Suriyeli ve İranlıların nasıl üniversite hocası yapıldığı ortaya çıktı Suriyeli ve İranlıların nasıl üniversite hocası yapıldığı ortaya çıktı
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ün fâni varlığının aramızdan ayrılışının 82. yılını idrak ediyoruz. Zaman ilerledikçe Atatürk’ün büyüklüğünü ve bize kazandırdıklarının değerini daha iyi anlıyoruz. O’nun gerçekleştirdiklerini ve düşündüklerini değerlendirdikçe, bizi ne kadar iyi tanıdığını, görüşlerinin ne kadar isabetli olduğunu, daha iyi kavrıyoruz. O zaman, diğer dünya liderlerinden tamamen farklı bir konumda olduğunu görüyoruz.
Atatürk, sadece Kurtuluş Savaşı’nı kazanan bir kahraman asker, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanımız değildir. O, aynı zamanda milletini cehaletten kurtarmak için kara tahta başına geçen bir başöğretmen, latin kökenli yeni Türk alfabesini hazırlayan ve Türkçenin sadeleştirilmesine öncülük eden bir Türkçeci, yaşadıklarını ve düşündüklerini eserleştiren kalemi kuvvetli bir yazar, etkili bir hatip, din ile devlet işlerini ayırarak laik bir toplum yapısını oluşturan bir sosyolog, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in çevirisini ve yorumunu yaptırarak dinimizin aracısız doğru anlaşılmasını sağlayan bir rehber, Türk milletini çağdaş uygarlığa taşıyan bir devrimci ve devleti ayakta tutacak hedefleri ve ilkeleri ortaya koyan bir düşünce adamıdır.
Çağının diğer dünya liderleri, bu niteliklerden bir veya birkaçını kişiklerinde taşırken, Atatürk bu özelliklerin tamamını şahsında birleştirmiş, ender şahsiyetlerden biridir. O, bir taraftan genç Cumhuriyet’in sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesini sağlayacak devrimleri yaparken, diğer taraftan da milletini aklın ve bilimin rehberliğinde “çağdaş uygarlık” hedefine yöneltmiş bir dünya lideridir. Bu yüzden, diğer dünya liderleri 20. Yüzyılın anıları içinde unutulup giderken, 21. Yüzyılda eylemleri ve fikirleriyle yaşamaya devam eden tek lider, Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Gazi Mustafa Kemal, kolayca Atatürk olmamıştır. O, bu kişiliğe ulaşmak için büyük emek ve zaman harcamıştır. Bilgi olmadan fikir sahibi olunamayacağını ve uygulama yapılamayacağını bildiğinden, savaşırken ve hatta hastalığı sırasında bile sürekli kitap okumuştur. Araştırmacı tarihçi Sinan Meydan, onun okuduğu kitapların ve bunlara bağlı olarak yaptığı işlerin dökümünü şöyle yapıyor:
 879 tarih kitabı okuyarak, ‘Türk Tarih Tezi’ni geliştirmiş,
 535 edebiyat, 397 dil-dilbilim kitabı okuyarak ‘Yazı ve Dil Devrimleri’ni yapmış,
 197 siyasal bilimler kitabı okuyarak saltanatı, hilafeti kaldırıp cumhuriyeti ilan etmiş,
 195 güzel sanatlar kitabı okuyarak ‘Musiki ve Sanat Devrimi’ni gerçekleştirmiş,
 139 ekonomi kitabı okuyarak ‘Karma Ekonomik Modeli’ ortaya atmış,
 169 hukuk kitabı okuyarak ‘Medeni Kanunu’ kabul etmiş,
 104 pozitif bilimler kitabı okuyarak ‘Üniversite Reformu’nu yapmış,
 75 sosyoloji kitabı okuyarak ‘Halkevlerini’ kurmuş,
 101 eğitim öğretim kitabı okuyarak ‘Eğitim Devrimi’ni gerçekleştirmiştir.
Burada Atatürk’ün hiçbir liderde rastlamadığımız dilciliği üzerinde durmak istiyorum. Atatürk, aynı zamanda sözlüklere çok büyük önem verirdi. Bunlar arasında en çok V.W. Radloff’un 4 ciltlik “Türk Lehçeleri Sözlüğü” (1888-1911) ile E. Pekarskiy’nin yine 4 ciltlik “Yakut Türkçesi Sözlüğü” (1907-1928)’nü okurdu. Atatürk Yakut Sözlüğüne sık sık bakar, bu lehçedeki kelimeleri eskiliklerinden dolayı esas sayardı. Dilcilik alanında çok merak ettiği şeylerden biri yabancı kelimelerin etimolojisi olduğu için, etimoloji sözlüklerinden çoğu sofrasına ve çalışma masasına kadar götürülürdü. Bu sözlüklerin başlıcaları şunlardır: Hint-Avrupa Dillerinin Etimolojisi Sözlüğü, Yunan Dili Etimolojisi Sözlüğü, Latin Dili Etimoloji Sözlüğü, “Fransız Dili Etimolojisi Sözlüğü, Yunanca-Fransızca Sözlüğü, Latince-Fransızca Sözlüğü. Gerektiği zaman Dil Kurumu kitaplığında bulunan Sümerce, Akkadca, Eski Mısırca, İbranice, Süryanice, Arapça, Farsça, Sanskritçe, Çince, Japonca, Fince, Macarca vb. sözlüklere de bakılırdı.
Atatürk Dil Devrimine her şeyden önce kelime hazinesi alanından başladı. 1932-1936 yılları arasında Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan eserlerin çoğunlukla sözlük olması, bu gerçeği kanıtlar. İlk iş olarak, Türk dil ve lehçelerinin enginliğini ve zenginliğini ortaya seren Tarama Dergisi (2 cilt, 1933-1934) çıkarıldı; Osmanlıca-Türkçe ve Türkçe-Osmanlıca iki ciltlik küçük bir eser 1935’te yayımlandı. Bu esere son bir şekil verilmeden önce, 1933 yılında 8 Marttan 18 Hazirana kadar basında anket açılmış, kurum her gün gazetelerde ortalama 15’er kelimelik 105 liste yayımlamış ve basında bunlara karşılık önerilmiştir. Bu kelimelerden her biri üzerinde Atatürk önemle durmuş ve çoğunu kendi önermiştir. Ayrıca, 1932 -1933 yıllarında hükümetin buyruğuyla yurdumuzun bütün eğitim örgütü seferber edilerek Anadolu ve Trakya Türk ağızlarında kullanılan kelimeler toplanmış, sonra bunlardan Derleme Dergisi (6 cilt, 1936-1957) meydana getirilmiştir.
Atatürk’ün “Geometri” adını taşıyan 48 sayfalık kitabındaki bütün terimler Atatürk tarafından sadeleştirilmiştir. Önce Hendese olan dersin adını “Geometri” olarak değiştirmiştir. Osmanlıca geometri terimlerine bulduğu karşılıklara birkaç örnek verelim: Bunlardan, “zaviye”yi “açı”; “munassıf”ı “açıortay”; “zaviye-i münferice” yi “geniş açı”; “bud-ü müzevva”yı “açı uzaklığı” ve “zaviyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan”ı “iç tersaçılar” olarak sadeleştirmiştir. Ayrıca şu sadeleştirilmiş geometri terimleri de Atatürk’e aittir: boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, yay, kiriş, çember, teğet, açı, taban, eğik, yatay, düşey, dikey, üçgen, dörtgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yamuk, eşit, çarpı, bölü, oran, orantı, alan, varsayı, artı, eksi, kesit, türev, konum, gerekçe, yöndeş vb.
Atatürk, hayatı boyunca Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Türk vatanının bütünlüğünün korunmasına büyük özen göstermiştir. Bu yüzden, bugün, her zamandan daha fazla Atatürk’e ihtiyacımız vardır. Eserleriyle ve düşünceleriyle etrafında bütünleşebileceğimiz tek lider O’dur. Artık Atatürk, dil gibi, bayrak gibi, İstiklâl Marşı gibi, vatan gibi, bizi etrafında birleştiren ve bütünleştiren milli odak noktalarımızdan biridir.
Aramızdan ayrılışının 82. yılında, hepimizin, Atatürk’ün yaptıklarını, söylediklerini ve direktiflerini bir defa daha tarihin süzgecinden geçirmemiz ve yorumlamamız gerekmektedir. 21. yüzyılda bizi güçlü, modern ve müreffeh bir Türkiye’ye ve “Bilgi Toplumu”nun etkin bir üyesi olmaya götürecek yol, Atatürk’ün aklı ve bilimi rehber kabul eden ışıklı yoludur. Bunun için yapılacak iş, yeni nesilleri, bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uyduran, ulusal ve evrensel değerleri özümsemiş , “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nitelikli ve bilinçli bireyler olarak yetiştirmektir.
Bize Türklüğümüzü hatırlatan, Göktürklerden sonra ikinci Türk adını taşıyan milli devletimizi kuran, modern çağın normlarıyla buluşturan büyük Atatürk’ü 82. ölüm yıldönümünde bir defa daha şükran ve minnetle anarken, eserlerine, düşüncelerine ve “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünde ifadesini bulan çağdaş milliyetçilik anlayışına milletçe sahip çıkacağımızı bir defa ifade ediyoruz.

Dr. Sakin ÖNER

Editör: TE Bilisim