Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına

İslam dünyası uzayan bir Ortaçağ'ın içinden geçiyor.
Bin yıla yayılan uzun, acılı ve kanlı bir çağ bu.

İmam Gazali'nin (1058-1111) Bağdat Nizamiye Medresesi Müderrisliğini terk edip, Mekke'de iman tazeledikten sonra İslam'da içtihat kapısını kapatmasıyla başlayan karanlık bir bin yıl.

İmam Gazali'nin ünlü risalesi "Tehafüt'ül Felasife" yani "FelsefeninTutarsızlığı"nı 
yazarak başlattığı tutuculuk çağı.

Kutsal kitaplar dışında hiçbir eser insanlık tarihinde bu kadar etkili olmamış ve trajik sonuçlar yaratmamıştır.
İslam dünyasının yükselişini sonlandıran, bilimin ve felsefenin kâfirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi.

Aklın değil "naklin" esas alındığı yıllar. Doğu dünyasının ilk siyaset bilimi kitabı olan "Siyasetname"nin yazarı ünlü Selçuklu Vezir-i azamı Nizamül Mülk'ün saraya davet ederek Sultan Sencer'e danışman yaptığı Gazali, ümmeti; soru soran, eleştiren, itiraz eden bir kütle değil, itaat eden ve teslim olan bir topluluk olarak tanımlıyor.

Gazali sadece günümüze kadar gelen egemen Sünni teolojisini kurmuyor, Şia öğretisi üzerinde de etkili oluyor. İçtihat (yorum, yeni kural koyma) kapısını kapatarak dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önünü kesiyor.
Onu donduruyor ve böylece İslam dinini insanlığın tarihsel yürüyüşünün önünde gerici bir engele dönüştürüyor.

İbni Sina'yı, Farabi'yi kafirlikle suçluyor. İmam Gazali'nin öğretisi, bugünün geri ve Batı'nın kölesi olan İslam dünyasını yaratan anlayıştır.

İmam Gazali'ye en büyük itiraz yine İslam dünyasından Hanefi-Sünni öğretisinin içinden gelmiştir.

Doğunun en büyük âlimlerinden, felsefeci ve yorumcu İbni Rüşd (1126-1198), Gazali'yi Endülüs'ten eleştiriyor ve onun görüşlerini mahkûm ediyor.
Aynı zamanda Kurtuba Kadısı olan ve Endülüs Sultanı Yusuf'a danışmanlık yapan İbni Rüşd, bilimin ve felsefenin kâfirlik olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı görüşünü savunuyor. 

Çünkü diyor İbni Rüşd; "İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenektir ve bu nedenle akla uygun olan, nakle (kutsal söz, vahiy) aykırı olamaz."

İbni Rüşd, Kurtuba'da Gazali'yi eleştiren ünlü reddiyesini yazıyor; 'Tehafüt'ül Tehafül' yani "Tutarsızlığın Tutarsızlığı" 
İbni Rüşd felsefenin ve felsefecilerin gerçeğin bilgisine ulaşmanın yolunu açtığını, tutarsızlığın buna karşı çıkmak olduğunu söylüyor. 
İslam tarihinin en önemli ve en büyük polemiklerinden biridir. 
İbni Rüşd bu tartışmayı entelektüel ve felsefi düzeyde kazanıyor ama siyasal planda kaybediyor. 

Çünkü İslam dünyasının sultanları, padişahları, halifeleri, siyasî otoriteye (ulul emr'e)  kayıtsız şartsız itaat ve teslimiyeti savunan Gazali'yi destekliyorlar. İbni Rüşd ise unutulmaya terk ediliyor.

Antik Çağ Grek bilimi ve felsefesi uzmanı olan, Aristo'dan Platon'a kadar çok sayıda felsefe ve bilim insanının eserlerine yorumlar yazan, onlara şerhler düşen İbni Rüşd'ün kitapları Latinceye çevriliyor.
Batı, unuttuğu Antik Çağın bilim insanlarını ve felsefecilerini, yeniden İbni Rüşd'ün eserlerinden öğreniyor. Bu eserler Arapça'dan Latinceye çevriliyor ve Batı'da Rönesans'ı başlatıyor.

Batı İbni Rüşd'ün, Doğu ise İmam Gazali'nin yolundan gidiyor.

Sonuç ortadadır:
İbni Rüşd, o uzun Ortaçağ'ını yaşayan Doğu'da, 21. Yüzyılda bile Taliban ve Suudi rejimlerini yaratan İslam dünyasında sadece bir yerde, Türkiye'de kazanıyor.
Bu topraklarda gerçekleşen 1908 Jöntürk ve 1923 Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel ve felsefi anlamı budur.

İmam Gazali'nin izleyicileri yaklaşık yüzyıldır, son çözümlemede birer burjuva aydınlanma hamlesi olan ve insanlık tarihinin en ilerici kazanımları hanesine yazılan devrimleri boğmaya çalışıyor.
Bugünkü siyasal kavgaların temelinde bu bin yıllık kavga yatıyor.

Yürüyen ve hâlâ bizi teslim alan kavga, bu topraklarda tam bin yıldır devam eden insan soyunun ve aklının özgürleşmesi mücadelesidir.
Siyasal İslâm gericiliği ve saray düzeni, İslam'ın asırlar süren Ortaçağı içinde sadece bir sonuçtur. 

Elbette tarihin akışına, insan doğasına, akla ve bilime karşı savaşanların uzun vadede kazanması imkânsızdır. Ancak bilinmelidir ki, gericilik geçici de olsa (kısa vadede) amaçlarına ulaşabilir.
Toplumu bir önceki çağın değerlerine yeniden iade edebilir. Pakistan ve Mısır'ın acıklı serüvenleri bu olasılığı bütün boyutlarıyla gözler önüne seriyor.

İşte bu nedenle, Türkiye'de İmam Gazali'nin bir kez daha kazanmasına izin vermemek gerekiyor.

 Sadık Müfit Bilge 

Editör: TE Bilisim