Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına
Adana’dalı medikalcı M.P., 2011’den buyana ‘ihale ve doğrudan temin’ yöntemiyle kamu ve üniversite hastanelerine sattığı ürünlere karşı tahsil edemediği 363 bin TL’lik alacağı için icra takibi başlattı. Ancak İcra İflas Kanunu’ndaki ‘Devlet malları haciz edilemez.’ hükmü, bu tür davalarda firmaların elini–kolunu bağlıyor. Çukurova Medikalciler Derneği’nin (ÇUMED) avukatı Ömer Faruk Üstündağ aracılığıyla Adana 3. İcra Dairesi, M.P.’nin alacağı nedeniyle üç hastaneye uygulanan icra takibi için öngörülen 7 günlük itiraz süresi doldu. Böylece karar kesinleşti. Tek çatı altında toplanan kamu hastanelerinin medikalcilerden temin ettikleri tıbbi malzeme alımları bedellerini geciktirince firmalar çareyi yargıda arıyor. Ancak, icra takibine rağmen yasa gereği devlet malları haciz edilemediği için işletmelerin mağduriyetten kurtulamıyor. ÇUMED’in bu şekildeki davalarını takip eden avukat Ömer Faruk Üstündağ, normal bir vatandaşa mahkemenin belirlediği 7 günlük süre sonrası mallarını haciz etme yetkisine sahipken, kamu kurumlarına karşı–yasa gereği– hiçbir şey yapamadıklarını söylüyor. Müvekkili M.P. örneğinde olduğu gibi ‘icra takibi’ kesinleştiğinde sadece hastanelere ‘ödeme emri’, Sağlık Bakanlığı’na ise ‘müzekkere’ yazıp ‘bu borç ödenmedi, haberiniz olsun’ dediklerini ifade eden Üstündağ, “Kamunun 50 bin liralık borcu icraya düştüğünde 60 bin lira oluyor. Bu parada sonuçta vatandaşın cebinden çıkıyor. Hastane yetkilileri hakkında ‘görevi ihmal ettikleri’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğumuzda da ise ‘yeterli ödenek yok’ diye savunma yapıyorlar.” diyor.

Yeni İcra ve İflas Kanunu ile alacaklının elinin iyice bağlandığını ve icra dosyalarındaki tahsil kabiliyetinin sınırlandığını vurgulayan Üstündağ, şöyle devam ediyor: “Kimsenin çekineceği bir şey kalmadı. Devletle muhatap olduğun zaman sonuç almak daha da güçleniyor. Örneğin hastanelerin döner sermayeleri var. Haciz ediyorsunuz. İtiraz ettiklerinden mahkeme otomatik olarak kaldırıyor. Tıkanıp kalıyorsunuz. Medikalciler mecburen bankalarla çalışmak zorunda. Birçok firma alacağını bankalara temlik ediyor. Banka alacağının yüzde 80’ni firmaya veriyor. Yüzde 20 ‘sini içerde tutuyor. Banka firmaya verdiği paraya dönemsel faizler işletiyor. Paranın tahsil edilmemesi bankanın işine geliyor. Büyük paralar olduğu için faizleri de büyük oluyor. En sonunda medikal firmaları iflas ediyor.” Devletle çalışan firmaların ‘bir daha iş yapamam’ diye çok zaman söz konusu olumsuzluklarda seslerini çıkaramadığını açıklayan Üstündağ, “Devlet alacağından aslan. Hiçbir şekilde kaçma şansınız yok. SGK veya başka kurumlar e-haciz yöntemiyle vatandaştan alacağını bankalar üzerinden derhal tahsil ediyor. Bu yetkinin icra dairelerine de verilmesi gerekir. Ama kanunlarda devleti korumaya yönelik bir yaklaşım var.” diye konuşuyor.

ÖDEMELERDE HASTANELER ARADAN ÇIKARTILMALI

ÇUMED Başkanı Dr. Hilmi Akşamoğlu ise tıbbi malzemede kamu hastanelerinin toplam pazar büyüklüğünün 2 milyar doları bulduğunu hatırlatıyor. Sektördeki ürünlerin yüzde 80’ninin ithal edildiğini dile getiren Akşamoğlu, ülkede medikal sektörünün gerilediğini savunuyor. 10 yıl önce 8 bin olan medikalci sayısının 5 bine, Adana’da ise 600 olan firma rakamının 250’ye gerilediğini anlatan Akşamoğlu, şunları söylüyor: “Medikalciler Hastanelere ‘ihale veya doğrudan temin yoluyla’ mal temin ediyor. Hastaneler SGK ‘dan geri ödeme kapsamında olan malzemelerin paralarını en geç 60 günde tahsil ediyor. Ama hastaneler tedarikçi firmalara ödemeleri geciktiriyor. Malzeme alımları eskiden olduğu gibi direkt SGK’ya fatura edilip, hastane aradan çıksa, sistem ciddi bir düzene biner. Sorunu SGK ve Sağlık Bakanlığına illettik; fakat kalıcı bir çözüm bulamadık.” En son Kamu Hastaneleri Birliği’nin kurulmasının sektöre olumlu yansımalarını beklediklerini hatırlatan Akşamoğlu, medikalcilerin alacaklarıyla ilgili uyguladıkları yöntemler hakkında şu bilgileri veriyor: “Firmalar alacaklarını bankalara temlik ediyor. Buna karşılık kredi ile nakit ihtiyacını karşılıyor. Veya icra yoluyla tahsil etmeye çalışıyor. Normalde sözleşmelerdeki ödeme süreleri 90 gün. Ama bu ödeme vadesinin bir yasal dayanağı yok. Kanun fatura bedelinin 60 günde ödenmesini öngörüyor. Yasaya aykırı sözleşme yapılması mümkün değil. Ama medikalcılar, kamu hastanelerindeki sözleşmelere ’şurayı değiştir, öyle imzalayalım’ deme konumunda değil. Sözleşmeyi imzalamazsa ihaleden men cezası alabiliyor. Temlik veya icraya verilmesini önleyen bir takım sözleşme hükümlerine bile rastlıyoruz. Bu konuda hukuki olarak ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.” Tıbbi malzemelerin ödemelerinde son iki yılda büyük sıkıntılar çektiklerini vurgulayan Akşamoğlu, kamu bütçesi açısından küçük ama firmalar için büyük olan bu paralar tahsil edilmediğinde zincirleme iflasların ortaya çıktığını kaydediyor.

Editör: TE Bilisim