En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz
Belli kesimlerin Vahîdettin'de ısrar etmelerini hakikaten anlamıyorum. Bir dönemin kapanmasının önüne geçilemeyeceğini, o günlerin şartları incelendiğinde çok açık görülür.

Osmanlı+Padişah+Hilâfet denklemini kuranlar, zarurî vaziyeti hiçbir surette hesaba katmıyorlar.

Sanıyorlar ki, Mustafa Kemal, Osmanlı+Padişah+Hilâfet denklemini korumak için Anadolu'ya geçti. Başta böyle düşünmek mümkün. Ama, zamanımızda "Siyasî İslâmcı, padişahçı, Osmanlıcı" kesimin pek sevdiği ifadeyle söylersek "dış güçler" öyle hayalî değil, içerideydi. İtilaf Devletleri'yle kol kolaydılar.

Vahîdettin Dolmabahçe Sarayı'nde mukîm... Sözüm ona Padişah, sözüm ona Halife... Dolmabahçe'nin rıhtımında ise İtilaf devletlerinin savaş gemileri dizi dizi... İçlerinde dört de Yunan gemisi var. Vahîdettin kendisiyle görüşmeye gelen Meclis-i Mebusan'dan Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşlarına, dediğim gibi, gemileri gösteriyor, bir Millî Mücadele verilemeyeceğini ihsas ediyor.

Padişah orada otururken, Millî hassasiyet taşıyan yurttan ayrılmamış/kaçmamış İttihatçı askerler, içlerinde Ziya Gökalp'ten başka Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Cahit Yalçın'ın da olduğu fikir adamları, yazarlar önce Bekirağa Bölüğü'na hapsedilmişler, sonra Malta'ya sürmüşlerdi. Darağacına bile çekilebilirlerdi. Nitekim Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in Ermeni tehcirinden mesul tutularak Beyazıt Meydanı'nda darağacına çıkarılmasını Bekirağa mevkuflarına da seyrettirmişlerdir. Ağaoğlu'nun anlattığı idam sahnesi çok acıklıdır.

Dün bahsettim, Samsun ve çevresi hareketli. Eğer bunlara Ermenici çeteler de karışsaydı, nice olurdu hâlimiz?!

Millî Mücadele verenlere karşı 30'dan fazla "Hilafet" destekli isyan çıkıyor. Bu isyanlara, Sevr'i hayata geçirmek, Türk'e ya Anadolu'da mezar kazmak ya da geldiğiniz bozkırlara, hadi yürüyün bakalım, oraya kadar takatiniz kalırsa demek isteyen "dış güçler"in destek vermediğini kimse söyleyemez.

Vahîdettin'in, Millî Mücadele'ye karşı oluşu bir tarafa, daha Mondros Mütarekesi'ne gidilirken ortaya koyduğu tavır düşündürücü:

Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlarla beraber Osmanlı da feci bir hezimete uğradı.

İngiliz Akdeniz Filosu Başkomutanı Koramiral Arthur Gough Calthorpe, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'ya 22 Ekim 1918'de bir yazı gönderiyor. Gelin mütareke şartlarını görüşelim, diyor.

Vahîdettin, Mondros'a gidecek olan heyete kayınbiraderi Damat Ferit Paşa'nın başkanlık etmesini istiyor. Ferit Paşa malûm zat. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Padişah'ın bu isteğine direniyor. Kabinesinden Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf'u heyet başkanı olarak gönderiyor. Padişah bu harekete bayağı bozuluyor. Sonra "Halifelik, Sultanlık ve Osmanlı hanedanının haklarının tamamıyla teminat altına alınmasını" istiyor.

Ahmet İzzet Paşa'ya göre, Padişah'ın kabul edilmesini istediği şartlar mütarekeyle (silah bırakmayla) ilgili değildi. Padişah, kendi tahtının derdine düşmüştü. Küçücük bir yer de olsa "idarî" olarak kendisi ve Osmanlı hanedanı başta olmalıydı.

M. Kemal'e karşı çıkan çıksın. Fikrini tenkit eden etsin. Türkiye'ye getirdiği noktayı beğenmeyen beğenmesin ama Vahîdettin ağıtı da dökmesin, Osmanlı intikamı peşinde koşmasın.

Başta yazdım. Tarihin akışının önüne geçemezsiniz.

Arslan Tekin

Editör: TE Bilisim