Olağan üstü yağış halinde sel felaketini önlemek için dere kenarına yapılan o beton korunaklar Allah korusun ne kadar felakete engel olabilir? İnsanlığın bilimsel, yerleşme kültürü, ortak tarihi aklı gereği yerleşim yerleri tarım alanları dışına sert zeminlere dağ, tepe kurulur. Yerleşimin aksine kalan tarım alanları yerel ve genel kamu eliyle tarıma açılmalı, millet teşvik edilmeli, devlet de ürün alma garantisi vermelidir. Çok üzücü sonuçlar doğurarak; doğal felaketlerin yıkıcı sonuçlarına engel olmak yerine felaketin artmasına insanoğlu olarak hatalarımızla katkı yapıyoruz. Doğal dengenin bozulması tedbirsizlik, deprem, sel felaketi ile çoğu kez kapımızı çalar. Maalesef çok ağır bedelin en büyük sebebi yeterince tedbir almamaktır. Şehirde ekonomik ve il şartlarına uygun öncelikli ürünler tespit edilmeli; il, ilçe, belde yerel ve kamunun taşra kurumları yönetimler eliyle mütevazi tarım yapılmalıdır. Aklı sarmayana başarılı uygulamalar teşvik ve model olmalı aksi takdirde aç kalacağız. İthalat ile nereye kadar besleneceğiz? Bunun için dövizi nereden bulacağız? Korona ve benzeri biyolojik harplere karşı nasıl direneceğiz?
SEVGİMİZ KAYALAR GİBİ SAĞLAM
Organik tarım yapılmadan erzak kamyonları Gümüşhane’den büyük şehirlere yöresel tarım ürünü taşımadan nasıl sağlıklı kalacağız? Evet vadi kenarları dere ıslahı ile bağlar bostanlar korunmaya alındı ama bahçe ve bostan nerede ise kalmadı etraf viran oldu. Bunun suçlusu elbette sadece devlet hükümet değil herkes bu sonuca hissesi oranında ortaktır. Bu konu üniversite, medya siyaset ve bürokratlar tarafından yeterince tartışılmalıdır. Üniversiteler, ortak akıl sonucu hayata geçebilecek yaşama şansı olan şartlara uygun her türlü model projeler geliştirilmelidir. Mesela tüm köyü ortak tarımsal üretim yapan tüzel kişilikleri haline getirip devletimizin katkı teşviki ile pilot uygulama örnekleri ortaya konmalıdır. Bunun için yasal alt yapı hazırlanıp acilen uygulama yapılmalı elbet ilkim doğa vb. bölgenin getirdiği özel dezavantaj şartları var ama avantajlar ve bölgeye has flora nasıl avantaja ve milletin hayat müdafaasına dönüştürülür? İşte bu konumun Ar-Ge’si yapılmalı, düğmeye basılmalı. Aksi takdirde göçmen kuşların bile meyvesiz vadileri terk etmek zorunda kaldığı bölgeyi yarın yabani hayvanlar bile terk eder. Zira ayının otladığı sulanan yonca ve çimen olmayınca o da terk eder. Zaten vadide ne var ne yok ayı domuz tehdidi altındadır. İl Çevre Müdürlüğü’nün yabani hayvanlar İçin buğday ekmesi, dağlara yem bırakması takdire şayandır. Zira Hz. Ömer’in dağlarımızda yabani hayvanlar aç kalmasın diyerek buğday ektirmesini çağrıştırmış çok güzel bir örnektir. Yine Osmanlı’nın zor kış şartlarında Belgrad Ormanlarına yiyecek bırakması hayvan ve doğaya karşı yönetici sorumluluğudur. Tabii önce insan yaşatılmalı, işsizliğin çözümü hep devletten beklenmemelidir. Doğa çölleşirse aç kalan insanlar devlet kapısına yığılır. Bu kapsamda maalesef en büyük sorun işsizliktir. Hz. Ömer koruluk isteyen zengin bir Arap’a koruluğu vermiyor. Fakirlere koyun ve deve sahiplerinin hayvan otlatmasana alanı tahsis ediyor aksi takdirde hepsi devlet kapısına gelir diyor. İnsanlar tarımsal üretim ve hayvancılık başta mutlaka üretime teşvik edilmeli bölgede yaşamaları kolaylaştırılmalı ev yaparak köyüne gelmek isteyen için bugün bu istek deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Etrafta küçük bir araştırma bu hüzün verici gerçeği ortaya çıkarıyor. Gümüşhane, Gümüşhanelinin öncelikli gündeminde olmalı aklından hiç çıkmamalıdır. Çünkü oralara vefa borcumuz var vatan dedik oradan ülkeyi milleti sevdik. Sevgimiz kayalar gibi sağlam yokuşları gibi değerlerimiz yanında dimdik havası suyu gibi tatlı sert ve mert insanlarız. Ülkemiz ve tüm değerlerinin sonsuza kadar yanındayız. Dünyanın başka bir ucuna gitsek de aklımız Türkiye’de ve ilimizdedir.
SABRİ ŞENEL / 29.08.2020