Gümüşhane’de ortaokul öğrencisi iken ailemizden ayrı tek odalı evde kalır, köyden tezek getirir yakardık.

Bir dairenin odalarını öğrenciler ayrı ayrı kullanırdık.

Odamız hem mutfak hem yatak odası ve leğende banyo yapardık çünkü banyo ya yok ya da çok soğuk olurdu…

Tuvalet müşterekti. Bir keresinde güzel bir ev bulmuştuk. Eski Gümüşhane evi tarzında yapılmış şirin kullanışlı bir evdi.

Ahşap merdivenden döne döne tak tak üst kata çıkardık. Sesten kıyamet kopar alt katlara toz elerdi. Hep alt kattan şikayete gelirlerdi…

Yine bir Ramazan günü kapı çalındı. İri yarı iki kişi niçin gürültü yapıyorsunuz diye çıkıştı. İçeri girdiler. Arkadaşlar Ramazan olmasına rağmen aile izni ile oruç tutmuyorlardı. Evde yedi kişiden orta ikide olmama rağmen sadece ben oruçluydum ama adamlar hepimize birden sizin buraya Ramazan uğramadı mı deyince yerin dibine girdik.

Benim oruçlu olmamı kime anlatabilirdim ya da kim inanırdı veya benim oruç tutmam o mahalle baskısında ne anlam ifade ederdi ki!

Adımız oruç tutmayana çıktı. Hem de ortaokul evde kalanların en küçüğü bendim ama nafile…

Arkadaşlara çok kızdım, imajımızı alt üst ettiniz bu lekeyi siz yaptınız nasıl çarşıya çıkarız diye hayıflandım, içerledim.

Bir kaç gün kat sakinleri ile küs gezdim. Zaten sahura kalkmamak için yatsı sonrası yenecek ne varsa atıştırır yatardım.

Çünkü evde sadece ben oruçluydum. Çok zorlanıyordum çokta açılıyordum.

Rahmetli annem bize bazen köyden tencere ile sarma yapar gönderir günlerce yerdik, ekmeğimiz haftalık köyde yapılır şeker torbası ile getirir tereyağı alınmış lorla yerdik.

Yeterince beslenmek, ısınmak, temizlenmek mümkün değildi.

Köyden aldığımız harçlık çok azdı. Onu ölçülü kullanıp idare etmek zorundaydık. Bazen lokanta kokuları açlığımızı tahrik eder ama lokantaya uğrayıp karın doyurmak çok zor anında para pul biter tam züğürt kalmamak için üç kuruşu mecbur kalmadıkça harcamazdık.

Bir keresinde lokantaya çorba içmek için girdik. Bizden sonra lokantaya giren İstanbul’dan gelen bizden çok büyük ağabeye yemek ısmarlamak zorunda kalınca o hafta harçlık çok erken bitti.

Arkadaştan borç alıp haftayı çıkardık. Tabi bu bize ders oldu. Lokantaya giderken ola ki bir tanıdığa eşe dosta yemek ısmarlamak zorunda kalırız en az üç kişinin parasını verecek paramız yoksa lokantaya giremezdik. Zira töre delikanlılık adeti bize böyle tarif edilmişti. Biz Harşit vadisinin fakir ama onurlu ailelerin onurlu gururlu çilekeş çocuklarıydık. 

Bizden öncekilere göre biraz daha şanslıydık ama fakirlik çaresizlik imkansızlık garibanlık genel haliydi kentin insanlarının.

İşte bu şartlar bizi ham demire su verircesine hayata hazırladı.

Hem kalitesiz hem daha pahalıyız! Ürün içerikleri sağlığımızı da etkiliyor Hem kalitesiz hem daha pahalıyız! Ürün içerikleri sağlığımızı da etkiliyor

Kalaycılıktan sanayiciliğe, taş ustalığından kentlerin müteahhitliğine, güveççilikten büyük tüccarlığa örnek gösterilen model siyaset bürokrat vb. insan tipi bu şartlardan doğdu.

Özü mayayı buradan aldık.

İşte bu maya öz korunmalı, bu kuşaktan Gümüşhane’nin ve ülkenin öğreneceği çok şey var.

Selam ekmeğini taştan topraktan çıkaran altın kalpli insanların çile adamlarının Gümüş diyarına…

Bu kuşak önünde bir kez daha saygı ve hürmetle eğiliyoruz!

Editör: TE Bilisim