DEMOKRATİK DEĞİŞİM...KOLAY MI...?

Rubil GÖKDEMİR

Siyasi tarihimizde batılı anlamda, bugün adına "temel hak ve özgürlükler" dediğimiz ve tarihi süreç içinde "otoriter devlet" anlayışını sınırlandırmaya çalışan her siyasi hareketlenmenin, çok da geniş bir toplumsal tabana dayanmadığını maalesef ki biliyoruz.

1908 tarihinde İkinci meşruiyetin ilanıyla birlikte tellalların "hürriyet geldi" çığlıklarını, sokak satıcılarına yeni bir ürün geldi diye zanneden ahalinin refleksi ile bugün adına "demokratik değişim" diye ortaya çıkanların taleplerinin karşılanış veya anlaşılma biçimi arasında benzerlikler bulunduğu ortada. Değişim talebi böyle değerlendirilmiyor olmasa ve derin bir toplumsal karşılığı bulunsaydı, devletçi-bürokratik sistemin emrindeki bir " asliye hukuk hakimin" iki dudağı arasına sıkışması ve hukuki mekanizmaların dipsiz kuyularına düşülmesi mümkün olur muydu? İki hadise arasında geçen 108 yıla rağmen, bırakın ahaliyi "devletlilerin" bile değişim taleplerini algılama biçimi arasında maalesef bir fark olmadığını görüyoruz.

Hürriyet veya demokratik değişim diye ortaya çıkanlar; taleplerin odağına milleti koymak yerine, "siyasi" veya "bürokratik elitler" olarak hiç bir şeyi değiştirmeden, sistemin yeni merkezi olmak ve yöneticisi olmak isteyince, bu kısır motivasyon kaynağından da büyük bir "değişim enerjisinin" ortaya çıkmasının da zaten mümkün olmadığı görülüyor.

Görünürde veya algılandığı üzere MHP'deki parti içi iktidar mücadelesinin ötesinde bir anlam ifade ettiğini düşündüğümüz süreci incelediğimizde, "devlet-fert" ilişkilerinden başlayarak, yeni ve toplumsal karşılığı olan yeni şeyler söylemeden, "bunlar başarısız, biz daha iyi yaparız veya AKP iktidarının hoyratlıklarına karşı ancak böyle rövanş alırız" şeklinde özetlenebilecek gerekçelerin parantezine sıkışmış bir değişim talebinin, geçmiş örneklerden daha köklü ve olumlu bir sonuç vermesi beklenemez.

Yukarıdaki satırları okuyanlardan bazıları lütfen "yılgınlık, çark etme, yön değiştirme" türü ucuz ve erken bir değerlendirme yanılgısına düşmesinler. Sonuna kadar değişimden yanayız. Sonuna kadar bu değişimden; milletin top yekün siyasete el koyması gerektiğini anladığımızı tekrar tekrar vurgulamak isterim. Sadece değişim talebi adı altında yürütülen sürecin içindeki birisi olarak, gözlediklerimi yorumlamaya, sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Öncelikli olarak ifade etmeliyim ki, bu sürecin öncüleri değişim talebinin fikri ve psikolojik alt yapısını "muhtevalı bir bir siyasi proje" halinde maalesef ortaya koyamadılar. Toplam "yüz cümlelik" bir paranteze alınabilecek siyasi söylem ve iddialar ise "falan başbakan" "filan başbakan" sloganlarına ingirgenecek kadar güne ve gündeme dair beyanlardan ibaret kaldı.

Kimse yüzyıldır "cumhuriyet" veya "demokrasi" adı altında oynanan tiyatroda milletin hiç bir zaman rol sahibi olmadığını, bundan sonra siyaseti millete göre yeniden dizayn etmek gerektiğinden bahsetmedi. Zaman zaman "milletin hukuku" nutuklarıyla siyasi başarı elde edenlerin ise kısa zamanda, nasıl olup da sistemin gereği olarak kendi "bürokratik merkezini" oluşturarak, nasıl hızlı bir şekilde "halksız demokrasiye" dönüştükleri sorularına cevap aranmadı. Bu cevaplar ışığında; ey milletim söz de, karar da senindir, bu tiyatroya son ver. Geleceğine sahip çık denilmedi.

Bu sürecin hukuksuz vicdansız yargı duvarlarına çakılmış olmasının sebebini kimse Siyasi Partiler Kanunu ile getirilmiş demokratik olmayan sistemin dizayn yanlışlığında aramadı. Nasıl olur da 34 yıldır değiştirilmeyen bir kanunun cenderesine sıkıştırılmış bir siyasal partiler düzeniyle devam ederiz, "bu milleti bu yolla daha kaç yıl kontrol altında tutacaksınız" diye hiç denilmedi.

Kimse 150 yıllık seçim deneyimlerimizden sonra artık bu millete "reşit ve ehil" olmayan çocuk muamelesi yapılamayacağından bahsetmedi. Kimse bu milletin önü açılırsa, siyasi süreçlere katılımı sağlanırsa, buradan doğacak olan "enerjinin" toplumsal ve ekonomik düzenimizde köklü hamleler yaptırabileceğinden, bu sebeple bu değişime öncülük yapmak istediğinden bahsetmedi. Kimse sormadı, sorgulamadı, sorgulatmadı...

Ey Gümüşhane siyasetçileri! Ey Gümüşhane bürokratları! Ey Kürtün halkı! Ey Gümüşhane siyasetçileri! Ey Gümüşhane bürokratları! Ey Kürtün halkı!

Eski alışkanlıklarla, komitacılık anlayışıyla demokratik bir değişim sürecinin işletilemeyeceğini, planlanamayacağını düşünemedik, tartışamadık. Zor da olsa İnsanı, hukuku ve demokratik değerleri esas alarak inşa edilecek yeni yapılar yerine kolay elde edilecek köhne ve bürokratik yapıların başına geçmek arzusu daha cazip geldi hepimize.

Cumhuriyetin en büyük projesi olan "ferdin" ortaya ve ön plana çıkması gibi bir hedefimiz hiç olmadı. Kitlelerin hızlı, kolay ve gündelik taleplerini seslendirmek daha hoşumuza gitti. Bu düzenin değişmesini sağlayacak ve yeni bir yapıyı köklü bir şekilde ortaya koyabilecek ne sosyal ne de ekonomik tekliflerimiz olmadı.

İnanın ki, kendi gözlemlerime dayalı olarak ortaya koyduğum bir hazırlık dönemi ve buradan çıkacak toplumsal enerjiyi ortaya koyabilse idik, "sistemin gazabı" diye özetleyebileceğim ve "tek hakimin iki dudağı arasına sıkışmış" olan ümid kırıcı bir sonuçla karşılaşmayacaktık.

Kerameti kendinden menkul devletçi reflekslerin ve bürokratik oligarşinin "kağıttan kaplan" olmadığını görmüş olmanın hüznü ve tefekkürüyle, gerçekten tarihi bir değişime öncülük etmek istiyorsak, hiç bir şey olmamış gibi yeniden sormaya, sorgulamaya ve derinlerdeki Türkiye'yi ortaya çıkaracak şekilde hazırlıklarla derhal girişmek zorundayız.

Bu demokratik değişim mücadelesinin ön şartı ise bu mücadelenin kolay olmayacağını peşinen kabul ederek, buna uygun hazırlıklarını yapmış, inanmış, ehil ve samimi kadrolarla yola çıkmaktır.

Bu mücadelenin başarıya ulaşmasından endişe eden Sistemin sahipleri de bu kadar çok korkmasınlar. Bu milleti kendi haline bırakırsak; "ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar" gerekçesiyle özetlenebilecek tecrübesiz bir milletimiz yok. 78 milyonluk bir nüfus zenginliğinden bahsediyorsak, bu milletin enerjisi ve girişimciliğinin önünü hukuksuzlukla kesmesinler yeter...Gölge etmesinler, kimse onlardan el kesesinden verilmiş ihsan istemiyor.

ALLAH BU MİLLETİ ÖNCE KURTARICILARDAN KURTARSIN...

Editör: TE Bilisim