Özgür Özel’in ziyareti ve düşündürdükleri! Özgür Özel’in ziyareti ve düşündürdükleri!
"Ali Rıza Paşa kabinesinin henüz istifa ettiği sıralarda idi(Mart 1920). Bir sabah Mustafa Kemal beni Ankara Ziraat mektebindeki evine acele olarak çağırdı. Canı çok sıkkın olduğu belliydi. Kapıdan girer girmez bana emrini verdi:

" Git Padişahı telgraf başına çağır...!
Ve kendisine uygun bir dille anlat. Damat Ferit Paşa'nın yeniden iş başına getirilmesini, millet kesinlikle istemiyor. Ortada dönen söylentiler hemen yalanlanarak bizi tatmin edecek bir açıklama yapsın!"

Düşünün ki, hiçbir resmi vazifesi bulunmadığı halde, Padişaha uşağı gibi emretmesini, hayretle karşılayacak çok insan bulunur. Fakat, ben onu az zamanda tam anladığım için:
" Padişahı telgraf başına çağır" emrini vermesinde hiçbir olağanüstülük bulmamıştım.
Şehit Mahmut Beyle Genelkurmay Başkanı vekili Halis beyi yanıma alarak, doğruca telgrafhaneye koştum. 
Makine başındaki askere, hemen Sarayı bulmasını söyledim. Birkaç dakika sonra saray karşımızdaydı:
--Burası Ankara.... Padişahımızı istiyoruz.! Dedim.
Cevap epeyce gecikti. Nihayet kısa bir beklemeden sonra bildirdiler.
---Başkatip karşınızdadır, buyurun konuşunuz!
---Hayır, dedim. Başkatiple konuşmaya yetkili değilim. Bizzat Şevketmeab Padişah efendimizi..... Telgraf başına çağırınız!
--Bir müddet sonra yine ses kesildi. Bu sefer, bizimle konuşmak isteyen Başyaverdi.
Ona da aynı cevabı verdim:
-- Başyaverle de konuşmaya yetkili değilim. Padişahı makine başına çağırınız.!

Bilmem ne kadar zaman bekledikten sonra, telin öteki ucunda  "Padişah Hazretlerinin hazır olduğu" cevabı geldi.

Şimdi bizzat Vahdettin soruyordu:
--Ne istiyorsunuz.?
--Askere hemen şu sözleri dikte ettirdim:
--Zat-ı Şahanelerinden kulları halk istirham ediyorlar. Ali Rıza Paşa'nın istifa etmesi üzerine  burada dolaşan bazı söylentiler, kamuoyunu  galeyana getirmiştir. Bu söylentileri yalanlayıp, Damat Ferit Paşa'nın bir daha Sadaret mevkiine  getirilmeyeceğine dair teminat vermenizi istiyorlar.
Maruzatımız bundan ibarettir.

Vahdettin'in telgrafla verdiği cevap, oldukça küstahçaydı.
--Kanuni esasinin bahşettiği yetkiye göre kabine reisini tayin etmek hukuken Zatı Şahanem yetkisindedir.
Kabine reisi de kendi arkadaşlarını tesbit eder, listesini hazırlar.  Mebusan Meclisi de görevini yapar. 
Bu meclisi ali varken, kabinenin şu veya bu kişi tarafından teşkil edilmesine, millet efradından hiç kimsenin itiraz  ve mütalaa beyanına yetkisi olamaz....
Keyfiyetin halka tebliğine...

Vahdettin, taleplerimize sadece itiraz etmekle kalmıyor, bize anayasa dersi veriyordu.

Bu küstahlığı cevapsız bırakmamıza imkan yoktu.
Vahdettin'e durumu şu yolda bildirdik:
--Ahali kulları, tarif edilmez bir galeyan halindedir. Maazallah, büyük bir karışıklık çıkmasından korkulur.
Biraz sonra tekrar makine başına geçtik:
---Efendimiz, halkla yaptığımız temasın neticesini arz ediyoruz. Ahali kulları şu cevabı veriyorlar:
--Kabine reisi tayin etmek, Zat-ı Şahanemizindir. Bunun efendimizin mukaddes hukuk  hükümranlıklarından olduğunu biliriz...
Yalnız, kendileri de hatırda bulundururlar mı ki, Padişah hal etmek, (görevden uzaklaştırmak) hakkı da bizimdir.
Ve ilave ettim:
--Eğer, başkaca bir iradeleri olursa, onu da halka tebliğ edelim, cevabı verdim.

Padişah bunu duyunca, etekleri tutuştu ve yelkenleri indirerek şu cevabı verdi:
--Ahaliye tarafımdan selamla birlikte tebliğ ediniz. Yarın sabah erkenden Meclisi Mebusan Celalettin Arif Beyi çağırarak görüşeceğim. Milletin arzusuna muvafık bir hükumeti iş başına getirilecektir. Bundan dolayı müsterih olsunlar.

Biz Padişahla böyle muhabere ederken, diğer hatlardan sürekli Ankara'ya soruyorlardı. 
--Vali nerede?.. İsyan eden halk çok mu?
--Makine başındakiler, bizden aldıkları talimat üzerine onları büsbütün meraklandıracak cevaplar veriyorlardı.
---Sayılmaz ki.. On bin, kırk bin.. Belki de yüz bin kişi.
---içlerinde asker de varmı?..
--Elbette olmazmı? Bütün birlikler, kumandanlarıyla beraber geldiler. Mustafa Kemal Paşa'nın işaretini bekliyorlar...

Vazifemizi yapıp Mustafa Kemal'in yanına döndük.
Bizi telaşla bekliyordu. Kapıdan girince derhal sordu:
"Ne yaptınız? Padişahı makine başına getirttiniz mi?" 
--yaşananları anlattım, çok mutlu oldu.
Mustafa Kemal bir kez daha hiç yetkisi olmamasına rağmen, milletinin kurtuluşu yönünde aldığı her kararın arkasında durup, hain Damat Ferit Paşa'nın tekrar Sadrazam olmasını, Padişahı bizzat Telgraf başına getirterek engellemiştir. "

YAHYA GALİP (1874- 1942)
1919 yılı Ankara valisi olan Atatürk'ün mücadele arkadaşı Yayha Galip'in anılarından 
Araştırmacı, gazeteci yazar 
NİYAZİ AHMET BANOĞLU (1913-1992)
Bize aktarıyor.

KENAN ÖZEK

Editör: TE Bilisim