Yeni Anayasa devleti yıkmaksa ne yapmalı? Yeni Anayasa devleti yıkmaksa ne yapmalı?
Milletimizin Dinine, inancına, vatanına, milliyetine, rejimine ve çocuklarına tecavüz edebilmek için örgütlenmiş soyguncu, sahte tarikat ve cemaatlerin ülkeyi ele geçirdiği bugünlerde, gerçek bir din ve ilim adamını birkez daha halkımıza anlatmak isterim.
1878 yılında Elmalı'da dünyaya gelen Muhammed Hamdi Yazır, 13 yaşına kadar ilk tahsil hayatını ve Rüştiye egitimini Elmalı'da tamamlamıştır.
Elmalı'nın değerli hocalarından ilmi terbiye ve manevi donanım dersleriyle birlikte, Arapça ve Fıkıh dersleri almıştır.
15 yaşına gelince dayısı Mustafa efendi ile birlikte, dönemin ilim merkezi olan İstanbul’a gelir.
İstanbul’da küçük Ayasofya medresesine yerleşir. Tetkikat-ı Şer’iye meclisi reisi Kayserili Müderris Mahmut Hamdi Efendi'den eğitim almaya başlar. Ayrıca Hüsn-ü Hat derslerine devam eder. Hat alanında birçok değerli esere imza atar.
Yazır'ın ailesi tamamen ilmiyeye mensuptur.
Babası Numan Efendi alimdir. Küçük yaşta Burdur'un Gölhisar ilçesine bağlı Yazır köyünden gelip Elmalı'ya yerleşmiştir.
Numan efendi eğitimini Aydın medreselerinde tamamlamış Elmalı'ya gelince Şeriye mahkemesi başkatibi olmuştur.
Annesi Fatma hanım ise, Elmalı hocalarından Sarılar’lı Mehmet Efendinin kızıdır.
Hamdi Yazır, hem ileri görüşlü, ilim irfan sahibi bir ana babaya sahiptir. Aynı zamanda kişilik olarak ta üstün analiz yeteneğine sahip çok zeki bir insandır.
Eğitim süreçlerini hep birincilikle bitirmiştir.
Bir taraftan da edebiyat, felsefe ve musiki eğitimi almaktadır.
Arapçası ve Farsça bilgisi sınıf düzeyinin çok üzerindedir.
Doğu ve Batı kültürünü bizzat kaynaklarından öğrenebilmek için Fransızca öğrenmiş, Fransızca eserleri tercüme yapabilecek seviyeye ulaşmıştır.
İslam hukukunu Fransız medeni kanunu ile mukayese imkanı bulmuştur.
Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır.
Musiki kabiliyeti de üstün seviyededir.
Hamdi Yazır, iyi bir felsefecidir. Düşünmeye ve doğru fikirler üretmeye çok önem vermektedir.
İnanışta, aklın ve bilimin rolünü çok önemsemektedir. 
Kur'an ayetlerini yorumlarken, çağının bilgi, hukuk ve felsefi düşüncelerine de hakim olarak, insanın, gerçekliğin tamamını kavrayarak düşünmesi gerektiğine inanır.
Ders hocalığı ve hukuk fakültesini eş zamanlı yürüterek, 1906 yılında Beyazıt ders hocalığını ve ardından 1907 yılında Hukuk fakültesini birincilikle bitirerek, bir altın madalya ve beratla ödüllendirilmiştir.
Yazır'a göre; insanlığın bekası medeniyetle, medeniyetin ayakta durması ise adaletle mümkün olur. Adalet de, önce kanunun varlığı, sonra da kanunun adaletli uygulanması ile sağlanır.
Hamdi Yazır, Tarih ve dil şuuruna sahiptir.
Eserlerinde sade bir Türkçe kullanmaya özen göstermiştir.
Hafızası ve dimağı çok kuvvetlidir. Önceden hiç bilmediği Fransızca dilini 6 aydan kısa bir sürede, tercüme yapabilecek düzeyde öğrenmesi şaşırtıcıdır.
Tüm zamanını sadece din eğitimiyle geçirmek yerine, biyoloji, tıp, fizik, kimya, matematik, hukuk en fazla da felsefe okuyarak geçirmiştir.
İnsanların kalktığı saatler, onun yattığı saatler olurdu.
Hukuk fakültesinde İslam hukuku ve mülkiye mektebinde mantık dersleri okuttu. Ders verdi.
Aynı zamanda nitelikli bir edip, gazeteci ve yazardı. Birçok dergi ve gazetede yazılar yazdı.
Hamdi Yazır, meşrutiyet idaresini hararetle savunmuş, ittihat ve terakki cemiyetine üye olmuştu.
Meşrutiyetin ilanından sonra daha 30 yaşındayken Antalya milletvekilliğine seçilmiştir.
1908 yılında Meclisi Mebusan'a girmiştir.
Birinci dünya savaşından sonra da, Damat Ferit Paşa'nın çok ısrarlı teklifleri üzerine, 6 ay 14 gün kadar Vakıflar Bakanlığı yapmıştır.
Bu görevdeyken, ikinci rütbeden Osmanlı nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Bu arada ilmi rütbesi de, Süleymaniye Medresesi Müderrisliğine yükseltilmiştir.
Atatürk önderliğindeki Milli mücadeleyi desteklemiş, kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra, pek çok eski din adamı, -cezalandırılacakları endişesiyle, ülkeyi terk ederken- Hamdi Yazır, savunmasıyla Atatürk'ün dikkatini çekmiştir. Samimi, çok kararlı geniş dini bilgisi ve çok yönlü genel kültürü ve vatanseverliği Atatürk'ü hayran bırakmıştır.
İşte Mustafa Kemal Atatürk, bu kadar donanımlı, çok yönlü alim birisine Kuran'ı tercüme yetkisi vermiştir.
Muhammet Hamdi Yazır, tefsir çalışmasını 12 yıllık çalışmasıyla tamamlamıştır.
Arapçaya tam hakimiyeti ve dürüstlüğüyle, öyle bir tefsir yapmıştır ki, düşmanları bile bugüne kadar bir hata bulamamıştır.
Mehmet Akif Ersoy'un vazgeçmesi üzerine, Meal kısmının yazılması işini de sabır ve sebatla üstlenmiş, 1938 yılının yaz aylarında tamamlayıp teslim etmiştir.
Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır, herkesin sandığı gibi sıradan bir din adamı değildir.
O, çok büyük bir düşünür, din alimi, tefsirci, felsefeci, eğitimci, fikir adamı, hukukçu, hattat, sanatkar, gazeteci, yazar, edebiyatçı, şair, tarihçi, araştırmacı, çevirmen, vakıf uzmanı olarak müstesna bir kişiliktir.
Kuran'ı Kerim'i ve gerçek İslam anlayışını ancak böyle biri, milletine doğru anlatabilirdi.
İşte Atatürk ona görev verdi. Müslümanlar, Allah'ın ne istediğini, Hz. Muhammed'in ne dediğini aracısız öğrensinler istemişti.
Ama son yıllarda Din yine siyasetçiler eliyle, sahtekar, vatan haini, sapık aracıların eline geçti. 
Hamdi Yazır 1942 yılında İstanbul'da vefat etmiştir.

KENAN ÖZEK

Editör: TE Bilisim