Whatsapp üzerinden vatan savunması! Whatsapp üzerinden vatan savunması!
Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız atalarımızın bize en büyük emanetidir Onlar, Anadolu coğrafyasını vatan edinmek için ellerinden geleni yapmış, bu uğurda mallarıyla savaşmış ve asırlar boyu bu toprakları korumak için olağan üstü gayret göstermişlerdir. Müslüman Türk Milletinin düşmanları hiç uyumamış, hep sinsi emeller beslemiş, birinci dünya savaşında da bize, yedi cepheden saldırmış ve hemen anayurdumuzu paylaşmaya kakışmışlardır.
Her zaman olduğu gibi bu asil millet, istiklal ve hürriyetini, vatan ve mukaddesatını korumak için; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde şahlanarak, her türlü yokluğa ve olumsuzluğa rağmen büyük bir istiklal mücadelesi verip, namusu saydığı vatanını, düşman işgalinden kurtarmıştır. 
Türk Milleti asırlardan beri hâkim olduğu Anadolu topraklarında milli egemenliğini aynen korumuş, Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kurmuş ve 29 Ekim 1923 tarihinde de bunu bütün dünyaya ilan etmiştir.
Ülkemizin kurucu iradesinin başını çeken ATATÜRK’ÜN vücuda getirdiği ilke ve inkılâplardan en büyük eserimdir dediği Cumhuriyet, çoğunluk sistemine ve milli iradeyi temsil etme esasına dayanan, yaratılıştan insanlarda var olan çeşitli kabiliyetlerini ortaya koyabilmelerine, düşünce ve inançlarını serbestçe ifade edip yaşamlarına imkân veren, istişareye dayalı bir idare şeklidir.
Hiç şüphesiz bize düşen görev, cumhuriyet ruhunu gayesinden saptırmadan, devletimizi liyakatli ellerde yükseltmek ve bu mukaddes emaneti bizden sonraki nesillerle eniyi şekilde devretmektir.
Ne var ki verilen bu eşsiz ve başarılı sıcak savaşlar sonucu yaşadığımız coğrafyayı bize vatan yapan, bize bir ulus kimliği ‘’Türk’’ kimliğini kazandıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi M. Kemal ATATÜRK’ÜN en büyük esrimdir dediği’’ laik cumhuriyet’’i ve ilkelerini benimsemiş, ulus devlet kavramını içselleştirmiş, Türk milletine mensubiyetiyle onurlanmış aziz milletimize karşı tarihte olduğu gibi günümüzde de sinsi tuzakların kurulduğunu millet olarak izlemekteyiz.
Arapçı İslamcı teröristler, Ümmetçi Peşmergeler; Türk Milleti'ni kimliksizleştirme, yok etme operasyonunu sürdürüyorlar. Öylesine ki beyinlerini ele geçirdiği işbirlikçi hainlerle, Türk Milleti'ne kurduğu tuzağı zevkle izliyorlar. 
Bu hain odaklarca, Türk varlığını ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Atatürk tarafından belirlenen ‘’kuruluş felsefesinin’’temeli olan ‘’Türk Milliyetçiliğini’’sabote etmek, Türk Milleti’nin yılgınlığa, kendine güvensizliğe, hatta çaresizliğe sürüklenerek çökertilmek istenmesi karşısında Türk Milleti; kararlılık içinde yapılması gerekenleri yapacağından emin olmalıdır.
Türk Milleti; varlığını şekillendiren, tarihini, kültürünü, heyecanını, coşkusunu hissettirecek evlatlarının büyük dirilişine tanık olacaktır. Hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Yeter ki,  Türk Milletine düşmanlığı ile beyinleri iğdiş edilmiş, örümcek kafalı, bilgisiz, kültürsüz, ucubeleri Müslüman diye seçen halk bilinçlendirilebilsin.  
Bunun için olmazsa olmazımız: Türk Genci şu ya da bu cemaatlerin, tarikatların ibadet adı altında uyuşturucu tuzağına düşerek kendini kullandırmadan, çağımızın artık özgürlük, çeşitlilik, liberal demokrasi, hukuk güvenliği gibi değerler olmadan ‘’orta gelir tuzağını’’ aşamayacağı noktasında bilinçlenmelidir.
Böyle bir çağda insanlarımıza, özellikle yeni nesillere ‘’falancaya’’ değil, ‘’filancaya’’ bağlanmalarını değil, bağımsız kişilik sahibi olmalarını, vicdanlarını geliştirerek hayatını kendilerinin tanzim etmelerini öğretmek zorundayız.
Din eğitiminde de eski usul ezber ve taklit yerine, İslam tarihinden ‘’kula kulluk etmeyen’’ örneklerle geliştirilen hür kişilik ve bağımsız düşünceli Müslüman tipi esas alınmalıdır.
Eğitim sistemimizde, İslam’ı kültürel arka planıyla bir hayat haline getiren ve uygarlıkla bütünleştiren anlayışları içerir felsefi, bilimsel, edebi, sanatsal çalışmalara ilişkin müfredat programlarına yer verilebilir.
Hür ve yaratıcı düşünceyle, bu coğrafyada ayakta kalmamızın, güçlendirilmiş demokratik kurumlarıyla ‘’gerçek demokratik rejimi’’le huzura kavuşabileceğimizin ön şartı olacaktır.
Atatürkçülük kavramı; ‘’ Emperyalist devletlerin Türkiye’yi paylaşma hareketine tepki olarak doğan; belirli sınıf desteğine dayanmayan, çağdaş uygarlık düzeyini hedef alan, ekonomik sömürü düzenini ret eden, akla ve bilime dayanan düşünce ve uygulamalar tarzıdır’’ anlayışında tanımlanır.
Türk Milleti asırlar sonra ATATÜRK le güldü; lakin iki gün önce Cuma namazında okutulmak üzere Diyanet Başkanlığının hazırlattığı hüdbede bu önemli insana ‘’Allah rahmet etsin’’diyemiyorsa, bir ‘’Fatiha’yı esirgiyorsa… Ne denilebilir?
Atatürk, Cumhuriyetin daha 10. Günü Şeriye ve Evkaf Bakanlığını kurarken orada bir hassasiyet var. Orada dinin önemi üzerinde millete mesaj vermek istiyor. İlk Ankara müftüsü olan Rıfat Börekçi’yi Diyanet İşleri Başkanı olarak atıyor.ATATÜRK arkasından büyük Cumhuriyetin kuruluşunda  Türkiye’nin manevi mimarı olarak  Kur’an-ı Kerimin Türkçe mealini yaptırıyor Elmalılı Hamdi Yazır’a.;Kura’n’ın tefsirini tamamlatıyor.Cumhuriyetin ilk yıllarında dinin gerçeğini, doğrusunu öğrenme emrini buyruğunu ATATÜRK  ehli olana veriyor. Daha kanun yok, yasa yok… 
ATATÜRK ün ilk önemsediği konu din oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdiği görev hem de bin lira avans veriyor o zaman için. Ülkenin ekonomik durumu sıkıntıdayken bu yaptığı İslam’a verdiği önemdir.
ATATÜRK’ÜN İslam’a verdiği değerin ne olduğunu, bu milletin gönlünde yer ettiğini bir iki sözle aktaralım; ‘’Atatürk diyor ki; din önemli bir müessesedir, dinsiz milletin devamına imkân yoktur. Sözün bittiği yer.  İnsan hayatının, toplum hayatının, sosyal hayatın her noktasında dinin var olduğunu beyan ediyor Atatürk ve onun için öncelikle bakanlığını sonra da başkanlığını kuruyor.
Atatürk ‘’, bizim dinimiz akla en yakın dindir. Onun için de son din olmuştur. Bir dinin doğal bir din olması için akla, mantığa ve bilme uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.’’diyecekti.
Ve Atatürk, ‘’bir adam ki; memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecedir. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak kendi kişiliği ile ayakta tuttuğunu zanneden adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına kavuştururlar. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir gaflettir.’’ Diyecekti.
Evet; 10 Kasım 1938 de ebediyete intikalinin üzerinden 81 yıl geçmesine rağmen, neredeyse her dönemde Gazi Paşamıza düşmanlık için paçavra tetikçiler meydanlara salınsa da, her taarruz, her iftira ve her saldırıya rağmen, Atatürk askeri bir deha ve siyasi bir efsane olarak ayakta kalmaya devam ediyor. O efsane insan tüm haşmetiyle, Cumhuriyet gibi büyük bir eseriyle Türk Ulusunun kalbinde yaşamaya devam edecektir. 
Bizlere bu cennet Vatanı armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi minnet ve rahmetle anmak ve onlara Yüce Yaratıcıdan mağfiret dilemek de bizim için bir görevdir; Ruhları şad mekânları cennet olsun.

 A.Kemal GÜL

Editör: TE Bilisim