Ey Gümüşhane siyasetçileri! Ey Gümüşhane bürokratları! Ey Kürtün halkı! Ey Gümüşhane siyasetçileri! Ey Gümüşhane bürokratları! Ey Kürtün halkı!
 Her ne kadar, kategorik olarak tek bir tipten bahsedemez isek de geri kalmış/gelişmekte olan ülkelerin, ortak bazı eğilim ve özelliklerinden söz edilebilir. Her ülkenin farklı özellik ve farklılıkları bulunsa da, meselâ, genellikle milli gelir rakamlarının seviyesi, ülkelerin ortak yönleri ya da benzerlikleri hakkında bir fikir verebilmektedir.

Bu bağlamda, bir fikir vermek ve düşünmek/düşündürtmek için kendimce bilimsel/sistematik olmayan, basitten karmaşığa doğru giden, “spekülatif “ nitelikte bir “tespit listesi” hazırladım. Kısa olsun dedim, ama itiraf edeyim, yine beceremedim.

Bu listenin ilk yedi cümlesi bana ait değildir; bir arkadaş göndermişti, diğerlerini ben yazdım.

Tabii ki, bir ülkenin durduğu yeri belirlemek, objektif kriter ve ölçümlerle, güvenilir bilgilerle mümkündür.

Hakikatin ne olduğu
 bir “derece” meselesidir. Konuyu, “Bütün genellemeler tehlikelidir!” ölçüsü çerçevesinde anlamaya çalışmakta yarar vardır. Uzun ve sıkıcı bulmazsanız buyurun okuyun.

Geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde;

1- Çok Tv izlenir, “sosyal medya” hızla yaygınlaşmaktadır.
2- Çok az kitap okunur. Çok konuşulur.
3- Siyaset ortak gündem, particilik revaçta, seçimlere katılım oranları fazladır.
4- Ön yargı çok, “komplo teorileri”ne inanma eğilimi fazladır.
5- Bilimden haber yoktur.
6- İnsanlar saygılı değildir.
7- Toplum “manipülasyon”a açık ve duyarsızdır.

8- “İnanç” çok, akıl ve bilgi azdır!

9- Devlet güçlü, millet zayıftır. 3Y, yani “yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar”, geri kalmış ülkelerin alâmeti fârikasıdır!

10- Yönetim kolay, üretim zordur. Yöneticilerin başarısı genellikle, ”kerâmeti kendinden menkûl” rivayetlerdir.

11- Para kazanmak için her yol mubahtır; zenginliğin en büyük kaynağı kamu/devlettir. Kamu kaynaklı “rant”lar, vergi kaçırma, haksız kazanç rüşvet, suistimal, akraba kayırmacılık yaygındır. 

12- Dindarlık çok, Allah korkusu azdır.(Bu ifade, müslüman ülkeler için daha uygun!) Kurnazlık çok aklıselim azdır. Hasbîlik az, hesabîlik çoktur.

13- İlkeli olmak ve eleştiri tâli, itaat etmek ve uyum sağlamak esastır. Aydınların veya “aklı eren”lerin dürüstlüğü, menfaat isteğinden ya da mahrûmiyet korkusundan daha ileride değildir. Tedbirli olmak ve riske girmemek marifet, “şövalyelik” akılsızlık olarak algılanır.

14- Katılım ve istişare az, emri vaki ve talimat çoktur. Otoriter liderlik ve liderler çok, demokratik liderlik ve liderler azdır.

15- Unvan, diploma, taklit ve gösteriş çok, yapılan iş, yeni bir îcat, objektif olarak ölçülmüş başarı azdır.

16- En çok konuşulan hususlar, muhtemelen en az bilinen konulardır! Konuşan çok, bilen azdır! En çok konuşan ve bazen de yazanlar, yeterince bilgisi olmayan ama konuşacak ve yazacak derecede malûmatı olan kimselerdir. Çoğu durumda, eleştiri görünümlü lâf çok, çözüm teklifi yoktur.

17- Adalet, hakkaniyet, liyakat az, haksızlık, tarafgirlik, yeteneksizlik/niteliksizlik çoktur.

18- Hamaset, duygusallık, öfke çok, sükûnet, aklıselim, medeni tartışma, sevgi ve saygı azdır. Kaos, kargaşa ve belirsizlik çok, sükûnet, kurumsallaşma/istikrar ve öngörülebilirlik yoktur.

19- Ayrıştırma, ötekileştirme ve kutuplaşma/kutuplaştırma çok, hoşgörü, birlik ve bütünlük azdır.

20- “Hıyanet” söylemi sadece siyasette/resmiyette değil sokağın da ağzındadır. Toplum kesimlerinin en çok yaptığı işlerden biri, birinin diğerini “hain” olmakla suçlamaktır. Suçlama çok, diplomasi yoktur. Dost az, düşman çoktur.
 
21- Gizlilik, hukuksuzluk ve sorumsuzluk çok, şeffaflık, hukukilik, denetim ve hesap verebilirlik azdır.

22- Geleceğe hazırlanmak az, geçmişle övünmek çoktur.

23- Bilgi ve birikim kaynaklı tevazu az, cehalet ve görgüsüzlük kaynaklı kibir çoktur.

24- Bilgi, birikim ve yetenek az ve değersiz, bilgiçlik, laf kalabalığı ve hesapçılık çok ve muteberdir.

25- Siyasetin, kamu yönetiminin, ekonominin, eğitimin, adaletin, bilimin, sanatın, sivil toplumun standardını/kalitesini artıracak siyasetçi, bürokrat, teknokrat yani, iyi yetişmiş insan gücü az, her konuyu bildiğini zanneden, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan “aydın” çoktur.

26- Cemaat, tarikat, vakıf, dernek çok, sivil toplum örgütü yoktur.

27- Kesin inanç, ideoloji, “sihirli reçete“ ve spekülasyon çok, idealizm, stratejik plan, etüt ve proje yoktur.

28- Başarı kriteri/standardı olarak “millîlik/yerlilik” çok, tarafsız ölçme ve değerlendirme, “evrensellik/uluslararasılık standardı” yoktur. İfrat ve tefrit vakayi âdiyedir; başarılar da, olumsuzluklar da abartılır. Aşağılık/büyüklük kompleksi bir aradadır.

29- Askeri ve sivil darbeler çok, çoğulcu demokrasiler yoktur.
Ölünceye kadar iş başında kalmak isteyen devlet başkanları ve parti liderleri çok, sancısız görev değişimi azdır.

30- İktidardakilere göre muhalefetin, muhalefettekilere göre de iktidarın yanlışları çok doğruları yoktur.

31-Devletçilik ve ulusalcılık/milliyetçilik, itirazsız “milli duruş”tur. Medya kontrolü, kapalı ekonomi/eş dost kapitalizmi zihniyeti güçlü, özel sektörcü, özgürlükçü, rekabetçi anlayış zayıftır.

32- Geri kalmış/gelişmekte olan ülkeler, BM’in ve diğer uluslararası örgütlerin hazırladığı bütün endekslerde/insani gelişme göstergelerinde en olumsuz gruptur. Geri kalmış ülkelerin en tipik özelliklerinden biri de “irrasyonel” davranmaktır; üretimden tüketime, iktisadi alanda akıldan çok  israf egemendir. Kaynak israfı ve verimsizlik, bu ülkelerin ortak özelliklerinin başında gelir. Tam tersi olması gerekir iken, bu ülkelerde sanki zaman bol, para bol, tabiat değersiz, “teknik akıl ve bilgi” de yok gibidir. 

33- Otoriter bir düzenin, siyasi rekabetin yeterli olmadığı ülkelerde iktidar partisi devlet ile fazlasıyla bütünleşmiş, kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmış, kamu kaynakları büyük ölçüde, akraba ve yakınlar ile partililerin istifadesine sunulmuştur.

34- Meselâ 15. veya 16. yüzyılın dünyasında (İstanbul/Moskova/Londra/Paris!) devlet veya imparatorluklarda var olan “devlet/saltanat/hanedan düzeni, din, kral/padişah/sultan” birlikteliği ve duyarlılığı üç aşağı beş yukarı aynıdır. Bu birliktelik, modern zamanların geri kalmış ülkelerinde, demokratik olmayan rejimlere, dini veya seküler ideolojilere ve otoriter liderlerin yönetimine evrilmiştir. Her ikisinde de itiraz etmenin veya itaat etmemenin adı “ihanet”tir!

35- İşini iyi yapmayan ve bulunduğu yerde kalmaya devam eden kamu görevlileri en çok geri kalmış ülkelerde bulunur. Bu ülkelerde, yönetenler, farklı inanç, ideoloji ve sosyal kesimlerden de olsa, en çok ve sürekli istismar edilen konu “devlet”tir; çünkü kötü yönetim, en büyük istismardır. Din, milliyet, sağlı sollu ideolojiler bunun arkasından gelir.

36- “Kötü para iyi parayı kovar!” sözü, sadece piyasalar için geçerli değil, geri kalmış ülkelerdeki bazı yeteneksizlerin, dürüst olmayanların yani liyâkatsızların siyasette, bürokraside, iş dünyasında yani, hayatın her alanında öne çıkması olgusunu açıklamak için de uygun bir ifadedir. (Negatif seleksiyon!)

37- Bir öğretmen, bir hâkim, bir teknisyen işini yaparken “vatan kurtarma”ya kalkışırsa, vay o ülkenin haline... Ne eğitim, ne adalet, ne de düzgün bir iş bekleyin! “Devletin dini” nasıl adalet ise, bürokratın, teknokratın dini de işidir!
Az gelişmiş ülkelerde, aydınlar başta olmak üzere, hemen her toplumsal kesimin, her türlü meslek mensubunun, “devlet, siyaset, millet, bayrak, bölünme, iç ve dış düşman” gibi konuları, sabah akşam gündemlerinde tutması ve bu ilgiyi işlerine yansıtması, o ülkenin toplumsal en büyük gafleti ya da “patinaj”ı, hayatın gerçeklerinden kaçmanın ve “yalancı tatmin”in bir başka yoludur.

38- Geri kalmışlığın tipik göstergelerinden biri, kural ve uygulamaların sürekliliğini sağlayacak “kurum”ların yokluğu, siyasette, bürokraside ve sivil toplum örgütlerinde, bir kısmı için “kurtarıcı” unvanı uygun görülen kişilerin çokluğudur!

39- Anayasalar, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, prosedürler toplumsal hayatın yol haritalarıdır. Bu bağlamda, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde toplumsal ihtiyaçları karşılayacak, “makro ve mikro” düzeyde uygulanabilir, teknik açıdan sağlam “düzenleme/regülasyon”ler az, yetersiz uygulamalardan dolayı ümitsizliğe kapılmak, öfkelenme ve suçlama da çoktur.

40- Gelişmemiş ülke veya toplumlarda, küçük veya büyük ölçekte, siyasi, ekonomik veya sosyal nitelikteki “proje”lere hızla karar verilir, hızla başlanır ve genellikle hedefe ulaşılamaz: “Göç yolda düzelir” denilerek ya da hasbî düşünce/temiz idealler ve duygularla bir işe başlamak yeterli zannedilir, sonuca varmak için, zamanla veya her adımda ortaya çıkabilecek olumsuzlukları önceden görmeye imkan verecek “sürdürülebilirlik” hesabı/ muhasebesi hemen hiç yapılmaz. Başarıya ulaşmak için, doğru iş yapmak kadar, işin nasıl doğru yapılacağı hususu üzerinde problemler ortaya çıkmadan önce yeterince durulmaz.

41- İster inanın ister inanmayın, ülkelerin kalkınması, toplumsal değişme/gelişme bahsinde doğru bildiğiniz her ne var ise bir kenara bırakmanızı tavsiye eder ve derim ki, geri kalmış, gelişmekte olan ya da gelişmiş ülkelerin “dar boğazı” veya en “stratejik imkan”ı, iyi yetişmiş insan kaynağı, beşeri sermayesidir. Siyaset ile ekonominin,  bürokratik verimlilikle yönetimin, dini hayat ile eğitimin, bilimsel seviye ile dış politikanın, tarımla sanayiin… birbirine yakın olmasının, benzemesinin, bu alanların üç aşağı beş yukarı aynı seviyede bulunmasının ortak paydasında ”insan” vardır. 
Binlerce yıldan süzülüp gelen, insanlığın çağdaş bilgisini veya bilimsel birikimini “mış/miş” gibi değil, teorisi ve pratiği ile hazmetmiş, hayatın bütün alanlarında uygulayacak kadar yetkin ve yeterli insana sahip olan bir ülke ve toplum, bugünün bunaltıcı birçok problemini çözebilecek güce sahip olacaktır. Yetkin ve yeterli insanı olmayan bir ülke, siyasetten kamu yönetimine/bürokrasiye, tarımdan sanayie, eğitimden sağlığa, güvenlikten dış politikaya, kültürden sanata, bilimden teknolojiye, hayatın her alanında geri kalacaktır. Başarısızlığı, başka şeylerde aramak veya başka şeylere mâl etmek, gerçeklerden kaçınmanın, gerçeklerle yüzleşmeye cesaret edememenin diğer adıdır. 

Soru: Size göre, insanlarımız, toplumumuz ve ülkemiz nerede durmaktadır?

Cevap: Ülkemizin bulunduğu “konum”,  en azından çeşitli açılardan bakılarak anlaşılabilecektir. 

Ülkemiz, tarihen, “imparatorluk varisi” olmak gibi, engin bir tecrübeye, başka ülkelerle kıyaslanmayacak bir özelliğe sahip, dolayısıyla günümüz dünyasının geri kalmış ya da az gelişmiş ülkelerinden hayli farklıdır.

Yukarıda bahsedilen olumsuzlukların hemen hepsi, bedelini yaşayarak öğrendiğimiz ve bundan sonra artık yapılması veya yapılmaması gerektiğini bildiğimiz konu ya da başlıklardır.
Hem “toplumsal bir özeleştiri” hem de “stratejik bir üstünlük” olarak görebileceğimiz husus, dünden bugüne, hayatın gerçekleri ile aramıza giren anlayış, görüş ve yaklaşımların yetersizliğinin, derde derman olmadığının artık ortaya çıkmış olmasıdır. Bugün itibariyle, artık eksiğimizi büyük ölçüde biliyoruz. Bu, büyük bir kazanımdır. Yeterki, en büyük ve en önemli “stratejik dar boğaz”ımızın “yetişmiş insan gücü” olduğunun farkında olalım.


Benim kanaatim, toplumumuzun önünün açık, geleceğinin parlak olduğu yönündedir. 

Kötümser olmaya, hele hele ümitsizliğe hiç hakkımız yoktur.

Prof Dr Nurettin Kaldırımcı

Editör: TE Bilisim