Osmanlı’nın Kürtleştirdiği  Türkler! Osmanlı’nın Kürtleştirdiği Türkler!
"Amerika'nın özellikle de Kuzey Amerika'nın modern tarihi, 1600'lü yıllardan sonra Kıta'ya taşınan Avrupalı göçmenlerle birlikte şekillenmiştir.

Özellikle de Büyük Britanya Krallığı'nın, Amerika Kıtası'na yönelik göçmen politikasından ve aynı şekilde Anavatan'dan( İngiltere) yönetilen koloniler inşâ etme siyasetiyle başlar.

Kökeni 16.yüzyıla kadar uzanan göçün birçok nedeni vardı:
16.yüzyıldan itibaren Avrupa'yı kasıp kavuran mezhep savaşları;
Ekonomik krizler ve  yoksulluk dalgası;
Siyasî ve dinî baskılardan kurtuluş arayışları;
Ve tabii ki maceraperestlerin hayatlarını anlamlı kılma arzusu.

Amerika'ya önce İspanyollar, sonra Portekizliler ve Hollandalılar, en sonunda da Fransız, Alman ve Büyük Britanyalılar göç etmişti.

Yerleşik ve düzenli toplulukların inşâ edilmesi, esas olarak 1607 yılında, Büyük Britanya Krallığının Virginia toprakları üzerinde kurulmasına izin verdiği tek bir koloniyle başlamıştır.

İlk Virginia valisi 1611 yılında atanmış ve hemen ardından da plântasyonlarda çalıştırılmak üzere ilk "zenci köleler" getirilmeye başlanmıştı.

Amerika Kıtası, sadece altın ve gümüş rezervleriyle değil, verimli toprakları nedeniyle de cazip bir coğrafyaydı.

Büyük Britanya Hükümeti, 1640-49 devriminden, yani burjuva sınıfının iktidarı ele geçirmesinden sonra, Amerika Kıtası'nda bilinçli bir göç politikasıyla yerleşim yerleri inşâ etmiş, köylülere işleyebilecekleri kadar arazî tahsis etmiş ve anavatanın ekonomik ihtiyacını esas alan bir üretim politikasını teşvik etmişti.

İlk başlarda üretim, tarım ve hayvancılık alanıyla sınırlıydı; çünkü bu yolla hem anavatanın tarım ve hayvancılık ürünlerine olan ihtiyacı karşılanıyor, hem de kolonilerin sanayi alanında güçlenerek bağımsızlaşma eğilimlerinin önüne geçilmiş olunuyordu.

Ancak, bölgeye yerleşenlerin çoğunun göç nedeni, ülkelerindeki baskı,  ve adaletsiz yapıydı.
Dolayısıyla Halk, özgür ve demokratik bir toplumdan yanaydı.

Ülkenin kuzeyinde yer alan koloniler, büyük kentler inşâ etmiş ve endüstrileşme hattından ilerleyerek, kapitalistleşme yolunda devasâ adımlar atmışlardı.
Güneydeki koloniler ise, tarım üretiminde yoğunlaşmışlardı.

Kuzeyli koloniler, endüstri alanında geliştikçe Anavatan'a (Büyük Britanya) ciddi bir rakip olmaya başlamışlardı, bunun ilk belirtisiyse, erken ulusal bilinçti.
Bu nedenle de, bu kolonilerde yaşayan yurttaşlar, daha dik başlı ve gelişkin bir benliğe sahiplerdi.

Sık sık Anavatanla sorun yaşıyorlardı.Anavatana ihraç ettikleri endüstri ürünlerine uygulanan yüksek ve keyfî vergilerle boğuşuyorlardı.

Kuzeyli nüfus, varlıklı ve gelişmiş olmaları nedeniyle, Aydınlanma düşüncesine daha yatkındı. Bu açıdan, despotik yönetim tarzına, baskı ve sömürü ilişkisine, kölelik sistemine, dinci gericiliğin doğal bir yansıması olan bâtıl inanca karşı hazırlıklıydılar.

Onlar, Amerika'daki ekonomik ve toplumsal başarıya denk düşen siyasî bir kurumlaşma istiyor ve bunu da, özgürlükçü bir yönetimle gerçekleştirmeyi amaçlıyorlardı.

Öte yandan, kolonilerin ulusal bilinçlerini etkileyen önemli bir faktör de, yüzelli yıllık süreçte kaydedilen kültürel farklılaşmaydı.
Toplumsal ve insanî ilişkiler de göreli olarak rahat, gevşek ve eşitti.

Büyük, uçsuz bucaksız bir coğrafya, doğal kaynakların bolluğu, yaşam anlayışını da daha özgürlükçü, daha başına buyruk, daha yaratıcı ve daha girişimci bir ruhla şekillendiriyordu.

Büyük Britanya ile koloniler arasındaki sorunların kaynağı sadece ekonomik değil, ciddi siyasî sorunlar da vardı.
Büyük Britanya, 7 yıl süren Fransa savaşından galip çıkmış olmasına rağmen, ekonomik açıdan bir yıkımla karşı karşıya kalmıştı.
Parlamento'nun kabul ettiği bazı yasa ve kararnamelerin, Amerika'daki kolonilere zorla dayatılması, Anavatan'la ilişkileri kopma noktasına getirmişti.

Bazı ekonomik sınırlamalar, kolonilerin genişleme ve büyüme girişimlerini engellemeler, damga vergisi gibi yeni uygulamalar ve en sonunda da yerel meclislerin yasama haklarının ellerinden alınmak istenmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu.

1764 yılında Massachusetts'de başlayan direniş, hızla bütün kolonilere yayılmış ve ardından daha geniş bir örgütlenmeye gidilmiş ve bazı kolonilerde mücadele,  İŞBİRLİĞİ KOMİTESİ adı altında toplanmıştır.

Büyük Britanya ile koloniler arasındaki  siyasal, sosyal ve ekonomik ilişkileri bütünüyle koparan sürecin fitili böylece ateşlenmişti.

1774 yılında ise, bütün kolonileri kapsayan bir kongre toplanmış ve Britanya baskısına karşı, bütünlüklü bir direniş gösterme kararı alınmıştı.

1776 yılında ise 13 koloninin oluşturduğu Kongre, aralarında Thomas Jefferson'ın da bulunduğu bir Bildirge Komitesi'nin oluşturulmasına karar vermişti.

Kongre, uzun bir tartışmanın ardından BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ'Nİ karar altına alarak, ilân etmiştir.

1760 yılında, İngiltere Kralı 3.George'a karşı kaleme aldığı radikal manifestosuyla ünlenen Thomas Jefferson, Bağımsızlık Bildirgesi'ni de kaleme alıyor ve şöyle diyordu:

"İNSANLAR EŞİT YARATILMIŞLARDIR, BELİRLİ BAZI VAZGEÇİLEMEZ HAKLARLA DONATILMIŞLARDIR; BU HAKLARA, YAŞAM, ÖZGÜRLÜK VE MUTLULUĞA ERİŞME HAKLARI DA DAHİLDİR."

Jefferson, Devletin kuruluş ilkesine, halkın temelden örgütlenmesini ve gerektiğinde iktidara direnme ve onu alaşağı etme hakkını da ekler.

Böylece, Devlet ve yönetim erkinin yozlaşıp, halka yabancı bir unsur hâline gelmesinin önüne geçmeye çalışmıştır.

BU ANLAYIŞ TARİHTE İLK KEZ SOMUT BİR DEVLETİN KURULUŞ FELSEFESİNDE YER ALMAKTADIR."
(ALINTI)

(NOT: Görüldüğü üzere, 1776 yılında sağlam ve güçlü bir  felsefe ve demokratik ilkelerle  temeli atılan  BİRLEŞİK DEVLETLER ve  DEMOKRASİSİ, 6 OCAK 2021 YILINDA YAŞADIĞI KALKIŞMADAN, GÜÇLÜ VE BAĞIMSIZ DEMOKRATİK KURUMLARI VE YAPILARI  SAYESİNDE BAŞARIYLA  ÇIKABİLMİŞTİR.)

GÜNCEL VE GÜNDEMDEKİ KONU OLMASI NEDENİYLE, AMERİKAN TARİHİNİ KISA DA OLSA HATIRLATMAK İSTEDİM...

SAYGILARIMLA ARZ EDERİM...⚘

Reyhan DEMİREL

Editör: TE Bilisim