Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar.. Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar..

Tarih boyunca; düşünen, merak eden, eleştiren, sorgulayan ve muhakeme yeteneği kazanmış olan akıllar; yönetim erklerinin ki bunlar kimi zaman krallar, hükümdarlar, kimi zaman da dinî temsilcilerin ( özellikle de katolik kilisesinin) yoğun baskı, tehdit, aforoz veya Engizisyon mahkemelerinin verdiği ölüm kararlarına rağmen, bilgi ve bilim üretmekten vazgeçmemiş, geri adım atmamış; dünyanın bugün sahip olduğu bilimsel ve teknolojik seviyeye getirmeyi başarmışlardır.

Ancak, bu tesbit Batı için geçerli olup, bizim coğrafyamız için, aynı tesbitte bulunamıyoruz ne yazık ki...
Zira; Batı bilim dünyası, yepyeni buluş, keşif ve icatlarla, muazzam gelişmelere imza atarken ; 8. ve 12. Yüzyıllarda Altın Çağını yaşamış Türk-İslâm Bilim Dünyası, 15.YY'dan itibaren, Batı'daki gelişmelerin çok gerisine düşmüştür.

Meselâ; 12.yy.da Fahrettin Râzî, "Geometri öğrenmek müslümana farzdır" derken ; 17.yy.da yaşayan İmam Rabbanî " Geometrinin, ne dünya saadetine, ne ebedî kurtuluşa faydası yoktur" diyebiliyordu.

Yine, bir başkası, "Astronomi ilminin sırlarına vâkıf olarak, istikbâli öğrenmeye çalışmanın, devlete uğursuzluk getireceği" gibi bir öngörüde bulunuyor ve Rasathane topa tutularak yerle bir ediliyor.

Galata kulesinden, Üsküdar'a kadar, yaptığı kanatlarla uçmayı başaran, Hezarfen Ahmet Çelebi için, Sultan 4.Murat " Bu âdem pek havf edilecek bir âdemdir, her ne murâd ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değildir" diyerek, O'nu Cezayir'e sürgüne gönderir...

Her yeniliği İslâma ve inanca aykırı gören, Ulema sınıfı ve onların etkisi altında kalan Sultanlar, "aklî" ilimleri yasaklamış; "naklî" ilimlerin kapısı sonuna kadar açılmıştır.

Böylece, İbni Sina, Farâbî ve İbni Rüşd gibi akılcı âlimlerin aydınlattığı medeniyet çöküyor; "bilginin gereksiz, aklın yetersiz" olduğunu söyleyen, "nakilci" Gazâli zihniyeti, gâlip geliyordu.

Batı; Rönesans ve Reform hareketleriyle, Orta Çağ karanlığından kurtulurken; Doğu, dinî taassup ve nakilci zihniyetle, Orta Çağ karanlığına dönüyordu...

Bugün, gelinen noktada ise; hâlâ bu zihniyetin acı sonuçlarını, Türk- İslâm Âlemi'nin hâl-i pür melâlini, içimiz sızlayarak, görüyor ve yaşıyoruz...

Aklın ve bilimin değil de, "naklin" hüküm sürdüğü, petrol zengini ülkeler, doğal kaynaklarını bile, kendi başlarına çıkaramaz ve işletemez durumdalar...
Aklın ve bilimin hâkim olduğu Batı'nın, bilgisine ve teknolojisine muhtaçlar...

İşte; bilimin ve bilim zihniyetinin önemi ve değeri, çok açık ve ibret alınacak biçimde, önem kazanıyor.

"Bilim, toplumun itici gücünü, üretimini ve gelişmesini sağlar. Bilim, bize, hem bireysel hem de toplumsal anlamda, teknoloji yoluyla, yenilik ve değişim getirir.

Bireysel olarak; belli ilkelere göre, dürüstlük, tarafsız bakmak, uzak görüşlü olmak gibi, ahlâklı ve erdemli insan olmanın özelliklerini ve dolayısıyla BİLİM ZİHNİYETİ kazandırır.

"Gerçekliğin bilgisini amaç edinen bilim insanı;  ideolojik kalıplardan, duygusal sevgi ve nefretlerden uzak, soğukkanlı ve duyarlı olur.

Bilim zihniyeti ; zihin bağımsızlığını kazanmış olmayı, bireye ve toplumsal olaylara tarafsız bakmayı, bilimsel veriler eşliğinde yorum ve analiz yapmayı, karşıt fikre saygıyı ve anlayışı gerektirir."

Bilim zihniyeti, kesinlikçi ve mutlakçı olamaz.
Değişime ve yeniliğe açık, bir zihin yapısına sahip olmak gerektirir.

Bilimsel zihniyet, sadece, bilim insanlarına atfedilmemelidir.
Medenî toplumlarda görüldüğü üzere, her kademeden insanın, hayatının bir parçası olmalıdır. 
(Günlük olayları algılayış, güçlüklere karşı takınılan tavır, geleceği yönlendirme, eğitim vb. gibi hususlarda fayda getirmesi açısından.)

O nedenle, bilim zihniyetini, her aklı başında insanın benimsemesi ve davranışlarına yansıtması icap eder." 

İşte; biz de bu nedenle, bilimi ve bilim zihniyetini benimsiyor ve daima BİLİM diyoruz...

Not: Bu yazımda, S.Hayri Bolay'dan alıntılar olduğunu belirtirim.

Reyhan Demirel

Editör: TE Bilisim