Siyasal ve düşünsel bir hesaplaşma! Siyasal ve düşünsel bir hesaplaşma!
Cambaz kelime manası olarak elinde denge unsuru olan uzunca bir sopadan başka bir şey olmadan bir tel üzerinde yürümeye çalışmasından dolayı canıyla oynayan demekti.
Eski zamanlardan bu yana iki direk arasına çekilen bir ip (sonraları tel) üzerinde yürüyerek gösteri yapan cambazlar şenliklerden ve şehzadelerin sünnet törenlerinden bayram yerlerine, mesire yerlerinden şehrin meydanlarına kadar birçok yerde halkın karşısına çıkar, kendilerini nefes bile almadan seyredenleri hayrete düşürürlerken aynı zamanda hayran da bırakırlardı.
Şimdi Türkiye’nin eğlence kültüründe önemli bir yere sahip olan cambaz Rıfat Telgezer’in yaşam hikâyesine kısaca bir göz atalım:
Rıfat Telgezer Cumhuriyet döneminde Adapazarlı Abdullah’tan sonra ipe çıkan ikinci, cambazhane geleneğini başlatan ilk kişiydi (1938).
1913 yılında Adana’da doğan ve gençliğinde jimnastik eğitimi alan Rıfat Telgezer, askerlik sonrası gittiği Ankara’da ip cambazlarından bu işi öğrenerek kariyerine başlıyordu. Daha sonra 1942’de İstanbul’a yerleşerek Sultanahmet meydanında gösteriler yapmaya başladı. Ardından 1946’da Heybeliada’da küçük çapta üstü açık birkaç oturma sıralı bir cambazhane kurdu ve zamanla çok ünlendi.
1950-1970 yılları arasında dönemin gündelik eğlence hayatında çok önem ve ün kazanan gösterilerinden dolayı 1959’da Bakırköy Yenimahalle’de bu sefer 1750 kişilik büyük bir sabit çadırla Türkiye’deki ilk büyük kapalı cambazhaneyi kurdu.
Böylece gösteriler çeşitlendi, kadrolar genişledi. Artık gösteriye gelenler sadece tel üzerinde gösteri yapan cambazı değil tiyatro ve perde oyunlarını, komedyenleri, sihirbazları, dansöz ve şarkıcıları da seyretmeye başladı. İlgi büyüktü, Bakırköy’deki çadır Yeşilköy, Büyükada, Kurtuluş, Bostancı gibi semtlere, buradaki halkın ulaşımına yakın boş parsellere de gitmeye başlamıştı. Soyadını bile mesleğinden alan Rıfat Telgezer’in cambazhanesi kısa sürede birçok ünlü sanatçıyı halkla buluşturmaya başladı.
İzzet Çapa’ya bir röportaj veren Ayşen Gruda; Rıfat Telgezer’in Yeşilköy’deki cambazhane çadırından bahsederken: “… Cambaz diye sirkin küçüğü bir mekân vardı. Dönemin ünlü cambazlarından Rıfat Telgezer geldiğinde yer yerinden oynardı. Hamiyet Yüceses'i, Safiye Ayla'yı ve Zeki Müren'i ilk kez orada izledim…” diyordu.
Ancak bir süre sonra işlerde bir durgunluk ortaya çıktı. İstanbul kalabalıklaşmaya, boş arsalar dolmaya başlayınca çadır artık gezmeye gitmekte zorluk çekiyordu. Üstüne bir de en önemlisi 1968’de TV yayını başlayınca eğlence anlayışı da kökünden değişiyordu. Evet, maalesef kaçınılmaz son 1974’de Uğur Dündar’ın bir TV programında Rıfat Telgezer’in çadırını elleriyle yıkarak bu tarihi sonlandırmasıyla geliyordu.
İbn Haldun’un devletler için söylediği ünlü tanımlaması, insanlar için olduğu kadar kuruluşlar için de geçerliydi: Doğar, gelişir, büyür ve nihayet ölürlerdi.

RIFAT TELGEZER

Editör: TE Bilisim