Sunacağım bildirinin konusu “Etrüsklerle İskitler arasında dikkate değer benzerlikler”dir. Eski Çağın bu iki ulusu arasında benzerlik aramak, ilk bakışta, insana garip gelebilir. Çünkü bugünkü ilim dünyası için Etrüsk deyince, ince bir medeniyet göz önüne gelir, öyle bir mede­niyet ki, Roma medeniyetini etkilemiş ve hattâ, belki doğurmuştur. İskit deyince, bilhassa orta seviyede bir batılı aydın için, ilkel bir millet göz önünde canlanır, bir millet ki, pek çok yazar tarafından vahşi diye nitelenmiştir. İşte birbirinden çok farklı zannedilen bu iki millet arasında, incelemelerim neticesinde tam yirmi noktada benzerlik tesbit etmiş bulunuyorum. Fakat burada zaman darlığı sebebiyle, ancak on tanesini ortaya koyabileceğim. Sözünü ettiğim benzerlikler şunlardır:
  1. Menşelerinin tartışılması
  2. Tarih sahnesine çıkış
  3. Dış görünüş
  4. Askerî vasıflar
  5. Politik ve medenî yükseliş devri
  6. Sanatın özellikleri
  7. Dinin özellikleri
  8. Ocak Tanrıçası
  9. Kılıca tapma
  10. Efsanevî ve millî kahraman

Maalesef bunları pek acele ve özet halinde açıklayabileceğim.

1 – Menşe:

İskitlerin de, Etrüsklerin de manşei, her iki anlamda, yani hem nereden geldikleri, hem hangi ırka mensup oldukları bakımından, tar­tışma konusudur. Bir kısım etrüskologlar için Etrüskler İtalya’nın yerli, otokton bir ulusudur. Herodot’un verdiği bilgilere inananlar için ise, bunlar İtalya’ya Anadolu’dan gelmişlerdir. Üçüncü bir grupu teşkil eden, Niebuhr gibi tarihçilerin kanaatine göre de, Etrüskler Kuzeyden gelmişlerdir. Diğer taraftan Etrüskler, Arnavutlara, Hititlere varıncaya kadar akla hayale gelebilecek her millet ile soydaş olarak gösterilmiş­lerdir.

İskitlere gelince, bunların etnik menşei hakkında da sayısız görüş­ler ileri sürülmüştür. İskitler Müllenhof’a göre İranlıdırlar, Neumann’a göre Moğol, Samokvasof’a göre Slav, Fressl’e göre Jermen, Geza Nagy gibi Macar bilginlerine göre ise, Proto – Türk’türler

Görülüyor ki, Batılı bilginler arasında, gerek Etrüsklerin, gerek İskitlerin menşei hakkında görüş birliği yoktur.

2 – Tarih Sahnesine Çıkış:

Bilindiği gibi, bir millet için tarih sahnesine çıkmak, ya vakayi­namelerde veya bir edebî metinde zikredilmek demektir. İskitler ilk defa olarak SKUDAI adı ile, Milâttan önce sekizinci yüzyılda yaşamış Yunanlı şair Hesiod’un şiirlerinde zikredilmişlerdir. Etrüsklere gelince, onlardan TURSAN adı ile ilk defa bahseden yine Hesiod’dur.

3 – Dış Görünüş:

İskitler sakallı ve uzun saçlı idiler. Başlarına tepesi sivri bir başlık giyerlerdi. Şu garabeti burada kaydetmek isterim ki, İskitlerden bah­seden bütün batılı yazarlar, bu başlığı söz konusu ederken, Rusça oldu­ğunu zannettikleri Türkçe başlık kelimesini kullanırlar ve bunu şöyle yazarlar: BASHLYK. Sovyetler devrinde yapılmış kazılar sırasında, Kul – Oba’da bulunmuş vazolardan anlaşılıyor ki, İskitlerin tepesi sivri başlığının, bazen de, çenenin altında birleşen kulaklıkları bulu­nurdu.

Etrüsklere gelince, Lâtin kaynaklarının bildirdiğine göre, Yunan modası yayılmadan önceki Etrüskler tıraş olmaz, sakal bırakırlardı. Uzun saçları üzerine de, Osmanlı devri Türklerindeki kavuklar ve külah­lar gibi tepesi sivri bir başlık giyerlerdi. Bunun Latince adı “tutul – us” olduğuna göre, Etrüskçesi her halde “tutul” idi. Romanın meşhur Gregoriano müzesindeki bir Etrüsk rahibi heykelinden anlaşılıyor ki, arkayik devire ait Etrüsklerin başlığında, İskitlerinki ve Kırgızlarınki gibi kulaklıklar da bulunurdu.

4 – Askerî Vasıflar :

Sicilyalı Diodore denilen Yunanlı tarihçi eski Etrüskleri “yenilmez bir millet” olarak nitelemiştir. İskitler hakkında da, meşhur Herodote, eserinin bir kaç yerinde, yenilmez anlamına gelen sıfatlar kullanmıştır.

5 – Siyasî ve Medenî Yükseliş Devri :

İskitlerin askerî ve siyasî bakımdan en güçlü oldukları devir M.Ö. 7’inci yüzyıldır. Bu devirdedir ki, Anadolu’nun da bir kısmını fethede­rek, burada 28 yıl hüküm sürmüşlerdir. Etrüsklerin de hemen bütün İtalya’ya hâkim oldukları ve Tiren denizinin Tiren (Türben) Denizi, yani Etrüsk Denizi adını aldığı devir 7 inci yüzyıldır.

Medeniyet bakımından ise, gerek İskitlerin, gerek Etrüsklerin en kıymetli, en orijinal sanat eserlerini yarattıkları yüzyıl M. Ö. 6’ıncı yüzyıldır.

6 – Sanatın Özellikleri :

Herkesin bildiği gibi, İskitlerin sanatı “Hayvan üslûbu” denilen üslûptadır: Fransızların “style animalier” veya “style animalistique” dedikleri üslûp… Bundan başka, kazılardan çıkarılmış İskit sanat eserleri arasında pek çok el aynası ve mücevher vardır.

Etrüsklerin sanatı için ise, meşhur Etrüskolog Raymond Bloch şöyle demektedir: “Etrüskler, ilk devirlerden beri, hakikî veya hayalî hayvanları sanat eserlerinde canlandırmaktan zevk duymuşlardır.” Diğer taraftan, İtalya’nın Etrüsk müzeleri el aynaları ve mücevherlerle doludur.

7 – Dinin Özellikleri:

Herodot’a göre, İskitlerin dininin iki özelliği şunlardır: Atalara tap­ma ve dinî falcılık, yani tanrıların isteklerini ve geleceğe ait olayları keşfetmek için yapılan işlem ve törenler… Herodot’un kitabının bir kaç yerinde adı geçen İskit kralı İdanthyrsos İran İmparatoru Darius’a, uzun hitabında, özetle şöyle der: “Biz vatan savunmasını atalarımızın mezarlarını korumak için yaparız”. Etrüskler için ise, atalara tapma­nın ne kadar önemli bir dinî ilke olduğunu herkes bilir.

Dinî falcılığa gelince, İskitlerde ENARES adlı rahipler, Etrüsklerde ise AUGURES adlı rahipler bu görevi yerine getirirlerdi. Çoğul eki olan son iki harfi kaldırdığımız zaman, ortada kalan kelimeler ENAR ile AUGUR kelimeleridir. Şunu unutmamak lâzımdır ki İskitçe “enar” kelimesi Yunanlı ağzı tarafından bozularak bize kadar gelmiştir, Etrüsk “augur” kelimesi de Romalı ağzı tarafından bozularak… Yoksa herhangi bir lengüistik uzmanının fikrini sorarsanız, size diyecektir ki, bu iki kelime lengüistik açısından akrabadır. Hele “enar”daki “n” har­fini Anadolu ve Orta Asya ”n“ si, yani nazal bir ses verecek şekilde yazacak olursak :

Enar – Engar – Ingır – Augur

Görülüyor ki, İskit rahiplerinin adı ile Etrüsk rahiplerinin adının aynı kelimenin iki bozulmuş şekli olduğu hatıra gelebilmektedir.

8 – Ocak Tanrıçası:

Herodot der ki: “İskitler, bütün tanrılar arasında en çok Hestia’ya önem verirler ve ona taparlar”. Hestia Yunanlıların ocak tan­rıçasıdır. Birçok iranologlar Herodot’un zikrettiğimiz cümlesinden şöyle neticeler çıkarmışlardır. Madem ki İskitler en çok Hestia’ya önem verirlerdi, şu halde, hiç şüphesiz ateşe taparlardı ve madem ki ateşperest idiler, İranlı olduklarına şüphe yoktur.

Onlar bu neticeleri çıkaradursunlar, bazı bilginler de, Herodot’un başka bir ifadesi üzerinde durmaktadırlar. Herodot der ki: “Hestia’ya İskit dilinde TABİTİ denir”. İşte bazı Macar türkologlarına göre, Tabiti kelimesi Türkçedeki “Tapmak” fiilinden gelir ve aslı TAPIT’dı.

Gelelim Etrüsklere: Bilindiği gibi, din alanında Romalılar her şeyi Etrüsklerden almışlardır. Yunanlıların Hestia’sının karşılığı olan Vesta da Romalılara Etrüsklerden geçmiştir, fakat Etrüsk’çe adı bilinme­mektedir. İşte Roma devrindeki bir gelenek, arkayık devirlerde Etrüsklerin en yüksek mevkii Ocak Tanrıçasına vermiş olduklarını isbat eden bir delil teşkil eder. Bu delil Protokol ile ilgilidir. Roma Protokolünde Devlet Başkanından sonra hemen Vesta’nın rahibeleri, yani Vestaller gelirdi: bütün diğer devlet ve din adamlarından evvel…

9 – Kılıca Tapma:

Bilindiği gibi, kılıç, hançer, süngü ayrı birer silâh olmakla beraber, sembolik ve mitik anlamda aynı şeydirler. Herodot’a göre, İskitler, ikinci derecede bir tanrı olarak Savaş Tanrısına önem verirlerdi. Herodot bu tanrının İskitçe adını bilmiyor ve onu Yunanlıların Ares’i ile bir tutuyor. Tarihçiye göre, İskitler için Savaş Tanrısını, kırların ortasında yere saplanmış bir kılıç temsil ederdi ve İskitler bu kılıca taparlardı.

Gümüşhane’de iktidar ve muhalefet Yeşilyurt sakinlerinin maden mücadelesi için birleşti Gümüşhane’de iktidar ve muhalefet Yeşilyurt sakinlerinin maden mücadelesi için birleşti

Din ile ilgili her şeyi Etrüsklerden almış olan Romalıların savaş tanrısı Mars idi. Şimdi, meşhur Plütark’ın bir cümlesini beraberce okuyalım. Plütark der ki: “Atalarımız Regia binasında saklanan bir süngü’ye Mars adını verirlerdi…” Bir çok tarihçiler bu cümleyi manasız ve saçma bulmaktadırlar. Fakat İngilizlerin din tarihi bilginlerinden Mr. Rose ve onun teorilerini kabul eden diğer bilginlere göre “Mars başlangıçta bir Süngüden başka bir şey değildi”

Buna şahsî bir müşahade ve mukayesemizi ilâve edelim: Aşağı yukarı Ogüst devrine kadar, çeşitli tanrıların tapınakları ile dolu olan Roma’da Mars gibi önemli bir tanrı için inşa edilmiş bir tapınak yoktu. Buna karşılık, şehir dışında ve KIRLARIN ORTASINDA, Mars için tapınak yerine geçen bir alan vardı: CAMPUS MARTİUS. Fransız ihtilâlini yapanlar, birçok konularda Romalıları taklid ederken, bir de Savaş Tanrısı için Paris dışında bir alan ayırmışlar ve ordunun talim yeri olan bu alana CHAMP DE MARS demişlerdir.

10 – Efsanevî ve Millî Kahraman :

Herodot’a göre İskitlerin efsanevî ve millî kahramanı, aynı zamanda ilk ataları idi. Gök tanrısı Zeus ile Yer tanrıçasının oğlu olan bu kahra­manın adı TARGITAOS idi. Bu adın sonundaki iki harf kelimenin tekil olduğunu gösteren, Yunan diline mahsus bir ek olduğu için, pek tabiî olarak, bu eki kaldırmak gerekir. Ancak bu suretle elimizde kalan Targita kelimesinin son harfi de Yunanhların bazı yabancı kelimelerin sonuna getirdikleri bir ektir. Şu halde, İskitlerin atasının iskitçe adının TARGİT olduğunu düşünmek mantıkî olur. İşte İskit ulusu gibi, İskit medeniyeti de, Targit ve oğulları ile başlamıştı. Bunların dedesi, yani Gök Tanrısı bir aralık torunlarına bir takım başka şeyler arasında, bir de altından sapan hediye etmişti, yani onlara ziraati, tarımı tavsiye etmişti. Burada unutmayalım ki, TARGİT Yer Tanrıçasının karnından, yani YERİN altından çıkmıştı.

Şimdi gelelim Etrüsklere: Onların millî kahramanı bir çeşit Peygamber ve Kutsal Adam idi. Etrüsklere hem dinlerinin esaslarını, hem de ziraatin, tarımın sırlarını öğretmişti. Adı TARKHET idi. Üstelik herkes gibi normal bir şekilde doğmamıştı. Adamın biri tarlasını sürerken, YERİN altından çıkıvermişti.

Burada konumuzun dışında olmakla beraber, parantez içinde, İskitlerin Targit’i ve Etrüsklerin Tarkhet’inin adlarındaki ilk heceye dikkati çekmek ve TAR kelimesinin, çok eski devirlerdeki Türk dilinde Yer manasına geldiğini hatırlatmak isterim. Maalesef bildirime son ver­mek mecburiyetindeyim.

Teşekkür ederim.

Editör: TE Bilisim