Önce soykırımı kavramına açıklık getirmek gerekir. Soykırımı, belirli bir topluluğu, etnik grubu, milliyet, mezhep veya din mensuplarını sistemli olarak yok ediş sürecidir (Erkal, Mustafa E., Çokkültürlülük Virüsü ve Milliyetçilik, Aydınlar Ocağı yayını, İstanbul 2020, sh.119). Sosyal bilimlerde birçok tarif olabilir. Bu tarif de bunlardan birisidir.

Biden nihayet söyleyeceğini söyledi ve yine sürpriz yapmadı. Adamın siyasi hayatında Türk düşmanlığının ayrı bir yeri var. Lozan’ı bir türlü içine sindiremeyen, Wilson prensipleriyle Anadolu’yu parselleme peşindeki ABD ile Türkiye’nin artık çıkarları çatışıyor. ABD için önemli olan menfaatleridir; ne insan hakları, ne demokrasi, ne de dostluk ve müttefiklik ön planda değildir.

Biden niyet ve çapını daha önce de ortaya koymuştu. ABD olarak Türkiye’de muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı, iktidarı devireceğiz diyebilen bir lideri, soykırımını hukuki bir sorun olarak düşünmeyenleri fazla da ciddiye almamak gerekir.

1950 – 1980 dönemini geride bıraktık. Değişen dünya şartları dostlukları da değiştirdi. Türkiye’de yapılan darbelere hep burnunu sokan, işbirlikçileriyle destekleyen ABD 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal olayında içerdeki işbirlikçileriyle başarılı olsaydı; milli devlet ve üniter yapı değiştirilecekti. Belki de FETÖ haini bazılarınca eksikliği duyulan halife yapılacaktı. Bazılarına göre, Türkiye özgürleşip demokratikleşecekti! Çok şükür gerekenler yapıldı ve bu ortak ihanet önlendi; ama Türkiye için aynı görüşleri savunanlar yine ortada dolaşıyorlar. Sosyalizmden ümidini kesenlerin ise şimdiki modası etnikçilik ve mezhepçilik oldu.

Dostluğa ve müttefikine haksız ve belgesiz hakaret ve gerçek dışı suçlamalarda bulunan Biden’i protesto etmek ve gereken cevapları vermek tabii ki gerekli ise de, içerideki Türk düşmanları, ihanet odakları ne zaman emekli olacak? Daha doğrusu ne zaman emekli edilecek? Maalesef tam tersi oluyor. İktidar partisi içindeki milli kimlik düşmanlarına ses bile çıkarılmadı; ses çıkarılmadığı bir tarafa Ankara’da önemli yerlere getiriliyorlar.

Artık bir gerçeği öğrenelim; Ermenistan ve Taşnak kalıntıları bilimle, arşivle, karşılıklı müzakere ile işleri yoktur. Bunu hep söylüyorlar ama bazı yanlış ezber peşinde olanlar bir türlü anlamamakta israr ediyorlar. Tarihi belgeler, arşivler ve ciddi tarihçiler onları haklı çıkarmıyor. Biz hep masaya görüşmeye davet ettiklerimize aslında taviz vermiş oluyoruz. Konu siyasidir diyorlar.

Biden açıklamasında İstanbul’u Konstantinapol yaptı. Aslında gönlünden geçeni söyleyiverdi. Kimseyi suçlamadığını, açıklamaları sözde soykırımın tekrarlanmaması için yaptığını belirtti. Soykırımın kabulü veya değerlendirilme makamı meclisler ve başkanlar değil; suçun işlendiği ülkenin ilgili mahkemeleri ve milletlerarası mahkemelerdir. Soykırımı suçu 1948 yılından sonra ortaya çıkmıştır. AİHM’nin lehimize üç ayrı kararı bulunmaktadır. Çok şükür bizim alnımız temizdir ve insan hakları konusunda dün ve bugün kimseden ders alacak da değiliz. Sayın Doğu Perinçek’in ve Talat Paşa Komitesi’nin gayretleriyle Ermeni soykırımı yoktur diyenler yargılanmışlar ve beraat etmişlerdir. Eğer bir soykırım yapılmış olsaydı İstanbul’u işgal eden ve arşivi ele geçiren İngilizler bu belgeleri bulabilirlerdi. AİHM’de Ermeni iddiaları sonuçsuz kalmış ve adeta bir içtihat oluşmuştur. 1948 sonrası sözde ABD’li dostlarımızın döktüğü kan, toprak işgalleri, siyasi cinayetler ve darbeler artık ciltlere sığmıyor. Adamın birine sormuşlar ABD’de neden darbe olmaz diye… Verilen cevap enteresandır:  ABD’de Amerikan büyükelçiliği yok ki... Bu bakımdan darbe oyunları konusunda kimse ABD’nin eline su dökemez.

Biz hep yabancıları suçlarız ama kendimize çeki düzen vermeyiz. İhanetleri kolay unuturuz. Oysa alınacak tedbirler bellidir. Gençleri ve bazı aydınları devletinden ve vatanından soğutanların, onları ülkelerine yabancılaştıranların rehberliği neye yarar ki? İçeride birbirimizle uğraşmaktan dış düşman ve kuşatmalara bilhassa son senelerde fırsatlar tanımaktayız. İç politikayı sürekli dış politikaya karıştırmakta ve kötü alışkanlıklarımızdan kurtulamamaktayız. Göreve getireceklerimizde çoğu kere liyakat yerine sadakat ararız. Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu acaba hangi sebeplerle Türk Tarih Kurumu Başkanlığından uzaklaştırılmış ve önüne çeşitli engeller konmuştur? Bir dönem Boğaziçi Üniversitesinde Ermeni sorunu üzerine düzenlenen tek taraflı Türk düşmanlığını esas alan toplantı nasıl düzenlenebilmiştir? Bazı sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği protesto ve toplantıya karşı yasal yolların kullanılmasını sağlayanlar büyük mücadele vermişlerdir. Toplantıyı iptal eden hakim ödüllendirilerek mi Elazığ’a sürülmüştür? Devletin en büyükleri Erivan’a milli maç seyretmeye gitmeleri ilişkilere olumlu katkı yapmış mıdır? Doğu Anadolu’da bazı yer isimlerinin değiştirilmesi kabul edilebilecek bir şey midir? Milli dava da neymiş küresel çıkarlar önemli diyebilen bakan ve bakmayanları gördük. Ülkemizde bilhassa yüksek öğretimde suya sabuna dokunmayan, milli davaları fark ettirmeyen, gerçekleri anlatmayıp işi idare eden sosyal tarihi kazandırmayan, milli davalara yabancı ve bilgisiz nesiller yetiştirilmiştir. Bunlar genelde kendini suçlama ve milli çıkarlar karşısında tarafsız kalama hastalığı sürdürmüşlerdir. 1980’li yıllar başlarındaki heyecan ve şuur Ermeni sorunu dahil diğer konularda da neden yükselemiyor? Üniversitelerin Türkçe ve yabancı dillerde yayınladıkları ciddi ve günlük olmayan bildiriler ne oldu? Bir çok kuruluşta Ermeni masalarını neden kapattık ve aydınlatıcı belgelere dayalı yayınlara ne oldu? Alman parlamentosunda sözde Ermeni soykırımını kabul edenler arasında Türk değil; ama Türkiyeli milletvekilleri yok mu? Tarih bir bütündür; Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerini ayıramayız. Bir ara bu olaylar Osmanlı dönemimde oldu;  Cumhuriyet dönemini ilgilendirmez diyenlerimiz bile çıktı. Yüksek Öğretimde kültür konularını tarih ve sosyoloji gibi dallarla uluslararası ilişkiler gibi konuları işleyen kitaplar ve değişik yayınlar, bazı süreli yayınlar gerçekleri ve milli sorunlarımızı neden hep göz ardı ettiler? Ders kitaplarına gerçekler girmelidir. Sivil toplum kuruluşları gerçeklerden hep çekinmişler ve doğruları ortaya koyamamışlardır. Bir kısmı gelen iktidarların yıkama yağlama servisi gibi çalışmışlardır. Milli davalar gençlere yeterince verilmemiştir. Şahsi menfaat hesapları hep öne çıkmıştır. Ermeni sorunu dahil, Türk milletine mensubiyet duygusu yerini bölgesel şuura, etnik ve mezhep duygularına bıraktığı için milli meseleler ikinci plana itilmiştir. Milli mutabakatların ülkemizde yeterince gelişmemesi, tahripkar particilik oyunları vatandaşları birbirinden uzaklaştırmış ve sosyal mesafe doğmuştur. Siyaset çok kötü kullanılmaktadır. Bugünkü nesillere Balkan Savaşı’ndaki yenilgi bütün çıplaklığıyla anlatılmalıdır. Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni raporunda açıkça gerçekleri yazmış ve tehciri suçlayanların yanlış yaptıklarını, Ermeni’lerin kullanıldığını ortaya koymuştur. Bizde ise; parti başkanlığına soyunmuş bir dışişleri bakanımız ve başbakanımız tehcir dolayısıyla Osmanlı’yı suçlamıştır. Aslında tehcir ülke içinde gerekli bir hareketliliktir. Bunun soykırımla bir ilgisi yoktur. Her ülke gerektiğinde buna başvurabilir.

Lozan'ı çiğneyen bir “tarihi” tören Lozan'ı çiğneyen bir “tarihi” tören

Ermeni sorunu olarak ortaya konulmaya çalışılan sorun, önce Osmanlı’ya sonra TC’ye karşı bazı Ermeni terör gruplarını kullananların sorunu olmuştur. Türkiye’yi vatan olarak bilen ve ülkesi için her türlü fedakarlığa katlanan, tabutunun üstüne ay-yıldızlı bayrağın konulmasını vasiyet eden ve Türk milletine mensup olduğunu açıkça ifade edenleri Hınçak ve Taşnak sürülerinden ayırmalıyız. 

Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL


Editör: TE Bilisim