Zaman zaman kişilerin kendilerine maddi ve manevi üstünlük taslamak amacına yönelik olduğu gibi; bazan siyasi ikbal peşinde koşmak, bazan da kendilerince doğru kabul ettikleri sapık düşüncelerle din adına rejimle hesaplaşmak ve Cumhuriyeti kuranlardan intikam almak şeklinde tezahür etmektedir!.
Her ne adı altında olursa olsun, İNDİRİLEN DİN, UYDURULAN DİNE malzeme aracı haline gelmiştir. İnsanları uyarmakla, dinin gerçeklerini açıklamakla mükellef olan diyanet ise çoğu istismarlara sessiz kalmaktadır!...
Alemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan serveri sevgili Peygamberimiz'e uyduklarını ve onu rehber aldıklarını söyleyen günümüz insanlarının sergiledikleri manzara hem bir şecaat hem de içler acısı bir durumdur:
Kur'an-ı Kerim, sözde kutsaldır, el üstündedir fakat; hakikatte Kur'an, hayata uygulanmayan ve dinimizi tek başına temsil etmeyen bir kitap haline gelmiştir. Başvuru kaynağı Kur'an- ın yerini ilmihal kitapları doldurmuştur...İlmihal kitaplarında ise herkesin kendi inandıkları ve dini kendilerine göre yorumladıkları esaslar muteber olmaktadır!..
Kur'an-ı Kerim anlaşılmak için değil, adeta seslendirmek için okunarak, hayatın alanından devre dışı bırakılmıştır.
Tüm ayetler ve sahih hadisler; Kur'an-ı Kerim'in dinin tek kaynağı olduğunu açıklamaktadır. Kur'an ın devre dışı bırakılarak, aracılara teslim edilmesi, teslim edilenlerin düşünce ve hurafelerinin din zannedilmesi de en büyük handikapların başında gelmektedir...
Şeyh, Gavs, Hoca efendi, dini lider, Seyyid, Ulema, şu bu, gibi kişilerin; inanç, duygu ve düşüncelerinin, Kur'an hükümleriymiş gibi algılanması ve dini hükümler yerine koyulması günümüzün en büyük sorunlarının İslam adına çatışmalarının başında gelir.
Kişiler, cemaatler, siyasi partiler hatta tarikatlar bugün vardır, yarın yoktur. Sonsuz var olanın iradesinin ve din sahibinin emir ve yasaklarının, getirdiği dini hükümlerinin; sözcülüğü ve temsilciliğini ele almak isteyenlerin yaptıkları hatalar, günahlar ve dine ters düşen uygulamalarını, yetişen genç dimağlar din adına sorguladıklarında bir zaman sonra büyük bir boşluğa düştüklerini, Allah'a inanıp, dinleri devre dışı bırakan DEİZM akımına sarıldıklarını esefle görmekteyiz...
Bilhassa; yoktan var edici gücün sahibi Allah'a inanıp, İslamiyet'i sorgulayan DEİSTLER'İN, son yıllarda İmam Hatip Liselerinde hızla artmasının vebali elbette sorgulanacaktır...
Din simsarları, din tacirleri, dindar olmadıkları halde DİNCİLİK YAPAN SAHTEKARLARIN, siyaset uğruna dini istismar eden her türlü şarlatanların tahakkümünden yüce değerlerimizi kurtarmalıyız...Eğer İslam'ın tartışmasız üstün değerler sistemi olduğunu insanlara ve bilhassa gençlerimize anlatmak istiyorsak her şeyden önce; bizim İslam'ı temsil ETMEDİĞİMİZİ söylemek zorundayız..
Bu gün İslam denince; akla her türlü entrikalar, problemler, çıkmazlar, çelişkiler, riya, hırsızlık, rüşvet, ahlaksızlık, kul hakkına tasallut, toplumdaki her türlü kokuşmalar ve çürümeler ve daha niceleri geliyorsa; bunun sebebi İSLAMİYET DEĞİL MÜSLÜMANLARDIR!..
Başta müslümanları ve insanları ayağa kaldıracak ruh ilk dönemlerde ki gibi hakim olan KUR'AN RUHUDUR. Kur'an dan ve Peygamberimiz'den (SAV) başka imam da yoktur... Üstün de yoktur... Bu gün Kur'an hükümleri göklere çekilmiş, evlerimizde ve başucumuzda sımsıkı sarmalanmış çantalarda asılı kalmış, dokunulmayan, okunmayan bir din haline sokulmuş İslam'ın; Kur'an-ın verdiği mesajla ve ruhuyla bir ilgisi kalmamıştır...
Peygamberimiz ve dört halife döneminde, Kur'an-ı Kerim dışında dini bir kaynak yoktu. Mezhepler de olmadığı için, müslümanlar mezhebe, şu veya bu imamın açıklamalarına lüzum kalmaksızın doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'e bağlı olarak dini hayatlarını yaşıyorlardı. Şüphesiz yüce kitabımız hayatın nizamına ilişkin her ilişkiyi düzenlemekle birlikte, insanın serbest iradesine bıraktığı konularda ise, sahabeler kendi beğenileri, örf adet ve İslam'a ters olmayan alışkanlıklarına göre hareket ettiklerini sahih kitaplardan öğrenmekteyiz.
Hiç bir kimse; ben Sünniyim, Şafiyim, Hanefiyim, Şiiyim, Caferiyim, Aleviyim ya da şu bu tarikata bağlıyım şeklinde görüş belirtmeden doğrudan Kur'an ahlakına ve Rasullülah sünnetine bağlı olarak yaşantılarını ikame ettirmekteydiler...Hatta Peygamberimiz'in dönemindeki, okur yazar olmayan, en cahil çöl bedevileri bile Kur'an ayetlerinden anlayışlarına göre faydalanarak müslüman oldukları da bilinmektedir.
Böylece hiç bir etiket kullanmadan; akla mantığa uygun ve Cenab'ı Allah'ın uymamızı emrettiği Kur'an hükümlerini inanarak ve yaşayarak dini hayatlarını devam ettirdikleri malumdur..Bunun en önemli sonucu dinimize fatura edilen hurafe ve uydurmalardan dini algılamanın ve yanlış uygulamaların tahakkümünden dinin kurtulmuş olmasıdır...
Şimdi diyecekler ki:
Ama o zaman Peygamberimiz hayattaydı, insanlar bilemedikleri konuları Peygamber'e danışıyorlardı. Dört halife devrinde de, yaşayan sahabeler olduğundan, bilemedikleri şeyleri onlara sorabiliyorlardı. Peygamberimiz olmadığı, Sahabeler yaşamadığı bu devirde, insanlar aralarında ki ihtilafları çözmek için; mezhep, tarikat, İmamlar, Şeyh veya dini önderler olmasa kime soracaklar , diye düşünceler akla gelebilir...
İşte burada, kendilerini en yüksek otorite olarak gören şu veya bu kişilerin her türlü beşeri sıfat olarak hataları ve yanlışlıkları direk olarak İslam'a fatura edilmektedir... Allah dışında ve Peygamberler hariç; yok evliyalar, ermişler, Seyyid ve kutuplar, Gavs ve Şeyh denen kişilerin çok azı hariç günümüzde büyük bir kısmının, kendilerini İNSAN ÜSTÜ VARLIKLAR GİBİ SANKİ YEDEK İLAH statüsüne soktukları bir gerçek
Kendilerince şifa dağıtmaları, söylediklerinin Kur'an hükmü ve Allah'ın emir ve yasaklarıymış gibi kabul görmelerinin acı sonuçları olarak, düşünmeden , okumadan, araştırmadan peşlerinden giden yüz binlerce insanın din adına, BİR PARTİYE, BİR LİDERE şeksiz şüphesiz bağlanarak Bİ'AT ettiklerini de görmekteyiz..
Kendi yollarının şeriat yolu, İslam yolu; bir lidere ya da bir partiye bi'at etmeyenlerin ise İslam dairesi dışında kalan, hatta münafıklar cephesinde olduklarını ileriye sürecek kadar keskin görüş ve inanç içinde oldukları da ayrı bir gerçektir...
Toplumların bölünmesi ve parçalanması, kutuplaşması dinin değerleri üzerinden yapıldığında en tehlikelisi olmaktadır...Maalesef bugün ülkemizde ve hemen hemen tüm İslam ülkelerinde; sahtekar ve riyakar DİNCİLERİN yaşadıkları riyakarlıklara ve yolsuzluklara bulaşmamak için dini bir hayat yaşayacağım diyenlerin bile çok büyük bir kısmı, din sınıfı ve düzenbaz simsarların cenderesine girmekten kendilerini kurtaramamaktadırlar.
Neden?
Nedeni belli:
Mabetler, camiler, Allah'ın ayetleri, Peygamberimizin hadisi şerifleri, din adına ne varsa onlar için kitleleri sömürmenin olmazsa olmazlarıdır.
Şirk, haşa Allah'a ortaklık tanımaktır. Bunu insanlar anlar en cahili bile kabul etmez..Halbuki şirkin gizlisi, belki en tehlikelisi ise; Allah dışında, İslam adına bazı işleri hallederken, o kişilerin rızasına mutlak olarak uymanın zaruri olduğuna kişileri inandırmaktır...Bunun en bariz tezahürü olarak münafıklık ve riyakarlık gelmektedir...Din önderlerinin emirlerine harfiyen uymak, şeyhin her halükarda rızasını gözetmek, Allah'ın emirleriymiş gibi gösterilmektedir...
Bu aşamalardan geçerek beyni hurafelerle yıkanan gurup ya da insanların; devleti ele geçirmek için, darbe teşebbüsünde bulunmaları da, devleti yıkmak adına her çeşit terörist faaliyette bulunmaları kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkmıştır...
Siyaset dinin bir aracı haline gelmiştir. Hedefe varmakta her yol onlar için mübahtır. Allah'ın emir ve yasakları rafa kaldırılmıştır. Yalan, iftira , riya, gizli şirk, kul hakkı yemek, camilerde siyaset yapmak, onlar için birer basamaktır. Kendi algı değerleri içinde karşı gelenler ise dinsizdir!..
Yurtlarda küçük sıbyan çocuklara tacizlerin adı bile; ''...Bir kereden birşey olmaz..'' koyulmuşsa; Kindar olsa da dindardır, anlayışı gelişmişse toplumda kokuşma ve çürüme başlamıştır... Hırsız ama dindardır, yalancı, rüşvetçi, ahlaksız, küfürbaz, kibirli bile olsa bizimdir anlayışı hakim olursa HANGİ DİNİN ANLAYIŞIDIR BU?...Allah tarafından indirilen din mi, yoksa uydurulan din midir bu?!..
Dini anlayışta ki bu bozulma, toplumun her katmanında referans olursa, o toplumların ayakta kalması mümkün değildir...Son yıllarda ataist akımların hızla yayılması, dindarlıktan uzak dinciliğin yaygınlaşması, deizmin artmasının nedenleri ve sonuçları iyi analiz edilemezse, bir salgın hastalık halinde hızla yayılacaktır. Acı sonuçları da hepimizi yakacaktır...
Av. Faruk Ülker / Türk Ocakları Ümraniye Şube Başkanı 11.Mart. 2019