Devlet Bahçeli’den Mehmet Şimşek’e sert çıkış: Müfsit Devlet Bahçeli’den Mehmet Şimşek’e sert çıkış: Müfsit

Gümüşhane'de Güzellikler Var İdi...
Güzel Gümüşhanemiz, tarihinde meyve ve meyve bahçeleri ile şöhret bulmuştu. 1642 yılında yapılan yazımda, 82 bahçe ve 6.200 civarı meyve ağacı kayıtlıdır. Bu meyve ağaçlarının cinsleri doğal olarak yazılmamış. Ancak biliyoruz ki, başta "elma" olmak üzere, üzüme kadar birçok meyve yetiştiriliyordu.
    Gümüşhanelilerin "alma" dedikleri elmadan ayrı; "fişne (vişne)", zerdali, kaysı, kiraz, ceviz, armut, "tut (dut)", böğürtlen gibi türlü meyveler yetiştirilir, çok iyi aşıcılık yapılır. Bir de "gül" var.
    Gül reçeli yapılırdı eski zamanlarda. Güllerin nerdeyse hepsi "gül irengi (gül rengi)" idi. Gümüşhane'de renkler hep doğal adlarla anılırdı. Biri de "gül irengi" idi. "Pempe (pembe)" ise, şimdi "mor" denen renk. "Gözün morarmış" deyince, aklıma hiç "pembe" gelmiyor niyeyse.
   "Al", kırmızı değil de "kızıl" demek. Osmanlı kayıtlarında kızıl mürekkep ile düşülen şerhlere "sürh" denirdi ki, bu sürh mürekkebin rengidir. Al, özel bir renktir. Bayrağımıza, "senin için al kanlara boyandım" sözü, bayrağımızın "al"ına da işaret ediyor.
   Sarı, hep çiçeklerdir. Zerdali, yarı sarı yarı kırmızıya çalar. Zerdali yemelik kaysı değil, hoşaflık kaysıdır, reçeli de yapılır.
   Bir de Gümüşhanelilerin "tut" dediği dut var. Gümüşhane'de "bayaz tut (beyaz dut", "kara tut" ve "mor tut" çokça yetiştirilir eskiden beri. Hatta Gümüşhane'de "Mor Tut" diye bir semt de bulunur.
    "Tut kurusu", kışın hoş bir meyvedir. Dahası "pestil arası tut" yer Gümüşhaneliler. Hoşafı da soğuk içilir, oldukça rahatlık verir içene. Gümüşhanelilerin çok "mülayim" olmalarında tut hoşafının tesiri var sanırım. Tut şırasından "sade pestil" yapılır. Lakin iyi pestil "cevüzlü (cevizli)" olur, misafirlere ikram için özel olarak yapanlar da çoktur. Kışın sertleşen pestil, sobanın üstünde güzelce yumuşatılır, arasına ara ara ceviz koyularak helal helal yenirdi.
   Bir de erkek çocukların "tut"u var ki, bu ayrı bir kültürel bahis. "Tut ye ki tutun böyüsün (büyüsün)" derler. İlginç bir fıkrası da vardır "tut böyütmenin".
    "Fişne" çoktur memlekette. Özellikle yoldan gelip geçenlere ikram edilir, karşılığı ise bir rahmet ve fatihadır. Ahmet Şerif, 1911 yılının Temmuzunda, Gümüşhane'de o sıcakta bunaldıkları gün, kendilerine yarı ceviz büyüklüğünde soğuk vişne ikram eden Gümüşhaneliye sorar:
   -Baba, borcumuz nedir?
Gümüşhaneli der:
    -Babama bir fatiha okuyun kâfidir begim.
Eyvallah hemşehrim, keşke dünya senin gibiler ile dolu olaydı.
    Vişne reçeli Gümüşhane'de çok sevilir, "ayva reçeli" de. Bazıları süzme yoğurdun üstüne vişne reçeli sürüp ekmek arası yer, ben de çok severim.
   "Böğürtlen", Gümüşhane'de reçeli yapılan hüdayi bir meyvedir, kara ve iri olur. Benim köyümde gene hüdayi yetişen, ama gittikçe kızıllaşan meyveye "mora" diyoruz. Gümüşhane merkezinde mora yerine böğürtlen var. Mora, bir tür yabani çilektir, küçüktür, ama böğürtlenden çok daha lezizdir, kokusu insanı hayran bırakır. Bizim moranın aynısını, Erzurum'un Narman ilçesinin Kavurma Çukuru Yaylasında topladım, yedim. Muhtemelen yüksek yerlerde yetişiyor, bizim köy de epey yüksektir Gümüşhane'den.
  Şimdilik işim var, sonraca yazarım inşallah. 

Selahattin Tozlu

Editör: Kerim Öztürk