Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına Yüce Türk milleti ve asil çocuklarına
Yaşlı bir amca ile abdestimizi aldık. Benden önce merdivenleri çıkarak cami girişine doğru yöneldi. Az sonra ben de çıktım. Tam camiye yöneldim, baktım amca geri dönüyor. Yabancı bir semtte olduğum için caminin girişinin farklı bir yerden olabileceğinin de hesabını yaparak; "Hayırdır amca niçin geri döndünüz" diyerek gayri ihtiyarı sordum. "Daha önce burada oturarak namaz kılıyordum. Sabit oturaklar vardı, kaldırılmış. Ben de eve gidiyorum" dedi. Doğal olarak çok üzüldüm, öfkelendim.

Örke ile kendimi imamın odasında buldum. Ezan okumak üzereydi ki yakaladım "Hocam sizler gibi bir çok din adamının da dahil olduğu bir çok insan 28 şubat sürecine atıf yaparak sürekli dini kısıtlamalar, baskılardan bahisle, toplumu tahrik ederek, bundan nemalanan bir partiyi güçlü bir şekilde iktidara taşıdınız. Oysa ki o baskılar veya takipler sadece siyasal İslamcılara karşıydı, kesinlikle caminin içindeki insanlara karşı değildi. Bugünkü iktidar ne yapmış durumda. 28 Şubatçılar bile bu kadar insafsız değildiler. Az önce örneğine şahid olduğum üzere; abdest alıp, camiye girmiş o insan; hükumetin bilgisi, Diyanet İşlerinin talimattı ile alınan son ucube karar ile resmen camiden kovulmuş oldu. Şimdi bu hal, o amca için zül değil de nedir. Bunun başörtülüler kamusal alana giremez mantığı ile camide tabure dışında, sabit oturakta namaz kılınamaz mantığı arkasında ne gibi fark var" deyince imam "Bizi çok kötü yerden vurdun kardeşim" diyerek tebessüm etti.

Bu sıkıntının sorumlusu elbette imam değil di. "Bize talimat geldi, sabit oturakları kaldırdık" dedi. Kendisine son cümlem "Hocam bu uygulamanın akıl dini İslam ve onun gereği iman ile hiç bir ilgisi, alakası yoktur. Bunlar safsata şeyler. Lütfen siz kendi inisiyatifinizi kullanarak insanların imanlarının kuvvetlenmesine vesile olacak dini bilgileri telkin edin" demek oldu.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, rahmetli Yaşar Nuri Öztürk ne demişti; "Bu milletin başını namazı ile belaya soktular"

Rahmetli hocamız vefat etmiş olsa da; o önemli tesbiti yapmasına neden olanlar bugün yine milletin başını namazı ile belâya sokmaya ısrarla devam ediyorlar.

Diyanet veya Din İşleri Yüksek Kurulu islâm ile ilgili iman-ı işleri bırakıp şeytani işlerle, şekil ve şemal ile ilgileniyorlar. Neymiş efendim "Bundan böyle camilerde engelli camaat, sabit oturaklarda değil seyyar taburelerde, cemaatin arasında namazlarını kılacaklar"mış

Gerekçe ne; sabit oturaklar kilisedeki oturma düzenine benziyormuş. Böyle düşünen, hüküm veren zeka İslam'ın ilk dönemlerindeki insan aklına benziyor. Gençler camilerden uzaklaşıp ateizmin, deizmin kucağına savruldular. Onlar bir şekilde halledildi sıra şimdi yaşlı, hasta, engelli cemaate mi geldi.

"Camilerde cemaat kalmadı, artık imamlara maaş ödemeyelim" sürecine mi gidilmek isteniyor diyesim geliyor.

Bakın, ciddi olarak söylüyorum ki; bu yapılmak istenen "Ilımlı Islâm" safsatasının güncellenmiş stratejisidir.

Her şeyden önce insanların engelli durumları çok farklı nedenlere dayanabiliyor. Zaten camiye giden her engelli insan kendi haline uygun vaziyeti alarak, ibadete hazır şekilde konumunu belirleyip, bekliyor. Şimdi bir anlamda her engelliye; "Camiye giderken elinizde taburenizi de götürün veya acele edin, gidin önceden taburenizi kapın" deniyor.

Bu selefi mantalite ile engelli cemaat üzerinden, imam Maturidi'nin akla dayanan İslâm anlayışına meydan okuyan "İlle de taburede namaz kılma" düzenlemesini yine engelli birisi olarak tanımadığımı buradan ilan ediyorum. Tabure ile cemaat arasında yer almayacağım. Yine her zaman olduğu gibi caminin en geri planının uygun bir yerinde ama kesinlikle tabureye oturmadan kendim belirleyip, kendim uygun gördüğüm vaziyette ibadetimi yapacağım. Hodri meydan; yiyorsa kolumdan tutup camiden atın beni.

Oldu olacak her caminin girişine "Engelliler giremez" densin, böylece camilerde istedikleri düzeni sağlamış olurlar.

Mehmet Soral

Editör: TE Bilisim