Denizden yüksekliği dere kodunda 1400’den başlayıp 2000 rakıma yaklaşan zirveler serisinde hayata tutunmak çok zordur. Gümüşhane, dağların avucunda bir kent ve vadilerde dağlara yayılmış biri birine benzeyen köylerde hayat öyküleri ile doludur. Bu sefer baba  evi Fındıklık Mahallesi’nden çok sevdiğim değerli komşularımız Şevki Ezber ve Fatma teyzem, Nuriye yengem, Cemal amcam, Zercihan yengem, Mustafa amcamız, Halil amcam, Binali yengem, İbrahim ağabeyim ve Gülsüm ablaların malikanelerini aziz hatıralarını hissederek Almazataş altından köyü bu sefer karşımıza alarak hem seyrediyor hem virajı dönüyor hem de aniden durup annemi, kardeşlerime son kez el sallayıp; hıçkırığımı gizleyerek, gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Zira bu Almazataş virajı, babamı gurbete gönderip yıllarca hasretini çektiğimiz baba evinin son göründüğü ayrılık virajıdır. Orada hasret biter, orada gurbet başlar. Aslında bu köyde her ailenin birbirine benzeyen hüzünlü gurbet hikayelerinin, yazılmayan tekrarıdır. Gurbet gidip dönmemek, gelmemek ve görmemek var. Gurbetten tabutla dönenler olduğu gibi köye gelemeyen gurbette toprağın bağrına giren çok eş, dost, komşu ve akraba var.

Son buluşma ölülerle mi dirilerle mi olacak?

Avrupa’nın bir gelişmişlik sırrı hikayesi Avrupa’nın bir gelişmişlik sırrı hikayesi

Bu duygularla halamın, Şükrü amcanın, Fikri Ezber amcanın, Fikri Kural, Fikri Çelik dayımın,  artık rahmete giden güzel insanları hatırlayıp Fatma halam, Seher halam, Şükrü Çelik amcam, Hicabi ve Şinasi ağabeylerimi, Tutuya ablamı, Nahide ablayı, Raif amcamı anarak Temel Mutlu, Zeki Bayır, Hüsrev amcam ve efsane adam gibi adam Himmet Şenel, Aziz Şenel amcamı ardından Seydi Şenel, amcamı, Kemal Kural amcayı, Fehriye ve Şükriye yengemi sonra Pehlül ve Aydın Kural ağabeyleri rahmetle anarak Ahlat’ın dönmesinden dirilere az ilerde mezarlıkta ölülere elveda ederek çıkılan bu yolun dönüşü, dirilerle mi yoksa ölülerle mi buluşma olacak? sorusunu kendi kendimize sorup gözlerimiz yola dalıp gidiyoruz. Yolda dalıp gittiğimiz yolculuk aklımız, hayalimiz ve rüyamızdan gönlümüzden çıkmayan sılamız Kabaköy’den ayrılış ve gurbet günleri başlamıştır. Baba ocağından ayrılırken ata binen ve gözyaşlarına boğulan ama gitmek zorunda olduğunu bilen nazlı gelinin duygularına benzer gurbete çıkmanın; hayatın devamı için şart olduğunu bilerek, Leri Deresi’ne adeta suyun akışına uyarak ilerleyip Mehmet Şenel, Adil Şenel, Kıymeti yengeme, Arapdereli yengeme, Sabire yengeme el sallayıp, Örtme Taş virajı artık gurbetin üçüncü ayrılık noktası geçilip geçip bilinmeyen gurbetin kader yolculuğu başlıyor. Erzurum’da üniversite öğrenimi için giderken Gümüşhane’den bindiğim otobüs Tohumoğlu Köprüsü’nü geçince Kabaköy’ün dağlarına son kez bakar, içimize bir kez daha gurbet hüznü çökerdi. Kale Nhiyesi’ni geçerken Hama’dan Kale pazarına yaya yolu ile geldiğimiz günleri anarak Vavuk Dağı, Bayburt ve Kop Dağından sonra Erzurum gurbeti başlardı. Gurbet yolculuğu yurt içi, yurt dışı Almanya başta her tarafa yapılırdı. Allah kimseyi sevdiklerinden, yerinden, yurdundan ayırmasın. Gurbette hasreti çekerek hakka yürüyen herkese Allah rahmet eylesin. Kavuşamayanları kavuştursun. Ödenen bedel, çekilen çile ve hasret bize bu nimetleri bıraktı. Bedel ödeyenler önünde saygı, minnet ve hürmetle eğiliyor ruhlarına Fatiha diyoruz. Gurbetin çilesini yazmaya devam edeceğiz.

BİTTİ.

Editör: Kerim Öztürk