İskeçe Festivali'ne Türkiye'den giderek katılanlar ne eğlenmiştir ama!!! İskeçe Festivali'ne Türkiye'den giderek katılanlar ne eğlenmiştir ama!!!
Seksen yıldır ayrıntılarını hiçbir kitapta okumadığım, hiçbir kişiden duymadığım tarihsel bir gerçeği, seksen yaşımın ortasında geçen ay, Başkent Üniversitesi’nde dinlediğim bir derste öğrendim. Zil sesiyle başlatılan ve zil sesiyle bitirilen bir ders süresinin bu iki sınırlı zamanı ve dört yanını dört duvarın kuşattığı bir derslik mekanı içine sığdırılmış bir ders değildi, bu. Aramızdan ayrıldığı 76 yıl önceki 10 Kasım gününün bu yıldönümünde, Atatürk’ü bir kez daha anmak için bir araya geldiğimiz Başkent Üniversitesi’nin Konferans Salonu’nda, süre sınırlarının yok sayıldığı bir anma toplantısında, sizin de yakından tanıdığınız yazarımız Cengiz Özakıncı’nın adı konferans, özü ders olan bir anlatısından öğrendim bu tarihsel gerçeği. O gün orada ondan öğrendiklerimi, bugün burada sizle paylaşıyorum:

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda Atatürk’ün temel taşı yaptığı Laiklik, çoğumuzun yanlış bildiği gibi, bir ‘Fransız Devrimi ürünü’ değildir; tam tersi, tarihteki uygulanmasını görüp, önce Fransız Devrimi’nin, sonra Atatürk Devrimi’nin örnek olarak aldıkları ve yüzyıllar sonra bile başarıyla uyguladıkları, Türklere özgü bir ‘çağdaş yönetim’ biçimidir."

Laikliğin ilk adımı olan din ve devlet işlerinin ayırımı, 1050’li yılların sonlarında, tarihteki Türk Devletleri’nden Selçuklu Devleti’nin başı Tuğrul Bey’in bulduğu ve uyguladığı çağdaş ve akılcı bir yönetim biçimdir. Bu yönetim biçimi, 250 yıllık yaşamı süresince Selçuklu Devleti’nin yönetiminde başarıyla uygulanmıştır.

Cengiz Özakıncı bu bilgileri yalnızca iletmekle yetinmedi, belgelerle tümünün kaynaklarını da açıkladı. Örneğin, Tuğrul Bey'in 3 Şubat 1057 günü, Hilafet ile Saltanatı ayırarak, Saltanatı (dünyevi yönetimi) kendisi üstlenip, Halife'yi maaşını devletten alan bir cami imamı düzeyine indirdiğini ayrıntısıyla anlatırken, bu bilginin yer aldığı ve Fransız Devrimi’nden 41 yıl önce, 1748 yılında basılmış olan "Hunların, Türklerin tarihsel kökenleri..." (Mémoire historique sur l'origine des Huns et des Turcs...) adlı akademik kitabın yazarı Fransız Doğubilimci Joseph De Guignes’nun, Fransız Devrimi'nin düşünsel temellerini atan aydınlardan biri olduğu bilgisini de verdi.

Kitabının, akademik özelliği nedeniyle yalnızca aydın çevreleri etkilediğini, yayımlandığında dönemin en çok okunan ve Fransızları en çok etkileyen yazarı Voltaire’ in 54 yaşında olduğunu ve Guignes'in akademik kitabından Tuğrul Bey'in "Laik Devrimi"ni anlatan bölümü alıntılayıp kendi yazılarına aktararak topluma yaydığını ve bu fikirleri doğrudan halkın bilincine işlediğini de anlattı.

Özakıncı’nın bize aktardığı önemli bir bilgiyi daha aktaralım: Fransız Devrimi’nin bu öncü kuramcısı Guignes'nu 1700’lü yıllarda etkileyen Tuğrul Bey’in "yönetim biçimi", yüzelli yıl kadar sonra, 1800’lü yılların sonlarında da Askeri Lise öğrencisi genç Mustafa Kemal’i de etkilemiş. Şıpka Kahramanı Süleyman Hüsnü Paşa, Guignes’nun bu kitabının Türklerle ilgili bölümünü 1876 yılında Osmanlıca’ya çevirmiş ve… "Tarih-i Alem" (Dünya Tarihi) adıyla yayımlanan bu kitap, yayımlandığı 1876’dan itibaren, Askeri Lise’de ders kitabı olarak okutulmaya başlanmış. Cengiz Özakıncı, bu bilgileri de verdikten sonra ekledi:

"Şimdi göğsümüzü kabartarak söyleyebiliriz" dedi. "Mustafa Kemal, laikliğin ilk adımı olan din ve devlet ayırımını Voltaire’den öğrenmiş, Fransız’lardan almış değildir, tam tersi, laikliğe ilk adımı Voltaire de, Mustafa Kemal de aynı kaynaktan, büyük Fransız doğubilimci Guignes’dan öğrenmişlerdir ve her ikisinden farklı olarak da Mustafa Kemal laikliğe ilk adımı ayrıca, Selçuklu Devleti Hükümdarı Tuğrul Bey’in bu çağdaş uygulamasını örnek olarak alıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısında temel taşı olarak kullanmıştır."

Ve acı bir tebessümle, aslında hiç de şaka olmayan bir de şaka yaptı: "Fransız Büyükelçiliği’ nin internetteki resmi sitesinde baş tacı gibi korunan ‘Laiklik, bir Fransız icadıdır’ tümcesi de, umarım bu bilgi ve belgelerden sonra değiştirilir…"

"Öğrenmenin yaşı yoktur" derler. Ben, yaşamım boyunca bilmediğim bir gerçeği geçen ay, yaşamımın 80’nci yılında öğrendim ve… şimdi hem, dünyanın en çağdaş ve insan onuruna en uygun bir devlet yönetimini "icat eden" dedelerimin insanlığa bu armağanlarıyla gurur duyuyorum… 80 yaşımda da olsa, hem de bu tarihsel gerçeğimizi öğrendiğimi gururla söyleyebilmekten de gurur duyuyorum. Dünyamızı çağdaş bir yönetim biçimine kavuşturan dedelerimizin tüm torunlarının da, bu gururumuza sahip çıkmalarını ve ortak mirasımız bu gururdan hakları olan paylarını almalarını görmek de, ayrı bir gurur nedenim olacaktır.

*Mete Akyol (1935 - 2016)
http://www.meteakyol.com.tr/butun-dunya/dede-mirasimiz-laiklik.html

Cengiz Özakıncı - Atatürk Devrimlerinin Kökenleri
Atatürk’ün Ölümsüzlüğünün 76. Yıldönümü Programı,
10 Kasım 2014, Başkent Üniversitesi
https://www.youtube.com*  atfeature=player_embedded&v=lgzIdurFYjQ*

EK:

"Devletin müessisi Tuğrul Bey, 1055’te buraya gelerek meşruiyetini Abbasi halifesi Kaim-Biemrillah’a tasdik ettirmiş, halife de Şii Büveyhi nüfuzundan kurtularak eski itibarına kavuşmuştur. Halife Kaim-Biemrillah, Tuğrul Bey daha Bağdat’a gelmeden önce dönemin uleması ve baş kadısı olan Ebul Hasan el-Maverdi’yi 1044’te kendisine göndermişti. Bu tarihten itibaren Tuğrul Bey ile halife arasında başlayan karşılıklı güven ortamı, elçinin dönüşünde halifeye verdiği müspet rapor, ilişkileri iyice pekiştirmiştir. Sultan, kendisini siyasi işlerin sorumlusu, halifeyi de dinî işlerin sorumlusu olarak görmüştür. Kaim-Biemrillâh, Tuğrul Bey’e hükümdarlık alametlerini vererek saltanatını meşru kabul etmiştir."

Siyasi Güç ve Dini Meşruiyet Açısından Büyük Selçuklu-Abbasi Halifeliği İlişkileri
Doç. Dr. Yılmaz Karadeniz.
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019, cilt 8, sayı 2
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/701297
Görsel: 
Tuğrul Bey
Panelden ayrıntı - 11.yy

Mete Akyol
Bütün Dünya Dergisi, Aralık 2014

Editör: TE Bilisim