fakültesi okuyan öğrenci...
      • Bir tarafta 450-500 puanla Hukuk Fakültesine giren öğrenci... Diğer yanda parayı bastırıp 300-350 puanla Hukuk Fakültesi okuyan öğrenci...

      Bu örnekleri tabi ki çoğaltabiliriz... Ancak işin hazin yanı; bunca nitelik farkına rağmen sonuçta bunların aynı diplomaya sahip olup, aynı unvanı elde etmesidir... Daha da vahimi; Kamu da işe alımlar da o 450-550 puan bareminde üniversiteye girenler yerine nitelikleri daha düşük olanların, yönetime ram olmaları sebebiyle tercih edilmeleridir!

      Hem ayrıca her ile üniversite kurmuş da ne olmuş? Buradan mezun olanlara;
      • İstihdam Yaratabilmiş misin? HAYIR!
      • Gelecek sağlayabilmiş misin? HAYIR!
      • Umut vaat edebilmiş mısın? HAYIR!

      Netice de atanamayıp, atama bekleyen yüzbinlerce meslek/unvan sahibi üniversiteli işsizler ordusu var! Mesleğini yapamayıp, çaycılık, çorbacılık, pazarcılık yapan, hayatından memnuniyetsiz on binler var! Hiç bir iş bulamadığı için, evinde oturup, anasının-babasının eline bakan ve dolayısıyla bunalımda olan yüzbinler var! Üniversiteli işsiz sayısı neredeyse milyona ulaşmış! SAHİ UMUDUNU YİTİRMİŞ BİR GENÇLİKLE BU ÜLKEYİ NASIL GELECEĞE TAŞIYACAĞIZ?

      Eğer BEKA ise; işte asıl BEKA SORUNU BUDUR!

      Başta da söylediğim gibi; bir canlı topluluğunun ya da devletlerin devamlılığını sonsuz kılması için; kendisini ileriye taşıyacak sağlıklı nesillere ihtiyacı vardır!

      Hem de öyle aldığı her emri; 
Öyle hemen, EVET efendim... TAMAM efendim diyerek şak diye yapacak bir gençlik değil; bunları sorgulayıp, aklın ve bilimin süzgecinden geçiren... Ve de akılcı bulmadığında HAYIR DİYEREK itiraz edecek bir gençliğin elinde nesiller devam ettirilebilir!

      Ağızınızdan çıkacak her emre evet efendim, tamam efendim diyenlerle anı kurtarabilirsiniz ancak; GELECEĞİ ASLA İNŞAA EDEMEZSSİNİZ!

      O yüzden Mustafa Kemal ATATÜRK;
“Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” Demiştir.

      Ve yine ATATÜRK demiştir ki; 
“Bütün ümidim gençliktedir.”

      Buradan yola çıkarak işte bende diyorum ki;
      ÜLKENİN BEKASI; Kör taassup altında yetişen ve her buyruğa “TAMAM EFENDİM" diyerek, biat eden bir gençlikte değil,  Ata’nın dediği gibi; “FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR, GENÇLİKTEDİR.”

Mehmet Sevinç 
25.02.2019

Editör: TE Bilisim